Sanatla Anılan İş İnsanları: Sinan Temo
Yazı Boyutu:
Bilgili Holding CEO’su Sinan Temo, sanatla olan ilk karşılaşmasını ve ilgisini OGGUSTO okurları ile paylaştı.
Sanata olan ilginiz nasıl başladı ve bu tutku zamanla buralara kadar nasıl evrildi?
Küçük yaşlardan itibaren babam ve rahmetli dedem, her zaman bir koleksiyon yapmanın önemini ailemizin genç üyelerine anlatmaya çalıştılar. Dedemin henüz ben 10 yaşındayken, çok kıymet verdiğini bildiğim pul koleksiyonunu bana hediye etmesine çok sevinmiştim. Büyüdükçe ben de kıymetini daha çok anlıyorum. Sanıyorum bu hediye, hala koruduğum ilk koleksiyonumu (NBA kartları) oluşturmaya başlamamı da sağladı. Yaşım ilerledikçe koleksiyonerlik alanındaki ilgim tasarım objelerine, kitaplara, saatlere ve sanata yöneldi. Ayrıca yaptığım iş gereği de sanatın yaratılan gayrimenkul mekanları ile kurduğu ilişki sanata duyduğum merakın derinleşmesine sebep oldu. Bana göre sanat eserleri, yaşam alanlarını tamamlayan unsurlar olup, tüm yaşam alanı projelerinin ve gayrimenkullerin estetik güçlerinin yanı sıra, insanları bir araya getirme gücüne sahip en önemli parçalarıdır.
Bilgili Holding estetiği, kültür ve sanatı her yaptığı işte önceliklendiriyor. Artweeks ve şu anda 2. edisyonunu gerçekleştirdiğimiz ONE Akaretler’de dahil kültür sanat alanında birçok iş birliğini hayata geçiriyoruz. Bu alanda gerçekleştirdiğimiz projelerle kültürel sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. Yeni organizasyonel yapılanmamızla birlikte ‘Bilgili Sanat’ ekibini kurduk. Bu heyecanlı yeni başlangıçta, çağdaş sanatı odağımıza alıyoruz. Kültürel konservasyonun fonksiyonları olan toplama, koruma, sergileme ve iletişim biçimlerini bugünün ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlıyoruz.
Koleksiyonunuzda hangi medyum sanat eserleri ve hangi sanatçılar öne çıkıyor?
Belirli bir disiplinle sınırlı kalmak istemem ama bugüne kadar koleksiyonumda yer alan eserleri ele aldığımda; resimler, farklı materyallerle üretilen heykeller, çeşitli baskı teknikleriyle oluşturulan işler ve fotoğraflar ilgimi çekiyor. Bir sanat eseriyle karşılaştığımda estetik, görsel ve düşünsel açıdan bir denge arayışı içinde oluyorum. Video ve NFT gibi dijital üretim ağırlıklı eserlere kişisel bir yakınlık hissetmesem de onlar da benim merakımı uyandırıyor. Bu merak, en büyük tutkum olan öğrenmeyi tetikliyor. Koleksiyonumun gelişiminde tüm disiplinlerle etkileşimde olmayı hedefliyorum. Bu yüzden her disiplinle tanışmayı, sanatçıları ve onların işlerini keşfetmeyi önemsiyorum.
Koleksiyonunuzu oluştururken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz, ana motivasyonunuz nedir?
Bir yapıtta en çok ilgimi çeken unsurları, keskin bir sınırlama yapmasam da, üç ana başlık altında toplamam mümkün: Duygu, görsel estetik ve mantık-düşünce. ‘Duygu’ ile kastım, eserin bana neler hissettirdiği ve beni hangi düşüncelere sürüklediği, hatta güvenli alanımdan çıkarıp beni nerelere götürdüğüdür. ‘Görsel estetik’ ise tamamen öznel bir hisle, hangi eserleri görmek isteyeceğimle alakalıdır. ‘Mantık ve düşünce’ kısmında ise eserin ve sanatçının bana neler düşündürdüğü yer alıyor. Burada sanatçının kariyeri, sanat ekonomisindeki geleceği de önemli.
Yeni nesil sanatçılar arasında dikkatinizi çekenler kimler? Onların sanatlarında neyin sizi cezbettiğini düşünüyorsunuz?
Hayal Pozantı, Sam Jablon, Eric Shaw. Yarattıkları renk ve bir diyalektik oluşturan kombinasyonları beni etkiliyor.
İş dünyası ile sanat arasında nasıl bir paralellik veya kontrast görüyorsunuz?
Daha önce de bahsettiğim gibi sanat mekanların duygusunu tamamlayan bir öğe. Sanat eserleri de günün sonunda bir varlık çeşidi olarak değerlendirilebilir. Belki de dünyada en az regülasyon olan piyasalardan biridir. Ancak ana işi sanat ticareti olmayan kişiler için kesinlikle yatırım aracı olarak görülmemesi gereken bir varlık sınıfıdır. Bu nedenle duygu, düşünce, estetik dışında bir kaygıyla; özellikle yatırım ve getiri hedefiyle kesinlikle hareket edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Sanatla iç içe olmanın size kattığı en değerli şey nedir?
Sanatla etkileşimde olmak, insanın gündelik ve güvende hissettiği alanların dışına çıkıp farklı hislere ve düşüncelere yönelebilmesi oldukça değerli. Yeni bakış açıları üzerinden düşünmek iyi hissettiriyor. Farklı insanlarla iletişimde olmak hem sanat üreticisini hem de izleyicisini besliyor.
Koleksiyoner yolculuğunda eminim genç sanatseverlere veya koleksiyon yapmayı düşünenlere çok değerli tecrübelerinizden söyleyecekleriniz olacaktır. Onlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Eskiden yeniye olan 3. nesil koleksiyonların son temsilcileri olarak, eski nesillere kıyasla daha esnek davrandığımızı ve daha önce toplama ve koruma açısından tercih edilmeyen alanlara daha fazla yöneldiğimizi görebiliyorum. Özellikle bugünkü sanatta söz hakkına sahip olduğumuz bir alan var: dijital sanatlar. Bu alanda dijital üretimi destekleyen koleksiyonlar geliştirmeliyiz. Bu alanda üretim yapan sanatçılara daha çok destek olmalıyız. Bireyin sadece kendisine ya da bulunduğu topluma değil, tüm dünyaya duyarlı bir bilinçle yaklaşması gerekiyor. Bu bilinçlenmenin yansıtılması gereken alanlardan biri de koleksiyonlardır.
Geri dönüştürülebilir materyaller sanat üretiminde kullanılmalı ve ileri dönüşüm sanat eserleri koleksiyonlarda daha fazla yer almalıdır. Koleksiyon kavramını bir yana bırakırsak, bence sanatla ilgilenen herkes yaşam alanına sanatı dahil etmeli. Burada sadece görsel sanatları değil, edebiyatı ve müziği de kastediyorum.
İlk aldığınız eseri hatırlıyor musunuz? Ve tabii adettendir sormak son aldığınız sanat eserleri nelerdir?
Sahip olduğum ilk çağdaş sanat eseri; 25. doğum günüm için annemin hediyesi olan Olcay Kuş’a ait “President” adlı eser. Sanatçının “Game Center” adlı sergisinden bir parça olan bu eser, oldukça ironik yapısıyla çok ilgimi çekmişti. Daha sonraki süreçte ironik mesajlara sahip olan işler daha çok ilgimi çekmeye başladı. Son olarak Bosco Sodi’nin bir yapıtını koleksiyonuma ekledim.
Herhangi bir limit olmasa, hangi sanat eserini almak isterdiniz?
Renee Magritte The Son of Man’ı almak isterdim.
Sanatla ilgili takip ettiğiniz yayın, podcast, Instagram hesapları neler?
Instagram hepimizin çok fazla temasta olduğu bir sosyal mecra. Sanatla ilgili birçok gelişmeyi Instagram aracılığıyla takip edebiliyorum. ARTnews, Artviewer, birçok müze ve galeri sayfaları takip ettiğim hesaplar arasında. This is Relevant, Architectural Digest gibi mimari ve sanatla ilişki kuran hesapları da beğeniyorum. Ayrıca Art Basel, Armory Show, Frieze gibi fuarların hesaplarını takip etmek faydalı oluyor.
Yurt içi ve yurt dışında en sevdiğiniz müzeler hangileri?
En başta, Galataport’ta yer alan ve parçası olmaktan gurur duyduğumuz, ortağımız Doğuş Holding ile ana sponsorluğunu üstlendiğimiz İstanbul Modern’i sayabilirim. Ayrıca Guggenheim Bilbao, New Orleans Museum of Art, MoMA ve Centre Pompidou da favorilerim arasında.
Bir eseri almadan önce sanatçısıyla tanışmak sizin için ne kadar önemli? Daha önce eserini beğenip sanatçısıyla tanıştıktan sonra alımdan vazgeçtiğiniz bir ese rya da tersi bir durum oldu mu?
Sanatçıyı tanımanın çok önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü eseri anlamak ve nereden geldiğini kavramak büyük önem taşıyor. Ancak bu önemli konuyu, eserleri koleksiyonuma dahil etmenin kriteri gibi algılamamak lazım. Bir eseri alıp almama kararı benim için zaten sanatçıyla tanışmadan gerçekleşiyor. Bugün sanat eserlerini alırken her zaman sanatçıyla tanışmak mümkün olmuyor.
Peki bu bağlamda en unutulmaz karşılaşmanız kiminle, nasıl oldu?
“İhsan Oturmak’ın Aşiret Mektebi’ni konu alan eseri, Akaretler Sıraevleri ile de doğrudan bağlantılı bir okulu ele alıyor. Bu okul, Osmanlı Devleti’nin önde gelen aşiret liderlerinin çocuklarını Osmanlı eğitim sistemi içerisinde yetiştirerek devlete ve saltanata bağlama amacıyla Akaretler’de kurulmuş bir eğitim kurumudur. Sadece bir yıl faaliyet gösteren okul, Akaretler’deki bir binada bulunmuştur ve II. Abdülhamit döneminde kurulan son toprak kurtarma girişimlerinden biridir. Devletin toprak kaybını engelleme siyasetine paralel olarak geliştirdiği bu okulu konu alan eser; haklarımıza saygı göstermeme eğilimimizi ve birbirimize olan tahammülsüzlüğümüzü eleştiren bir önerme içeriyor. Bu yapıtın hikayesinin bir dönem Akaretler Sıraevler de geçmiş olması ve hikayeyi İhsan’dan dinlemek beni derinden etkiledi.