Yurt Dışında Çalışma Hayatı: Ege Edi Siva
Yazı Boyutu:
Oracle EMEA Cloud Applications’da Strategy Director olarak çalışan Ege Edi Siva, yurt dışında çalışma hayatıyla ilgili deneyimlerini paylaştı.
Türkiye’de çalışırken yurt dışından teklif aldınız ve yabancı bir ülkeye taşındınız. Bu değişiklik nasıl gerçekleşti, sizi istediği halde böyle bir teklifi almayanlardan ayıran özellikler neler oldu?
Yurt dışına transferim Türkiye’de yönetim danışmanlığı yaptığım dönemde gerçekleşmişti. Türkiye’de çeşitli projelerin yöneticiliğini yapıyordum ve bazı projelerde yurt dışından gelen kıdemli danışmanlarla birlikte çalışıyorduk. Hem yerel hem de uluslararası projelerin başarılı sonuç vermesi iyi performans getirdi. Diğer yandan, müşteri projelerine ek olarak birtakım uluslararası iş geliştirme çalışmaları ve araştırmalarda de yer aldığım için Amerika’da, Avrupa’da ve Asya’da şirket içerisinde iyi bağlantılar da geliştirmiştim. Bütün bunlar uluslararası iletişimimi arttırmıştı. Bazı yurt dışı fırsatlarını bu bağlantılarımla konuşup onlardan fikir alıyordum, hatta kendileri bu konuyu açabiliyordu.
Diğer taraftan, yöneticilerimin beni bu konuda yüreklendirmesi ve destek olmaları benim için büyük şanstı. Çünkü normalde yöneticiler ekiplerinden transferlerin olmasını çok istemeyebiliyorlar, Herkes özenecek başıma iş alacağım” diye. Danışmanlık sektöründe bu uluslararası mobilite bir nebze belki daha kolay, hele ki uzmanlaştığınız konunun küresel geçerliliği varsa.
Amacı yurt dışında yöneticilik yapmak olanlara kariyer tavsiyeleriniz neler?
Açıkçası bu soruyu biraz açmak istiyorum.
Öncelikle şunu anlamak lazım, esas motivasyon yurt dışında ‘yöneticilik’ yapmak mı yoksa oradaki yaşam mı? Ben son zamanlarda yurt dışında kariyer arzusunda gözükenlerin ana motivasyonunun aslında “yurt dışında yaşamak” ile ilgili olduğunu görüyorum. İkisi aynı şey değil mi neticede diyeceksiniz… Birbirleriyle ilintililer ama aynı şey değiller.
Eğer yurt dışında yaşamanın ötesinde gerçekten kariyeriniz için yurt dışında, uluslararası fırsatlarla ilgili bir arayış içerisindeyseniz, sadece atacağınız ilk adımı değil sonraki süreci de düşünmeniz lazım. Benim transferim söz konusu olduğunda sevgili Murat (Karakaş) Ağabey bu tavsiyeyi yapmıştı. Hayatında bir sonraki adımı planlarken ondan sonraki atabileceğin adımı da düşünerek kararını ver demişti. Atacağın hangi adım, bir sonraki için imkanlarını daha iyileştiriyor ve çeşitlendiriyor? Kulağıma küpe olmuş bir tavsiyeydi! Bunun, yani iki adım ötesini düşünecek olmanın, yurt dışı transferi söz konusu olduğunda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü ilk taşındığınızdan sonra bir alışma süresi geçireceksiniz, sonra kendinizi ispatlamaya gayret edeceksiniz. Sonra da başarıyı tekrar edilebilir, sürdürülebilir kılmak olacak önemli olan… Dolayısıyla yurt dışı planınızı oluştururken bu sürecin tamamını düşünerek ilerlemekte fayda var. Seçeceğiniz ülke, dil becerileriniz, gerek organizasyon içinde gerekse dışındaki kişisel bağlantılarınız, sektörünüzün o pazarda büyüme potansiyeli gibi faktörleri de düşünmek lazım. Yurt dışına transferin gerçekleşmesi aslında gerçekten başlangıç. Bizde “kapağı yurt dışına atmak” terimi var ya, işte tam onun tersini demeye çalışıyorum. Asıl mesele ilk hareketten sonra başarıyı sürdürebilir kılmak, tekrar edebilmek.
İkinci olarak sorunuzda yurt dışında yöneticilik vurgusu yaptınız. Halbuki ille de “müdür” olmaya gerek yok diye düşünüyorum, dünya değişti artık… Örneğin benim çalıştığım danışmanlık ve teknoloji sektörlerinde, kariyerinize yönetici olarak devam etmeseniz dahi ileri uzmanlık rollerinde çok çeşitli kariyer fırsatları, kişisel tatmin ve yüksek maddi kazanca erişilebiliyor.
Diğer taraftan, eğer yurt dışı planınız varsa, herhalde ideali 30’larınızdan önce bu hareketi yapmak olur. Sonra da olur elbette ama hayata ve yeni bir çevreye, yeni bir sosyal hayata uyum sağlamak için aynı esneklikte olamayabilirsiniz. Böyle bir transferin en az iki seneye yayılacağını öngörürsek demek ki kariyerinizin ilk beş veya altı yılında kendinizi ispatlamanız ve bu girişimi yapmanız gerekiyor.
Kariyerlerinde daha ileride olanların ise henüz Türkiye’den ayrılmadan belki bir veya iki sene önce yönetim ve ekip sorumluluklarını coğrafik olarak genişleterek bu uluslarası kariyer deneyimi kazanmaya başlayabileceklerini düşünüyorum. Böylece farklı coğrafyalardan farklı kültürlerden ekipleri yönetme deneyimi kazanıp, yurt dışına taşındığınızda bu konuda daha donanımlı olabilirsiniz.
Yeni bir kültüre ve iş ortamına uyum sağlarken hangi zorluklarla karşılaştınız?
İş ortamına sanırım uyum sağlamam altı ay, bir seneyi bulmuştu. Geldiğimde 27 yaşındaydım ve aynı anda her şey değişmişti; yaşam rutini, arkadaşlar, çalışma ortamı, yönetici, ev, konuştuğum dil.
Her ne kadar dil konusunda nispeten güçlü olduğuma inanıyorsam da ilk başlarda zorlandığımı hatırlıyorum. Uzmanlaştığım danışmanlık alanında İngiltere’deki halka açık şirketlere ve de çoğunlukla FTSE 100 şirketlerinin yönetim kurullarına danışmanlık veriyordum. Yönetim kurulu seviyesinde rapor ve sunumlar hazırlamak ve bütün bunları belirli bir seviyede İngilizce ifade edebilmek ve bu konuda hız kazanabilmek zaman almıştı. Ama sonrasında bu dönemde öğrendiklerimin çok büyük faydasını gördüm kariyerimin ilerleyen dönemlerinde.
Dostluklar ve arkadaşlıklar olarak da zorlanabiliyor insan. Eğer lise veya üniversite eğitiminizi burada almadıysanız 30 yaşından sonra çok yakın dostluklar oluşturmak veya bunları kalıcı kılmak çok kolay olmuyor, hele de Londra gibi ‘transit’ bir şehirde. Geçtiğimiz sekiz yılda Londra’da çok sevdiğim arkadaşlarım oldu. Ama mesela şu oluyor; biri kariyer değişikliği yapmaya karar veriyor ve eğitim görmek için ülkesine geri dönüyor. Başka biri kendi ülkesinde yeni bir fırsat buluyor, oraya dönüyor. Biri evlenip kendi ülkesine dönüyor. Bunların hepsi gerçek örnek bu arada… Diğer yandan İngiltere daha bireysel bir kültür, insanların sosyal olarak iletişim kurma yöntemleri de farklı. İngilizlerin sosyalleşme yöntemi genellikle başka bir şey aracılılığıyla; örneğin bir koşu, spor grubuna girmek gibi ortak bir zevk veya etkinlik üzerinden. Biz Türkiye’de sadece muhabbetine tamamız… Bu bir zorluk değil ama farklı bir usul ve bu farkı idrak ettiğimde şaşırmıştım. Güney Avrupa’da iseniz bu sosyal farklı o kadar çok yaşamayabilirsiniz mesela.
Yurt dışında çalışırken kültürel farklılıkları ve önyargıları nasıl aştınız ve yabancı bir ülkede kariyer yapmak isteyen diğer Türklere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Türk yöneticilere yönelik olarak bir önyargının veya stereotipik bir tanımın pek olmadığını düşünüyorum. Bunun en büyük sebebi muhtemelen, özellikle içinde olduğum Batı Avrupa pazarını düşündüğümde, Türklerin yönetim veya üst yönetim seviyelerinde görülme sıklığının diğer etnik kökenlere kıyasla daha az olması.
Günün sonunda yapılan iş ve elde edilen sonuçlar önemli. Eğer bunlar ortadaysa karşılıklı güven oluşturabiliyorsunuz. Kültür açısından da hem içinde olduğunuz toplumu hem de şirket kültürünü gözleyip yazılı olan veya olmayan usulleri iyi anlamak gerekiyor. Örneğin, İngiltere’de esas olan “plan”dır ve planlar değişebilir ama sürprizler çok sevilmez. Çin ve Japonya gibi pazarlarda ise esas olan hiyerarşi, patron ne derse o. Türkiye’de biz hızı seviyoruz, bir yandan patron güçlü bir figür ama aynı zamanda bireyin iş bitiriciliği, sonuç ve çözüm odaklılığı, pratikliği de önemli. Örneğin, eğer Türkiye’deki gibi son dakikacılığa İngiltere’de devam ederseniz soğuk duş etkisi yaratırsınız, yapmayın!
Sorduğunuz sorunun ikinci boyutu ise aslında iki kültür – yetiştiğiniz kültür ile yaşadığınız yeni ülkedeki kültür – arasındaki uyumu yakalamak ve bunun aslında süresi ile ilgili. Bu uyum sürecini de hızlandıracak ne varsa onu kullanın. Örneğin, özellikle ilk aylarınızda kariyer açısından size yakın insanlara bu konuda danışabilirsiniz. Diğer taraftan yine yabancı bir kültürden olan ve kariyer açısından sizden önde, size rehberlik edebilecek bir mentor bulabilirseniz uyum sürecini hızlandırmış olursunuz mutlaka.
Bu konuda en iyisi ben bir kitap öneriyim, bu konuda okuma yapmak için iyi bir başlangıç noktası: Erin Meyer, The Culture Map.
Yurt dışında yaşamanın ve çalışmanın en ödüllendirici yanları nelerdir ve bu deneyimler kişisel ve profesyonel gelişiminizi nasıl şekillendirdi?
İlk transfer söz konusu olduğunda insan mutlu oluyor tabii. Sonradan anladım ki asıl “hikâye” geldikten sonra burada kendini ispatlamak, başarıyı burada devam ettirebilmekmiş. Eğer bu gelişim sürekliliğini yakalayabilirseniz işte o zaman bir tatmin, gerçekten “Başarılı oldum” duygusu gelişiyor. Ve Türkiye’den farklı olarak yurt dışında bunu yabancı bir ortamda tek başınıza gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Elbette hayat düz bir çizgide ilerlemiyor, benim için de ilerlemedi. Ama geldiğim için mutluyum, olduğum yerden mutluyum. Gelecek fırsatlarından ötürü de heyecanlıyım. Yine olsa, yine gelirim!
Diğer taraftan dünyayı çok daha farklı açılardan görebiliyorsunuz, yeni kültürlerle tanışıyorsunuz. Bunlar basit gibi gelebilir kulağa ama insanı geliştiriyor, daha yaratıcı yapıyor, daha hoşgörülü yapıyor. İşinizle ilgili bir problemi çözerken de yardımcı oluyor, kişisel zevklerinizi geliştirirken de… Biraz meraklıysanız entelektüel birikiminize de katkı yapıyor.