preloader

Yavaş Modayı one square meter ile Konuştuk

22.10.2020
Yavaş Modayı one square meter ile Konuştuk

Yazı Boyutu:

Türkiye’nin sürdürülebilir moda konusundaki öncü markalarından one square meter’ın yaratıcıları Zeynep Özar Berksü ve Çağrı Berksü ile yavaş moda, yaratım süreçleri, iş modelleri ve Çalık Denim ile yaptıkları dikkat çekici iş birliği hakkında keyifli bir sohbet ettik.

Yavaş Modayı one square meter ile Konuştuk

Zeynep Özar Berksü & Çağrı Berksü

Yavaş moda” ve sürdürülebilir moda” kavramları son zamanlarda sıkça karşımıza çıkıyor. Kimileri trend” oldukları için bu kavramlardan yararlanıyor kimileri ise gerçek bir görev bilinci ile hareket ediyor. Peki, sizce bu kavramlar aslında ne anlama geliyor ve bir markanın gerçekten sürdürülebilir olması için hangi kriterleri karşılaması gerekiyor?

‘Yavaş moda’ tamlaması ilk kez 2013 senesinde, Bangladeş’in başkenti Dakka’da beş tekstil fabrikasına ev sahipliği yapan Rana Plaza’nın uzmanların ve çalışanların tüm uyarılarına rağmen yenilenmemesinin ardından çökmesi ve 1127 tekstil işçisinin hayatını kaybetmesinin ardından telaffuz edildi. Günde 12 saatten fazla aylık 30-40 dolara çalışılan hızlı moda markalarının taşeronluğunu yapan tekstil atölyelerinde yaşanan en büyük trajedi olarak kayıtlara geçen bu olayın ardından yavaş moda, küreselleşmiş endüstrinin yarattığı tahribatı önlemek için bir çıkış yolu olarak görüldü. Normalleştirilmiş bozuk sistemi altüst etmek için doğayı, insanı ve ahlakı yücelten bu üretim sisteminin, yolumuza güzel bir şeyler yapmak için çıktığımız ve bu güzelliği yavaşlamakta bulduğumuz için ilkesel olarak bizim değerlerimizle örtüştüğünü gördük.

Nedir doğayı yüceltmek? Önümüzdeki senenin trend renklerini Çin’de akan derelerin renginden tespit edebilmek değil elbette. Doğayı yüceltmek, doğal tahribata yol açmaksızın ham madde kaynağı sağlamak demek. GDO’lu tohumlarla üretilmiş pamukla dokunmuş veya ana maddesi petrol olan kumaşlar kullanmamak, üretim döngüsünü doğaya en az zararla tamamlamayı prensip edinmiş ham madde üreticilerine ulaşmak, yıkıcı değil yenileyici olmak.

Yavaş Modayı one square meter ile Konuştuk

Bir diğer kriter insanı yüceltmek. Vardiyasını sabah 3’te bitirdikten sonra yeni vardiyası aynı sabahın 7’sinde başlayan, günde 2000 ürün dikmezse cezalandırılan tekstil işçilerinin çalıştırıldığı atölye sistemine göz yummamak gerekiyor. ‘Yavaş moda’ kavramının dillendirilmesinin sebebi Dakka’daki trajedi olsa da Türkiye’nin de benzer üretim alanlarına ev sahipliği yaptığını biliyoruz. İstanbul’da maaşlarını alamadıkları için bir hızlı moda markanın mağazalarına giderek haklarını arayan insanların sesleri hala kulaklarımızda, unutmadık. Eğer siz üretiminizi benzer koşullarda yaptırıyor; ancak şu sıralar dijital iletişiminizde kendinize ‘sürdürülebilir marka’ diyorsanız bu işte bir yanlışlık var demektir.

Ahlakı yüceltmekse bunu bir ekonomik model olarak benimsemekten geçiyor. Değerlerinizi endüstrinin normlaşmış kalıpları üzerinden yeniden tanımlayarak değil, gerçek bir işleyiş sunarak şekillendirmeniz gerekiyor. Sermayesi hızlı moda markaları tarafından karşılanan sürdürülebilir markaların, birer göz boyamadan ibaret olduğunu düşünüyoruz. ‘Greenwashing’ kavramı bu yüzden literatüre girdi; -mış gibi yaparak sistemi kıramazsınız, aksine mevcut sistem kendini beslemeye devam eder.

Olması gereken ve tüm bu kriterleri kapsayan şey, şeffaflık. Ham madde kullanımında, üretim koşullarında, dağıtım ağında ve işleyişte şeffaf olmanız gerekiyor ki sürdürülebilir moda gerçekten sürdürülebilir olsun. Yavaş moda, ilkesel olarak aslında olması gereken hazır giyim üretim/tüketim modelini sunuyor. Moda endüstrisi hız anlamında rayından çıktığı için ahlaki, insani ve çevresel tüm değerler sanki yoklarmış ve hiç olmamışlar gibi bir hafıza yitimi var. Hafızamızı tazelememiz gerekiyor.

Peki, tasarım ve üretim süreçleri sizde nasıl ilerliyor?

Bir yavaş moda atölyesi olduğumuz için her şeyi atölye içerisinde çözüyoruz. Sıcak hava ve soğuk hava olmak üzere senede iki edisyon çıkarıyoruz. Uzun süren tasarım macerası elbette eskizler ve karalamalarla başlıyor. Koleksiyona eklenecek parçaları elbise-bluz—pantolon-etek gibi aileler şeklinde kurgulayıp diğer ailelerle uyumlu olacak şekilde one square meter çizgisinde tasarlıyoruz. Tasarım aşamasında ürünün gündelik yaşamdaki yerini, kumaşını ve kimin giyeceğini düşünüyoruz. Koleksiyona katılacak tüm aileler yerlerini bulduğunda teknik çizim, ardından da kalıp çalışmaları başlıyor. Kalıplarımızı 34-46 beden aralığında çalışıyoruz. Ardından fotoğraf çekimi için her üründen birer adet üretiyoruz. Atölyemizin showroomunu kaldırıp bir haftalığına içerisini fotoğraf stüdyosuna çeviriyoruz. Fotoğraflar seçilip düzenleniyor ve ardından internet sitemizdeki yerlerini buluyor. Her ürün sayfasına ürünün hikayesini, özelliklerini ve beden tablosunu ekliyoruz. İnternet sitemize sipariş düştüğünde hangi ürünün hangi bedeni ise kumaşını seriyoruz, parçalarını tek tek kesiyoruz, dikiyoruz, paketliyoruz ve yeni yolculuğuna uğurluyoruz.

Sürekli daha hızlı ve daha fazlasını üretmek isteyen markaların üretim modellerinin ve kompleks üretim zincirlerinin ne kadar problematik olduğu pandemi ile bir kez daha ortaya çıktı. Siz ise sipariş üzerine üretim yapıyorsunuz. Bunun hem bir marka olarak sizin için hem de tüketiciler için faydaları neler?

Küresel ısınma ve çevre kirliliği son yılların gündeminin en önemli konusuyken, şu an alışkanlıklarımızı altüst eden, belirsizliklerle yoğrulmuş bir pandemi dönemi yaşıyoruz. Değişim söz konusu olduğunda ise dünyayı en çok kirleten ve üretim/dağıtım zincirini dünyanın dört bir yanına dağıtan endüstriler arasında yer alan moda endüstrisinin daha fazla konuşuluyor olması şaşırtıcı değil.

Elbette giyinmek büyük bir ihtiyaç. Ama artık sorgulamaya başlamamızın tam zamanı. Pandeminin bunda bir etkisi oldu, evet; bir tetikleyici görevi gördüğü kesin. Bu kıyafeti almaya ihtiyacım var mı, bu kıyafet hangi koşullarda üretildi ve buraya ulaştırıldı gibi temel soruların sorulmaya başlanması oldukça kıymetli. Biz tüm bu sorulara şeffafça cevap verebildiğimiz için tam da bu sorgulama döneminde, güven verdik insanlara. Aldıkları kıyafetlerin sağlıklı bir ortamda, insani koşullarda üretilip herhangi bir aracı ile temas etmeden kendilerine ulaştırıldığını bilmek onlara da iyi hissettirdi diye düşünüyoruz.

Sadece kıyafetler aracılığı ile de değil; FRIDAY FACTS adını verdiğimiz bir seri başlattık tam da bu sorgulamayı tetiklemek ve teşvik etmek için. Mevcut sistemin yıkıcı ve kırılgan taraflarını, sistemin üzerinde yükseldiği gerçekliği anlatıp buna karşı nasıl bir çözüm getirebiliriz onun iletişimini yapıyoruz her cuma günü.

Yavaş Modayı one square meter ile Konuştuk

Müşterilerinizle doğrudan, aracısız iletişim kuruyorsunuz. Bu durum, mutlaka onların öncelik ve beklentilerini daha iyi anlamanıza yardımcı oluyordur. Sizce tüketim alışkanlıkları geçtiğimiz yıllar içerisinde nasıl değişti?

Terzilik, zanaat kıymetsizleştiği için sona ermedi; modern yaşamın sunduğu çoklu senaryolara ve hıza ayak uydurmakta zorlandığı için arka plana itildi. Hızlı modanın tüm başarısı birçok senaryoyu aynı anda çok düşük maliyetle kurmasında yatıyor. Çalışan kadın için, plaja giden kadın için, akşam bir etkinliğe katılacak kadın için çok fazla alternatifi, çok kısa sürede kurgulayabildiği gibi onlara yüksek moda markalarının çizgisinde ancak daha ucuza giyinme şansı da veriyor. Çevresel, insani ve ahlaki tüm değerleri hiçe sayıp, tamamen sermaye bazında düşünerek senenin her haftasında askılarına yeni senaryolar asabiliyor. Biliyor ki ilk hafta satın alınan şey nasılsa birkaç kullanımdan sonra miladını dolduracak ve gardıroplar yeni bir senaryoya daha açık olacak. Yavaş moda ise şunu söylüyor; “Günlük hayattaki tüm olasılıklarına açığım ve senelerce sürecek bir hikayede senin yanındayım.”

Müşterilerimizle bire bir iletişim halinde olduğumuz için onları uzaktan da olsa gözlemleme, onların hayatlarına tanıklık etme şansımız oluyor. Bu da bizim garment aileleri ve senaryoları oluştururken kafamızda daha gerçek yaşamsal anlar kurgulamamızı, dolayısıyla daha güçlü koleksiyonlar yaratmamızı sağlıyor.

Bu hızdan ve sunulan gerçek dışı senaryolardan yorulan insanlar için sade ve rahat bir buluşma noktası oldu one square meter. Bize gelen yorumların, mesajların ve maillerin içeriğinde hep bu ferahlama hissi var. İnsanlar da artık yavaşlamak ve tadını çıkartmak istiyor.

Bir süre öncesine kadar sürdürülebilirlik hem tüketici hem de üreticiler için, genellikle bir zorunluluk değil lüks” olarak görülüyordu. Son yıllarda ise bu durum değişiyor gibi gözükse de kimileri bu durumun sektörün ürettiği trendlerden biri olduğunu savunuyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sürdürülebilir modanın geleceğine dair iyimser misiniz?

one square meter iyiyi, güzeli ve doğruyu yaratma yolunda çok çaba gösterdiğimiz kıymetli bir hikaye ikimiz için. Elbette bir ışık gördüğümüz için daha çok motive oluyor ve doğru yolda ilerlediğimize inanıyoruz. Yolun başından itibaren dünyaya kendine verdiği kadar önem veren birçok özel insanla karşılaştık. İnsanlık için yeni bir aydınlanma çağının başlayacağını, varolmaya devam edebilmek için doğa ile barışması gerektiğinin bilincinde olan bir neslin yerini alacağını biliyoruz. Bu hareketin içinde yer almaktan, insanların hayatına bu anlamda temas edebilen ve bayrağı taşıyan markalardan biri olmaktan gurur duyuyoruz.

{773060}

Bir süredir ÇALIK DENİM ile iş birliği içerisindesiniz. one square meter x ÇALIK DENİM Line” da bu birlikteliğin son ürünü. Bu koleksiyonun ortaya çıkış hikayesini anlatır mısınız?

Hayatta, endüstride ve dünyada anlamlı bir değişim yaratmaya adanmış bir kuruluş felsefesi olan ÇALIK DENİM, kaynak kullanımını artı değer katma yönünde sürekli olarak yenileyen, sürdürülebilirliği sahiplenen global kapasitede bir kumaş üreticisi. Gerçek bir değer yaratmak ve onu muhafaza etmek için inovasyonun gücüne inanıyorlar. Ham madde üretiminden dağıtım ağına, şeffaf bir operasyon zinciri yürütüyor ve ortaya yüksek kalitede kumaşlar çıkarıyorlar.

Yollarımız geçtiğimiz sene gönüllü danışmanımız -bluprojects kurucusu- Sinem Çelik aracılığıyla kesiştiğinde birbirimizi zaten tanıyorduk; üretim araçlarımız ve üretime bakış açımız ile -tekstil adı verilen endüstrinin içinde- birbirimizi tamamlıyorduk. one square meter x ÇALIK DENIM line bu motivasyonla doğdu; olağanüstü dokuda ve tonda kumaşların zamanı hiç geçmeyecek kıyafetlere dönüşmesi, bu dönüşümün bir şeyleri iyi yönde değiştirme arzusu ile gerçekleşmesi ve gerçek bir kumaşla olması gerektiği şekilde dikilmiş kıyafetlerin üzerinden seneler geçse de hayatın döngüsü içinde kendilerine bir yer bulması.

Koleksiyonda yer alan ürünlerden bahseder misiniz? Sizin favorileriniz var mı?

Biz edisyonları ve koleksiyonları birbirlerinin içine geçecek, birbirlerini besleyecek şekilde kurguluyoruz; hiçbir zaman sil baştan olmuyor. Kalıplarda gerekiyorsa ufak değişiklikler yapıyoruz, kumaşları hava şartlarına göre güncelliyoruz. Günlük yaşamda bir kadının ihtiyacı olan, içinde kendini iyi, rahat ve şık hissedeceği silüetler hayal ediyoruz. Bu silüetler kendi içinde farklı (ceket-gömlek-etek-elbise-pantolon) parçaları doğuruyor ve parçalar bir araya gelerek aileleri oluşturuyor.

one square meter x ÇALIK DENIM line, seneler içinde gelişen ve yerleşikleşen aileler ile kurguladığımız iki yeni ailenin buluşması. Kurguladığımız tek geniş ailenin çıkış noktası, henüz one square meter adı dahi aklımıza düşmemişken üzerinde konuştuğumuz bir gömlek oldu. Başından beri arzuladığımız bir silüeti hayata geçirecek teknik deneyimi edinmiş olmak bizim için oldukça yükselticiydi. DEN, geçmişimizden ve hayalimizden doğdu. O gömlek, o ceketve o pantolonile aileyi doğurdu. Çok tanıdık ama farklı, özgür, rahat ve güçlü. Ne yöne gideceğini sadece kendisi bilen. PODun çıkışı da bu akış üzerinde bir yerde oldu. Koleksiyonun tamamını kapsayacak, onların önüne geçmeden üzerlerini örtecek bir parça istedik. Oyuncaksız, farklı kalınlıklarla her türlü hava koşuluna adapte olabilecek, kolay ve her şeyin üzerine giyilebilecek bir pardösü.

Koleksiyon için farklı kalınlık, doku ve içerikten on kumaşlık bir seçki yaptık -seçkiyi oluştururken ÇALIK DENİMden sürdürülebilir üretim aşamalarının detayları hakkında bildirim aldık- ve her kalıp ailesi için bir dünya kurduk. Klasik bir denimden bekleyeceğiniz hafifliklerin yanı sıra beklentilerinizi aşacak ve giydiğinizde yumuşaklığı ile sizi şaşırtacak kalınlıkları kullandık. Denimi tanımlayan indigonun yanına beji ve siyahı ekledik. Süsten arındırılmış, kolay giyilen ve rahat hissettiren, zamansız ve şık silüetler yarattık. Kumaşların çeşitliliği ve kalıpların çok yönlülüğü bir araya gelince ortaya farklı karakterleri ile harikulade bir bütünlüğe sahip zengin bir koleksiyon çıktı.

Son olarak, daha bilinçli birer tüketici olmak isteyen ve gardıroplarını da bu doğrultuda oluşturmak isteyen okuyucularımıza ne gibi tavsiyeler verirsiniz? Nereden başlamak gerekiyor?

Soru sorun. Birileri tarafından ‘tescillendiği’ için satın almak yerine o markanın veya kıyafetin hikayesini merak edin; bir şeyin üzerinde ‘sürdürülebilir’ yazıldığı veya onun ‘sürdürülebilir’ olduğu söylendiği için değil, şeffaf cevaplar alabildiğiniz için tercih edin. Tüketim her ne kadar materyalist görünse de idealisttir ve biz ‘şeylerionlara iliştirilmiş düşünceler için satın alırız. Sürdürülebilirlik evreninde sonuçlar sürekli romantize edilse de aslında bu oldukça politik bir süreç, bunu kabul ederek işe başlayın. Çünkü güzel bir gelecek, doğaya saygıyla ve sorumlu bakış açısıyla üretilmiş, iyi hissettiren ve kıymetli hikayeler anlatan parçalardan oluşan giyim seçimlerimiz sayesinde mümkün.

Yavaş Modayı one square meter ile Konuştuk

Zeynep Özar Berksü ve Çağrı Berksü kimdir?

Zeynep Özar Berksü: 1986 İstanbul doğumluyum. Ortaokul ve liseyi Antalya’da okuduktan sonra üniversite için tekrar İstanbul’a döndüm. Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans eğitimi aldım. Hayatımın en kıymetli dönemlerinden biridir bu.
Çağrı Berksü: 1980 İzmir doğumluyum. Lise yıllarımı Ayvalık’ta geçirdim, daha sonra Ankara’ya taşınıp Bilkent Grafik Tasarım Bölümü’nü bitirdim.

one square meter ikimizin birlikteliği ile başlayan bir aşk hikayesi. Bizi tüketen reklamcılık hayatlarımızdan sıyrılıp güzel yaşamaya, üretmeye, kıymetli bir şeyler yaratıp hayatımıza değer katmaya karar verdik. Bir metre karelik bir masada düşündük, karaladık, diktik, boyadık ve bolca oyun oynadık. Ürettikçe şekillendik ve yolumuzu bulduk. İsim de kendiliğinden geldi; sürecin oluşumuna ve gelişimine zemin olan o bir metrekarelik yaşam alanı, kendi adını koydu. İstanbul’da ağaç baskı çantalarla başlayan hikayemizi Ayvalık’a yakın Gömeç kasabasına taşıyıp atölyemizi kurduk. Burada askılı bir elbise ile başlayan garment yolculuğumuz beş yıl içinde artarak büyüdü. one square meter ismi bizim için hala anlamını koruyor; kendi sınırlarını çizmiş bir yaratım ve üretim alanı, güzel şeyler için bir yuva.

Kübra Anaç
Kübra Anaç Tüm Yazıları