Seçkin Pirim İle Çocuklarla Sanat Atölyesi
Yazı Boyutu:
Çağdaş heykel alanının önde gelen sanatçılarından biri olan Seçkin Pirim ile İstanbul Modern’de gerçekleştirdiği “Ailemle Sanatçı Atölyesi” kapsamında bir araya geldik. Sanat, heykel ve çocuklara dair bir sohbet gerçekleştirdik.
İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nü ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü’nü bitirmiş olan Seçkin Pirim, minimal heykelleri ile dikkat çeken bir sanatçı. Heykel ve tasarım alanında birçok ödülü olan sanatçı kişisel sergileriyle de büyük hayranlık toplamayı başarıyor.
İstanbul Modern, resimden heykele, serigrafiden tasarıma birbirinden farklı içeriklerde üretimlerde bulunan sanatçıları “Ailemle Sanatçı Atölyesi” programı kapsamında çocuk ve aileleri ile buluşturuyor.
Hafta sonları çocuklarıyla birlikte farklı ve kaliteli zaman geçirmek isteyen ebeveynlerin birlikte katılacakları atölye programı, uzman eşliğinde “Şimdinin Peşinde” koleksiyon sergisinin gezilmesiyle başlıyor. Aileler çocukları ile birlikte bazı sanat çalışmalarının incelenmesinin ardından atölyede sanatçı ile buluşuyor.
Ardan Özmenoğlu, Nermin Er, Seçkin Pirim ve İsmet Değirmenci’nin katılımıyla gerçekleşen atölyelerde çocuklar yaratıcılıklarını geliştirirken, ebeveynler de çocukların sanatsal gelişimini nasıl destekleyebileceklerine dair deneyim kazanıyorlar.
OGGUSTO olarak 25 Kasım’da gerçekleşen Seçkin Pirim ile Heykel Atölyesi’ne katıldık. Yaklaşık 2 saat süren atölyede, Jules Verne’nin, Denizler Altında 20.000 Fersah adlı bilimkurgu romanından yola çıktık. Modern dünyayı göz ardı ederek hiç görmediğimiz bir biçimde deniz altını düşledik ve kendi hayali deniz canlısı heykellerimizi tasarladık.
Atölyeyi deneyimlerken Seçkin Pirim’in sanat, heykel ve çocukların sanata bakışını konuştuğumuz bir sohbet de gerçekleştirdik.
{771578}
Öncelikle çocuk Seçkin’in büyüyünce ne olmak isterdi, hayalleri nelerdi?
Aslında belki çok klişe bir söylem olacak ama 8 yaşımdan beri tek hayalim heykeltraş olmaktı. 10 yaşında gittiğim bir kostüm partisinde kendimi Gauguin ilan ettiğimi hatırlıyorum. Kuzguncuk’ta dünyaya geldim, birçok sanatçının, mimarın, şairin yaşadığı ve atölyelerinin bulunduğu bir yerdi Kuzguncuk. O atölyelere gire çıka büyüdüm. O sanatçılara özenip onlar gibi olmayı hayal ederdim. Tabii annem, hiç dışarı çıkmadan evde sadece resim yaptığım için çok söylenirdi. Beni dışarı çıkarmak için bayağı çaba harcarmış, ben ise sadece resim yapmak istermişim.
Çocukluğunuzda veya gençliğinizde en çok etkilendiğiniz sanatçılar kimlerdi?
İlk soruda belirttiğim gibi 10 yaşında kendimi Gauguin ilan etmiştim, ona olan hayranlığım o yaşta nereden geliyor açıkçası bilemiyorum. Tahiti’de geçirdiği zamanlardan olabilir. Lisede ve üniversitede sanat okudum. Gençlik yıllarımda da beni çok etkileyen sanatçılar oldu. En çok hatırladığım ki hala hayranıyım, Eduardo Chilida’dır.
Sizi heykele yönelten karar ne olmuştu? Heykel yerine başka bir alanı seçmeyi düşünmüş müydünüz?
Açıkçası heykele yönelten şey ilk başta da dediğim gibi Kuzguncuk’taki heykeltraşlara özenmekle başladı. Kullandıkları aletler, malzemeler inanılmaz ilgi çekiciydi benim için. O yüzden çocukluktan beri başka hiçbir şey olmak gelmedi aklıma. Hatta üniversitede sınavda bölüm olarak 3 seçenek hakkımız vardı. Birini kazanamaz iseniz diğerindeki durumunuza göre bakarlardı. Ben orda bile tek seçim yaptım. Ya hep ya hiç dercesine… Cahil cesareti ya da gençlik cesareti diyebiliriz.
Bugünün çocukları ile kendi çocukluğunuzu mukayese ettiğinizde farkları nasıl değerlendirirsiniz?
Herkesin söylediği ve bu dönemin sorunu olarak gördüğü teknolojinin çocuklar tarafından doğru kullanılmaması. “Ellerinden ipad’i düşürmüyor bizimki” cümlesi on aileden dokuzunda duyduğum bir cümle. İkinci bir fark ise, mahalle kültürünün yok olup çocukların içeriye hapsolması. Tabii bunu reddetmiyorum, dünya değişiyor. Önemli olan bu değişime kendini ve çocuklarını zarar görmeyecek hatta onların yararına çevirebilecek yollar bularak adapte etmek.
{771561}
Çocukluğunuzda bugünün teknolojisine sahip olsaydınız neler yapmayı düşlerdiniz? Bir başka deyişle o günkü Seçkin’e ne gibi tüyolar verirdiniz?
Teknolojiyi seviyorum. Onu kendi alanımda, sanatta, hayatımın her alanında bana yararlı olacak şekilde kullanıyorum. Çocukluğumda teknolojik herhangi bir şey ile haşır neşir olacak imkanım çok olmadı. Şu andaki teknolojik yapılanma zaten yoktu ama bilgisayar bile hayatıma çok geç girdi benim. O zaman bu imkanlar olsaydı ne olurdu çok hayal edemiyorum açıkçası. Yeni bir teknoloji ile karşılaşmak ve onu kullanmak bana hala çocukça bir sevinç veriyor. O yüzden şu anki çocuk hislerimle aynı olurdu herhalde diyebilirim.
İstanbul Modern ile gerçekleştirdiğiniz bu atölyede aileleri neler bekliyor?
Gerçekleştireceğimiz bu atölye aslında çocukların hem el becerilerini hem de yaratıcılıklarını arttırmak üzerine. Onlardan istediğim, Jules Verne’in Denizler Altında 20.000 Fersah kitabını okumaları ve atölyede kendi denizaltı mekanlarını, balıklarını, canlılarını yaratmaları. Bunu yaparken ilk istediğim şu ana kadar hiç görmediğimiz, şahit olmadığımız canlıların heykellerini ortaya çıkarmaları. Aynı zamanda farklı materyaller kullanarak biraz malzeme ile içe içe olup el becerilerinde de gelişim sağlamak. Önemli olan iki saatlik sürecin sonunda çıkartacaklarımızdan çok süreçteki serüveni yaşatmak ve kendilerini bir heykeltraş gibi hissetmelerini sağlatabilmek.
Yeniden çocuklarla buluşacağınız başka atölyeleriniz olacak mı?
İstanbul Modern ile çocuklarla farklı zamanlarda farklı atölyeler yapıyoruz. Yakın zamandaki ilk atölyemiz 20 Ocak 2019’da gerçekleşecek.
Önümüzdeki dönem projelerinizden bahsedebilir misiniz?
Şu an için önümüzdeki sene New York’ta yapacağım ikinci kişisel sergim için hazırlanıyorum. Aynı zamanda gene New York galerimin çıkaracağı kitabın Mart ayında yapılacak tanıtımı için çalışıyoruz. Tüm bu süreç aralarında çeşitli projelere ve karma sergilere de yer veriyorum.
Bir sanatçı olarak sanatla iç içe olmayı hedefleyen hatta sanatçı olmayı arzulayan çocuklara ve gençlere tavsiyeleriniz neler olurdu?
İlk başta sanatı bir meslek olarak görmemelerini söylerim. Bunu kötü bir şey olarak ya da maddi anlamda düşünmesinler. Ama şunu söylemek istiyorum, sanat bir yaşam tarzıdır. Hayatınızın sonuna kadar sizinledir. Yani emekliye ayrılabileceğiniz bir an hiç bir zaman olmayacaktır. Sanatçı olmak dışında, sanatı seven ve izleyici olan içinde geçerli bu durum. Bunu hayatlarının bir parçası haline getirmeliler. Sanat su içmek, yemek yemek kadar ihtiyaç.
{771554}
Anne babalar sanatı çocuklarıyla iletişimlerini güçlendirmek için nasıl kullanabilirler?
Dediğim gibi aile olarak bunu hayatlarının doğal bir parçası haline getirmeliler. Sanat tarihi daha erken başlamış ve köklü ülkelerde ailelerin çocukları ile geçirecekleri hafta sonu planlarının başında ilk müze ve galeri gezmek gelir. Ve bu bir kez değil neredeyse her hafta sonu yaptıkları bir paylaşımdır. Ayrıca İstanbul Modern de yaptığım bu çalışmada çocuklar tüm bu süreci aileleriyle birlikte deneyimliyorlar. Tüm bu sürecin onları başka bir bağlamda bir araya getirip ilişkilerini güçlendirdiğini düşünüyorum.
Seçkin Prim için GUSTO-Lüks ne ifade ediyor? Vazgeçemediğiniz lüksleriniz var mı?
Açıkçası yaşadığımız yüzyılda en lüks şey zaman benim için. Bahsettiğiniz anlamda birçok beğenim ve kimi lükslerim var. Ama vazgeçemediğim var mı düşünüyorum, sanırım lüks anlamında yok. Sanatla ilgili herhangi bir şeyi elimden almasınlar yeter.