preloader

Avi Alkaş’ın Kaleminden İş ve Yaşam Üzerine Notlar

07.02.2024
Avi Alkaş’ın Kaleminden İş ve Yaşam Üzerine Notlar

Yazı Boyutu:

Alkaş Yönetim Kurulu başkanı Avi Alkaş, yeni kitabı “Alış Veriş İşleri”ni ve kişisel ve iş hayatına dair izlediği yol haritasını OGGUSTO okuyucularıyla paylaştı.

“Zannediyor musunuz ki bu kitabın içinde sadece ‘alış veriş’ var? Bu kitapta hayattan aldıklarım ve yine ona, çevreme vermeye çalıştıklarım; hayallerim, arzularım, bazı başarılarım var… Ve bu kitapta, yaşamdaki olası en büyük travmam, acı dolu günlerim ve ‘rağmen’ nasıl yaşadığım da var” diyor başarılı iş insanı Avi Alkaş… Kitap üzerinden yola çıktık; iş dünyasına ve başarılı olmanın sırlarına doğru rotamızı çevirdik.

Öncelikle söylemeliyim ki alış-veriş kitabınızı hayranlıkla okudum. Kitabınızda otobiyografik öğeleri ve sektörel bilgileri nasıl birleştirdiğinizi sizden dinleyebilir miyiz?

Okunabilirliği artırmak için kitabı üç bölümde oluşturduk; mekânlar, zamanlar ve insanlar. Mekânlar bölümünde yaklaşık yetmiş sayfalık bir otobiyografik içerik mevcut. Zamanlar bölümünü, değerli gazeteci ve editör Yaprak Çetinkaya ile soru-cevap şeklinde ele aldık. Böylece, okuyucunun merak edebileceği bölümleri bir söyleşi formatında sunmuş olduk. En iddialı olduğum bölüm, kitabın yüzde ellisini oluşturan insanlar bölümü. Kamil Özçoban’a verdiğim söz doğrultusunda, organize perakende sektöründen edindiğim deneyimleri, birikimleri ve arayışları anlatırken, özel yaşamımı da samimiyetimle ve açık yüreklilikle yazdım. Oğlumun kaybından duyduğum acıdan, büyük oğlumla duyduğum gurura ve eşime olan sevgime kadar hislerimi paylaştım.

Okuyucular istedikleri bölümü kolayca bulabilsin diye son bölümde kitabın içeriğini kodlamalarla, numerolojik olarak sıraladık. Ben 5n1k metodolojisini çok seviyorum, bir işe başlarken mutlaka swot analizi yapıyorum. Kitapta bu yaklaşımımın bir örneği… Benlikle başladığım, birlikle sürdürdüğüm ama artık hiçlik evresine geçmeye çalıştığım, varken yok olabileceğim, bana danışılmak istendiğinde yine etrafta olabileceğim ama artık satıcılıktan bilgeliğe terfi edebilmek için uğraştığım, kendi ham taşımı yontma sürecindeyim. Bu süreçte, yetiştirdiğim veya katkıda bulunduğum çırakların ve kalfaların başarılarıyla gurur duyabileceğim bir aşamaya geçmeyi hedefliyorum. “Bunu yazmasam olmazdı, anlatmasam olmazdı,” diyen eski cemaat büyüğümüz Bensiyon Pinto vardı. Onun kitabına duyduğum hayranlıkla, benzer bir belge oluşturdum.

Avi Alkaş’ın Kaleminden İş ve Yaşam Üzerine Notlar

Kitabım, aslında öneriler ve görüşlerle dolu, sonraki kuşaklara rehber olabilecek bir başucu kılavuzu niteliğinde. Aslında, bu kitabı dijital bir formatta, belgesel serisi gibi sunmayı hayal etmiştim; çünkü konuşmayı seviyorum. Ancak yazmanın kalıcılığını sağladığım için mutluyum. Kitabın içine yerleştirdiğimiz karekodlar sayesinde, sesimle canlı bir şekilde iletişim kurabiliyorum. Okuyuculardan bununla ilgili olumlu geri dönüşler de gelmeye başladı.

Türkiye’de çok fazla otobiyografik kitap yazan iş adamı yok. “Türkiye’de iş adamları niye yazmıyor” diye düşündüğümde, iki sonuca varıyorum. Birincisi, birileriyle kötü olaylar yaşamış ve onları dile getirmek istemiyorlar, ikincisi ise kendilerini olmadıkları bir insan gibi göstermeye çalışıyorlar ve günün sonunda dedikodulara maruz kalıyorlar… Ben sizi eski yıllardan beri, Gilan’ın genel müdürlüğünü yaptığım zamanlardan tanıyorum. Ve sizinle taşınıp arkanızdan kötü konuşan kimseyi tanımıyorum… O yüzden bu kitabı yazmak, bir yandan da çok cesaret istemiyor diyebiliriz çünkü zaten kötü yorum yapacak kimse yok, yaşanılmış kötü bir olay yok… O nedenle kitabınızı çok değerli buluyorum.

Çok teşekkür ederim sözleriniz için. 50 yıllık çalışma hayatımda hep iyi ilişkiler kurmaya, iyi projeler üretmeye çalıştım. 13 yaşımdan beri çalışıyorum ancak üniversite zamanım, Kapalı Çarşı’da geçirdiğim zamanlar hâlâ beni çok etkiliyor. Hatta emekliliğim zamanında Kapalı Çarşı’nın bir dünya merkezi haline gelmesi için gönüllü olarak çalışmak istiyorum. Türkiye’nin ilk modern alışveriş merkezi Galeria’yı inşa ederken, Kapalı Çarşı’nın mimarisinden esinlenilmişti… Türkiye’de farklı alışveriş merkezi nesilleri yaşadık. İlk olarak içe dönük AVM’ler geldi. Kıta Avrupası’ndan gelen hipermarketlerle ikinci nesil AVM’lere geçiş yaptık. Daha sonra, sigara yasağıyla birlikte üçüncü nesil geldi ve dışa açılan kafeler, restoranlar popüler oldu. Dördüncü nesilde ise alışveriş merkezi mantığında caddeler kurguladık. Nişantaşı’nda yaptığımız gibi, alışverişin yönetildiği caddeleri canlandırmaya çalıştık.

Son dönemlerde, alışveriş turizmi açısından cennet haline gelen bu yerler, sektöre yepyeni uygulamalar kazandırdı. Şimdi, yapay zekânın gelişiyle birlikte, alışveriş merkezciliğimizi beşinci nesil düzeyine çıkarmamız gerekiyor. Bütün bu çabalar sırasında, uluslararası ödüller kazandık ve bu bizim için büyük bir gurur kaynağı oldu. İnsanlarla birlikte çalışarak mutlu mekânlar kurguluyoruz.

Görsel: Zorlu Center

Avi Alkaş’ın Kaleminden İş ve Yaşam Üzerine Notlar

Eğer insanlar, bizim mekânlarımızda kendilerini iyi hissederlerse, orada daha fazla vakit geçirir ve bu da ciro ve gayrimenkul değerinin artmasına yol açar. Bu süreçte, insanların bizim mekânlarımızı sevmelerini ve sadık müşteriler haline gelmelerini sağlamak en büyük amacımız.

Bu sektörün büyümesini sağlayan insanların başında geliyorsunuz. Yani yaratma, her şeyi ilerletme azminiz olmasaydı bu sektör bu noktada olur muydu emin değilim…

Biz hızlandırıcı faktör olmuş olabiliriz. Biz İstinye pazarını kurgularken İstanbul’un üç önemli alışveriş caddesini bir araya getirdik; Abdi İpekçi, İstiklal ve Bağdat Caddesi’ni yan yana konumlandırdık. Zorlu Center’da ise İstanbul’un üç önemli semtini bir araya getirdik; Ortaköy, Bebek ve Nişantaşı… Bu projede Ahmet Zorlu ile hayatımız pahasına çalıştık. İstinye Park, Zorlu Center ve Emaar Square dünya çapında ödüller aldı. Bu projeler, bize sadece maddi değil aynı zamanda manevi bir zenginlik de kazandırdı.

Murat Patavi’nin ev sahipliğindeki İstinye Park’ın pre-lansmanını çok iyi hatırlıyorum. O dönem için sektörün çok önündeydi. Orada çalışan işçilerin Prada, Chanel gibi markalarla fotoğraflarını çekmişti, inanılmaz cool bir işti…

Avi Alkaş’ın Kaleminden İş ve Yaşam Üzerine Notlar

Kesinlikle öyle… Biz Murat’la beraber 1993 yılından beri tanışıyoruz. Geçmişten bugüne çalışma arkadaşlarımın başarısı benim için büyük gurur kaynağı. Şükürler olsun ki, geçmişte çalıştığım her arkadaşımla hâlâ iletişim halindeyim. Telefonumdaki kişiler listesi benim için büyük bir zenginlik…

Görsel: İstinye Park

Bu ülkede başarılı olmak için bazı insanların insani özelliklerini kaybettiklerini görüyoruz. Birinin üzerine basarak yükseliyorlar, kötü patron veya kötü iş arkadaşı oluyorlar… İyi insan olmakla başarılı patron olmanın dengesini bulmak çok kritik. Sizce bu denge nasıl kurulur?

Öncelikle bu dengeyi kurmak insan sevmekten geçiyor. Ama insanları sevmek için önce kendinizi sevmeniz lazım. Sabah kalktığınızda aynada kendinize gülümsemeniz lazım. Tabii ki benim de bunu yapamadığım, yerlerde süründüğüm zamanlar oldu. Herhalde hayatımın en büyük sınavını yaşadım ve hâlâ daha yaşıyorum. On bir yıl oldu ama içimdeki acıyla yaşıyorum. Pazar sabahları karımdan gizli oğlumla yazışıyor, konuşuyor ve paylaşıyorum. Bu çabamı büyük ölçüde anneme borçluyum. Annem, eğer fırsat eşitliği olabilseydi çok zeki ve başarılı bir kadın olabilirdi ancak ilkokulu bile bitiremedi. Çünkü İkinci Dünya Savaşı yıllarında, o dönemde Trakya’da yaşayan tüm Yahudileri İstanbul’a gönderdiler. Almanlar sınıra dayanmış, Bulgaristan’a ve Yunanistan’a girmişlerdi ve o dönemde topladıkları Yahudileri kamplara gönderiyorlardı. O yüzden, bugün Suriyeli mültecilere yardım etmeye çalışıyorum. Kimse bilmez ama, burada gelmişken söyleyeyim, Akçakale’de, Suriye sınırında bir kütüphanemiz var; kalıcı, dijital bir kütüphane… Sonuç olarak annemden aldığım sevgiyi yaşatmaya çalışıyorum; çünkü tekrar ediyorum:

Kendini sevmeyen başkasını sevemez. “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz” diye boşuna dememişler. Eksiklerimizin farkındalığında olabilirsek, o zaman karşımızdakiyle de empati içerisinde olabiliriz.

Bunu Tevrat’taki bir öğretiye bağlamak istiyorum; Kral Herod bir din bilgini olan Rabi Akiva’yı huzuruna çağırır ve der; sen bu kadar kendinle övünüyorsun ama söyle bakayım ben seni tek ayak üzerinde tutsam, bu sürede bana Tevrat’ı özetleyebilir misin? Rabi Akiva tek ayak üstünde durur ve şu sözleri söyler: “Benzerini kendin gibi sev.”

Bunu iş dünyası için şöyle özetleyebilirim; Kapalı Çarşı’da sürdürülen geleneksel bir uygulama var. Eğer dükkanınıza siftah sonrası ikinci bir müşteri gelirse, bu müşteriyi birlikte kalkınma ruhuyla diğer esnafla paylaşmak gerekir. Ben alışveriş merkezindeki bu birliktelik duygusunu ve insanları misafir gibi ağırlama anlayışını çok sevdim. İnsanlar sadece para kazanılacak birer müşteri olarak görülmemeli; onların memnuniyeti esas alınmalıdır. Bu yüzden, turistik alışveriş mekanizmaları ve bazı yerlerdeki uygulamalar karşısında duyduğum rahatsızlığı ifade etmek istiyorum. Özellikle, yüksek kiralar ve bireysel çıkarlar yüzünden yaşanan sorunlar karşısında isyan ediyorum ama önemli olan, doğru dengeleri bulabilmek ve kazan-kazan anlayışıyla ilişkileri yönetmek.

Son dönemde birkaç psikolog arkadaşımla da konuştum. Amerikan sistemi hakkında iki önemli eleştirim var: Birincisi, insanların sorunlarını çözmek ve kendilerini iyileştirmek için çaba göstermeden hemen ilaçlara yönelmeleri. İkincisi, özellikle yeni dönem genç psikologlar arasında bireysellikle bencilliğin karıştırılması… Siz topluma pozitif olacak bir bireysellikten bahsediyorsunuz, onlar hep banadiyen bencillikten bahsediyor ve herkes mutsuz oluyor…

Ne yazık ki, bu durumu kendi okul hayatımda da deneyimledim. Dini bir eğitim aldıktan sonra Robert Koleji’ne geçtiğimde, küçük bir havuzun büyük balığından, büyük bir havuzun küçük balığına dönüştüm ve bu durum beni derinden etkiledi, adeta sarhoş etti. Amerikan eğitim sisteminin bireysellik anlayışına isyan ettim çünkü ne kadar zayıf olursan ol, sınıfının önünde yer alıyorsan ve notların yüzde onun içindeyse, sınıfta kalmak diye bir durum yok.

Avi Alkaş’ın Kaleminden İş ve Yaşam Üzerine Notlar

Lise ikinci sınıftayken dersleri tekrarladım, basketbol takımının menajeri ve okulun amigoluğunu yaptım. Maçlara gittiğimiz zaman, kolejin bize öğrettiği şeyler vardı.

Bireysellik anlayışımız, herkesin Amerika’daki bir üniversiteye girmek için birbirine destek olmak yerine rekabet içinde olduğu bir ortamda şekillendi. Fransız eğitim sistemine karşı olan, sınıf ve öğretmenlerle olan bu çatışmalı durumu lise yıllarında yaşadım ve bunu içselleştiremedim. Amerikan eğitim sistemiyle yetişmeme rağmen, üniversitede ve sonrasında Japonya’da iş yaparken, Japon disiplini ve kültürünün bizim Türk kültürüne ne kadar benzer ve yakın olduğunu fark ettim. Şirketin yönetim kurulu başkanının, şirketi bir aile gibi yönettiğini gördüm ve ben de bu yaklaşımı tercih ediyorum.

Aynı kişilerle uzun süre bir arada olmak en büyük lüks! Çünkü birlikte aynı hedefe doğru ilerliyorsunuz, bu süreçte kendinizi defalarca anlatmanız gerekmiyor ya da onun sürekli kendini kanıtlaması gerekmiyor…

Şöyle söyleyeyim, uzun süredir beraber çalıştığım çok değerli iki editörüm Tuğba ve Makbule. Onlar olmasa bu kitap çıkmazdı. Zayıf düştüğüm anlarda bana destek olmaları sayesinde kitap bugünlere gelebildi. Tuğba Gülaslan, benim kızım gibi… Üniversiteden mezun olduktan sonra bize katıldı ve 10 yıldır Perakende ve Gayrimenkul Yönetimi Sertifika Programı’nı yürütüyor. Bu programı uluslararası hale getirmek ve Ortadoğu öncelikli olarak okullarda yaymak istiyoruz. Bu programı Özyeğin Üniversitesi’nin kurucusu Hüsnü Bey’in çok değerli destekleriyle başlattık. Özyeğin Üniversitesi’ni Türkiye’deki en başarılı ve değerli üniversitelerden biri olarak görüyorum.

Şu anda Alp Alkaş Perakende Gayrimenkul Merkezi olarak konaklama sektörü için bir eğitim programı ve gastronomi alanında başka bir program hazırlığı içindeyiz. Burada gururlandığımız başka bir çabamız daha var; okulu kurarken yardımcı doçent olan akademik koordinatörümüz Işıl Erol, bugün profesör olarak bizimle. Özyeğin Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Dekanlığı’na geldiğine beraber tanıklık etmiş olduk.

Dün dünde kaldı, yarınlar daha güzel şeyler getirebilir; tabii ki bunu bilemeyiz ama şu anda elimizdekiyle mutlu olabilmek çok önemli.”

İnsanın tüm çalışma koşulları, maddi ve manevi yaptığı işler aynı olsa bile iki ayrı patronla hayatı cennet ya da cehennem olabilir. İyi insan ve başarılı insan olmak konusunda dengenin önemine biraz daha vurgu yapmak istiyorum. Tabii ki aile eğitimi çok önemli ama başkalarını sevmek için önce kendinizi sevmeyi bilmek, kendinizdeki tortuları temizlemek ve ‘hep bana’ dememek inanılmaz derecede önemli. Buna ekleyeceğiniz başka bilgiler var mı?

Ben öz-değerlendirme yapmayı çok önemsiyorum. Kitapta savunduğumuz SWOT analizi; zayıflıklar, güçlüler, fırsatlar, tehditler analizini kişisel anlamda periyodik olarak tekrarlıyorum. Teknolojik araçlar sayesinde her yıl başında kendi manifestomu yazıyorum. Geçen yılınki güvendi, bu sene ise Bekir Ağırdır’dan da esinlenerek ‘iyi olmak’ üzerine odaklanıyorum. Çünkü eskiden fark yaratmak önemliyken şimdi iyi olmak şart oldu. Tüm olumsuzluklar arasında bu öz güdülenmeyi çok önemsiyorum, yani kendi kendinize inanmak… Çünkü hayat her zaman gündüz gibi aydınlık değil, geceler de var… Gündüzün değerinin anlaşılması için gecelerin olması gerekir felsefesine inanıyorum. Elimizde olanla yetinebilmek de çok önemli. Tabii ki yüksek hedefler koymalıyız ama elimizdekiyle mutlu olmayı başaramazsak, üzerine bir şey inşa edemeyiz. O zaman temelimiz sarsılır ve çökeriz. Bu öz-güdülenmedeki öz-irdelemeleri çok değerli buluyorum. İnsanın kendini zaman zaman durup dinleyerek, eksiklerini, zaaflarını gözden geçirip nasıl geliştirebileceğini araması çok değerli bir meziyet. Ve temelinde yine sevgi var.

Bunun en güzel örneğini, Alp’imi sonsuzluğa uğurladığımızda gördüm. Hiç beklemediğimiz bir anda, gece yarısı bir telefon çaldı ve hayatımız değişti. Bu süreçte şunu düşündüm ve eşimle paylaştım; “Biz ne yaptık, ne kusurumuz vardı?” düşüncelerine asla kapılmamamız ve birbirimizi aşağıya çekmeyip, birbirimize sarılmamız lazım. Benim bu dönemin üstesinden gelmemdeki en büyük yardımcım Facebook’un COO’su Sheryl Sandberg’in bir konuşması oldu…

Bu konuşmadan esinlenerek 2016’da yaptığım bir mezuniyet konuşmasında “Beterin beteri vardır” felsefesini anlattım. Gerçekten o gün Alp’ın beynine pıhtı attığı zaman arabada diğer aile fertlerim de olsaydı ne olurdu, diye düşünebildiğim gün miadı bu kadarmış diyebildim ve kabullenme sürecine girdim. Gücün yetmediği herhangi bir noktada bazen kabullenmenin gerektiğini anladım.

Biz Alp’le dokuz sene boyunca birlikte çalıştık. Tüm üniversite hayatı boyunca bizimleydi ve gerçekten ikimizin arasında farklı bir iletişim vardı. O gece, yani son gecesi, beraber Galatasaray maçının irdelemesini yapacaktık. Üç defa aramıştım onu fakat o üzerinde çalıştığımız bir raporu bitirmeye çalıştığı için telefonu açmamıştı. Ben de kızdım ona ve bana dönüş yaptığı zaman telefonu açmamaya karar verdim. Eşim beni ikna edip telefonu açmamı sağladı ve hâlâ şükrediyorum ki o telefon konuşmasının sonunda oğluma; “İyi ki varsın, seni seviyorum” dedim.

Elimizde olanla yetinebilmek çok önemli. Tabii ki yüksek hedefler koymalıyız ama elimizdekiyle mutlu olmayı başaramazsak, üzerine bir şey inşa edemeyiz.

Sevdiklerimize, yakınlarımıza onları sevdiğimizi her fırsatta söylemeyi öneriyorum. Çünkü bir gecede ne olacağını asla bilemeyiz. Bu nedenle anın kıymetini bilmek Alp’in bana bıraktığı en büyük miras oldu. Dün dünde kaldı, yarınlar daha güzel şeyler getirebilir; tabii ki bunu bilemeyiz ama şu anda elimizdekiyle mutlu olmak, birlikte bir çay içebilmenin tadını çıkarmak önemli. Anı yaşama felsefesine inanıyorum ve anı kaçırmamaya çalışıyorum. Yaşamımızın yüzde seksenini anda kalarak sürdürüyorum, kitapta da formülasyonunu veriyorum. Bu noktada Dr. Kerem Dündar’dan ilham alıyorum. Geçmişin başarılarıyla yaşayanlar, geçmişin başarısızlıklarına takılanlar, geleceğe korkuyla yaklaşan korkaklar veya geleceğe hayalperestlikle bakıp ayakları yere basmayanlar; tüm bunlara yalnızca yüzde beş yer ayırırsak, hayatımızı yüzde 80/20 kuralına göre yaşayabiliriz.

Özlem Güsar
Özlem Güsar Tüm Yazıları