Başarılı İşveren Markaları: Murat Yüksel, L'Oreal Türkiye
Yazı Boyutu:
İşveren markası; işverenin sunduğu ekonomik, psikolojik ve fonksiyonel faydaların toplamı olarak karşımıza çıkıyor. Peki, şirketler işveren markası süreçlerini nasıl kurguluyor ve nelere dikkat ediyor? L’Oreal Türkiye İnsan Kaynakları Direktörü Murat Yüksel anlatıyor.
Şirket istikrarı ve çalışan mutluluğu söz konusu olduğunda konu ilk önce işveren markası oluyor. Özellikle pandemi sürecinin bu konuda çok etken olduğu konuşuluyor. Pandemi ile neler değişti ve işveren markası olmayı siz nasıl tanımlıyorsunuz?
İşveren markası artık hayatımızda yeteneği sadece çekmek için değil, tutundurma ve yeteneğin aidiyet yaratması için de önem kazanıyor.
Pandemi ile iş hayatına; çalışma modelleri, dijital göçebelik, büyük istifa gibi kavramlar girdi. Özellikle pandemi sürecinde, işveren markası önemli bir faktör haline geldi. Bu süreçte şirketler, çalışanların sağlığı ve güvenliği için önlemler aldıklarını ve çalışanlarının yanında olduklarını göstererek işveren markalarını güçlendirmeye çalıştı.
Çalışanlarına değer veren, önce insan yaklaşımını savunan şirketler pandemi sürecini 4 ana başlıkta yönetti. Fiziksel, mental, finansal ve sosyal alanlarda iyileştirmeler yaparak çalışanlarının bu süreçte verimli ve motive olarak çalışmalarını sağladı. İşveren markası kavramının da etkisiyle iş dünyasında, bu konulara eğilen şirketler ön plana çıkmaya ve yeteneği daha fazla çekmeye başladı.
Özellikle pandemi süreci ve sonrasında L’Oréal’de, çalışanlarımızın sağlığını, güvenliğini, mutluluğunu ve konforunu her zaman ön planda tuttuk. Çalışanlarımızın geri bildirimleriyle yeni uygulamlarımızı ve yatırımlarımızı hayata geçirmeye devam ediyoruz. İnovasyon, sürdürülebilirlik, birlikte çalışma ve ekipler arası sosyal etkileşim üzerine önemle eğildiğimiz konular arasında.
L’Oréal olarak yeni dünyanın gerekliliklerine en hızlı şekilde adapte olduk ve işveren markası stratejisinde pandemi sürecine uygun aksiyonlar aldık. İşveren markası kapsamında planlanan tüm şirket içi ve dışı etkinliklerde online düzene geçildi. Hem çalışanlarımızın hem de tüm katılımcıların bu sürece en uygun şekilde adapte olmaları sağlandı. Online çalışma modeline geçişle birlikte iş veren markası olarak; dijital kanallardan beslenerek bu yeni düzende yaptığımız iyileştirmeleri, geliştirmeleri ve yenilikleri dış dünya ile paylaştık.
Kampüs etkinliklerinin de online düzene geçtiği süreçte, kulüplerle iş birliğimizi sürdürerek etkin ve verimli bir etkinlik planlaması gerçekleştirdik ve öğrencilerle olan etkileşimimizi artırdık. Bununla birlikte global vizyonumuzda bulunan çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık ilkelerini her alanda vurgulayarak öğrencilerin ve genç profesyonellerin ihtiyaçlarına yanıt veren bir marka olarak “Gençlik için L’Oréal” programını başlattık. Bu program dahilinde amacımız; dünyanın çeşitli bölgelerinde eşit fırsatlara sahip olamayan gençlere ulaşıp onları farklı programlar ile destekleyebilmek. Biz de işveren markası kapsamında bu amacı “L’Oréal ile Benim Geleceğim, Koçluk & Eğitim Programı” olmak üzere iki farklı başlıkta hayata geçirdik. Bu proje ile birlikte online’ın gücünden beslenerek yüzlerce öğrenciye çeşitli eğitimler verdiğimiz ve 30 öğrenciye koçluk desteği sunduğumuz bir süreci başarıyla tamamladık.
Yeni kuşağın şirket seçiminde marka algısının ve çalışana kattığı değerin ön planda olduğunu düşünüyor musunuz? Yeni kuşak nasıl bir işveren markası görmek istiyor?
Bence yeni kuşak her şeyden önce şirketlerde kurumsal demokrasinin var olmasını istiyor. Kendileri hakkında verilecek kararlarda fikirlerinin dinlenmesini arzu ediyor. Bununla beraber esneklik talep ediyor. Ayrıca gençler için markanın amaç odaklı olması, sürdürülebilirliği desteklemesi ve kendisi dışında topluma da nasıl katkı sağlayacağı konularında sosyal sorumluluk anlayışı gelişmiş bir yapıda olması artık son derece önemli. Bununla beraber esnek çalışma modelleri, teknolojinin kullanılması da onlar için önemli.
L’Oréal gibi bir işveren markası da kurumsal çalışmanın demokratize olduğu, çalışanın merkezde olduğu bir yapıda yeni kuşağa ulaşıyor. L’Oréal, her anlamda çalışan gelişimi ve yeni yetkinlik kazandırma konularına öncülük eden bir şirket. Çalışan merkezli bu yapı; daha esnek bir düzende, herkesin kendini ifade edebildiği, çeşitlilik, hakkaniyet ve kapsayıcılığın kucaklandığı bir çalışma ortağı sağlıyor ve çalışanın girişimci ruhundan beslenerek her gün daha da güçlenen ve gelişen bir iş ortamı sunmaya devam ediyor. Bu kapsamda verimlilik ve esneklik sağlayan yeniliklerle çalışanlara dokunan L’Oréal, işveren markası olarak da bunu yeni kuşağa aktarmaya devam ediyor. Bununla birlikte, tekno-güzellik vizyonuyla da güzellikte çığır açan yenilikler ortaya koyan şirketimiz birçok alanda teknolojik gücünü kullanıyor ve bu alanda ilklere imza atmaya devam ediyor.
Bizim için başarının yolu, tek ekip ruhu oluşturmaktan geçiyor. Bu yüzden benzersiz deneyim ve tutkuya sahip, güçlü bir ekibiz. Yenilenmeye ve gelişime daima açık, birbirine ve yaptığı işe saygılı, doğaya ve sürdürülebilirliğe değer veren bir çalışma ortamımız var. Bu ortam sayesinde her gün daha başarılı işlere imza atan dev bir tekno-güzellik şirketiyiz.
İşveren markası uygulamalarını geliştirirken odak noktalarınız neler? Hep merak edilen bir diğer nokta da şu; pazarlama ve tanıtım faaliyetleri bu odağın neresinde ve şirketler çalışan için yarattıkları değeri dış dünyaya ne kadar yansıtabiliyorlar?
Bizler için, işveren markasının tüm çalışanları kapsayıcı bir biçimde sahiplenmesi olmazsa olmaz bir yaklaşım ve bu konuda en önemli kriter bence samimiyet ve şeffaflık. Online ve offline yapılan tüm çalışmalarda, var olanı olduğu gibi yansıtmak, şeffaf olmak; şirket kültürünü doğru ve tutarlı bir şekilde anlatmak karşı tarafa ortamdaki güveni hissettiriyor. Diğer türlü sadece rutin bir sürece dönüşüyor ve bu durum var olan samimiyetin de gücünü azaltıyor. Günümüzde artık hizmet, marka vs. konularında şirketleri birbirinden ayrıştıran konu deneyim. Bu nedenle siz çalışanlarınıza nasıl bir deneyim yaşatıyorsanız, o deneyim de karşı tarafa yansıyor.
L’Oréal’de işveren markası çalışmalarımızı insan kaynakları ve iş ortaklarımızla birlikte ortak bir vizyon çerçevesinde yürütüyoruz. Bu bağlamda gelişim noktalarımızı araştırırken, beraber çalıştığımız iş ortaklarımızdan ve etkinliklerde dokunduğumuz birçok öğrenci ve profesyonellerden aldığımız geri bildirimleri, sektörde yer aldığımız etkinliklerdeki bulguları ve yeni dünyadaki gelişen trendleri odağımıza alıyoruz.
Değişen düzenin ihtiyaçlarını, odak noktalarımızdan çıkan bulgularla belirledikten sonra tanıtım faaliyetlerimizde de bu konuları merkeze alıyor, stratejimizi bu kapsamda geliştiriyoruz. İşveren markası olarak çalışanlarımız için hayata geçirdiğimiz uygulamaları da dış dünyada online ve offline platformlarda L’Oréal olarak paylaşıyoruz.
Çalışanların dijital dünyadaki varlıklarının ve aktif paylaşımlarının süreçleri desteklediğini biliyoruz. Siz tüm bu markalama çalışmaları kapsamında çalışanlardan kurumsal birer influencer yaratma konusunda ne düşünüyorsunuz?
Çalışanların kurumsal birer influencer gibi hareket etmesi, şirketlerin marka bilinirliğinin artırması ve müşteri potansiyelinin genişlemesi konularına pozitif bir katkı sağlayabilir. Tabii, bu stratejinin doğru bir şekilde planlanması ve sürdürülebilir olması önemli. Çalışanların, bahsettiğim işveren markası komitesi ile birlikte hem sosyal medya kanallarında hem de offline kanallarda hangi tür paylaşımı nasıl ve kime aktaracaklarına dair sürdürülebilir bir planlamanın varlığı ve bu paylaşımların da gerçeği yansıtacak biçimde doğal ve samimi olmasını değerli buluyorum. Bu yaklaşımın da başarılı bir kurumsal influencer programının varlığı ile mümkün olabileceğine inanıyorum.
L’Oréal Türkiye olarak çalışanlarımızın gönüllük esasıyla iç dünyamızı severek paylaşabilecekleri projeleri hayata geçirmekten mutluluk duyuyoruz. Divizyon ve fonksiyon bazlı yaptığımız çalışmaları, çalışanlarımızın kendi ağızlarından daha şeffaf anlatabildikleri bir iletişim modelini benimsiyoruz. Bu aktivasyonu kurumsal influencer programı olarak değerlendirdiğimizde, işveren markası olarak dış dünyaya daha samimi ve doğal bir iletişimle ulaşıyor olmanın oldukça kritik olduğuna inanıyoruz.
{143221}
Başarılı işveren markaları; çalışanın mutluluğu, şirket aidiyeti ve bağı, etkin dijital kanal kullanımı ve fikir liderliği konularında ışık tutarken bu konuda örnek aldığınız kişileri, faydalandığınız kitap ve podcast’leri bizimle paylaşır mısınız?
Frekansını kaybetmeyen, momentumunu koruyan samimi ve yeniliklere açık tüm liderlerin hayata geçirdikleri her bir adımın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bununla beraber Harvard Business Review; işveren markası alanında, birçok makale yayınlıyor ve bu makalelerde farklı şirketlerin örneklerine de yer veriyorlar. “Creating a Purpose-Driven Organization” ve “The Employer Brand” gibi makaleleri de şiddetle öneriyorum.