Mimarlık ve Tasarım Sohbetleri: Enrico Şansal
Yazı Boyutu:
Normal Architecture’ın kurucusu Enrico Şansal ile İstanbul’un gözde semtlerinden Akatlar’da yer alan yeni konut projesini konuştuk.
Bu evin ruhunu ve karakterini nasıl tanımlarsınız? Projeye başladığınızda hedeflediğiniz duygusal atmosfer neydi?
Ailemle İtalya’ya taşınmadan önce Akatlar’da doğdum ve ilk adımlarımı burada attım. Geri döndüğümde de aynı semte taşındım, bu yüzden buraya duygusal olarak güçlü bir bağım var. Zaman zaman yürüyüşe çıkarken Cebeci Caddesi’nden geçerken hep kendimce bu güzel sokakta nasıl bir ev yapardım ya da mevcut evleri nasıl yorumlardım diye düşünürdüm. Derken, bana böyle bir proje denk geldi. Bu yüzden kafamda hemen hemen her şey zaten planlanmıştı; sadece bir terzi gibi müşterimin ihtiyaçlarına ve fonksiyonlarına göre uyarlayıp şekillendirmem gerekiyordu.
Modern mimarinin estetik detaylarıyla geleneksel Osmanlı yalılarını bir araya getirirken nelere dikkat ettiniz?
Tabii, bu sadece tasarımımın çıkış noktasıydı. Biraz da imar durumu bana bu yolu gösterdi. Derin çatı izdüşümü, cephenin çıkmaları ve komşu binayla bitişik olma durumu bu yaklaşıma yönelmemde yardımcı oldu. Günümüzün sosyo-ekonomik koşullarına göre daha rasyonel ve sürdürülebilir bir tasarım geliştirdim. Yalıların bazı estetik dogmalarını alıp, örneğin beyaz yüzeyler ve ince siyah çizgilerin desteğiyle binanın formunu ve katmanlarını belirginleştirdim. Bu sayede, daha çağdaş, Avrupai, düz ve gerektiğinde kalın hatların kullanımıyla sadeleştirilmiş bir görünüm elde ettim.
İç mekân tasarımı ile dış mekân arasında nasıl bir denge kurdunuz? Kullanıcıların bu uyumu nasıl deneyimlemesini hedeflediniz?
Altını çizdiğim sadelik, bu projenin ana karakteridir. Bu sadelik hem dış cephede hem de iç mekânda geçerlidir. Ev sahipleriyle bu konuda benzer frekansta olduğumuz için, yalınlık ve sürdürebilirlik adına ilerledik ve tam anlamında İtalyan bir daire tasarımı oluşturduk. İtalyan tasarım derken, klişeleşmiş İtalyan imgelerinden bahsetmiyorum. Burada kastettiğim, 1950’ler, 1960’lar ve 1970’lerin yalın ve sade modernist tasarım anlayışıdır.
Bu yaklaşım, ağır duvar kaplamalarından ve gereksiz süslerden uzak duran ama yüksek kaliteli malzemelerin kullanımına odaklanan bir tasarım yaklaşımıdır. Ayrıca uzun vadede beğeniyi koruyabilmek ve geçici modalardan uzak durmak, bu projede ve genel olarak tüm projelerimde dikkat ettiğim önemli noktalardan biridir.
İç mekânların geniş ve aydınlık olması üzerine nasıl bir çalışma yaptınız?
Bina hem sağ hem sol cephelerinde komşu binalarla birleşik olduğu için sadece ön ve arka cephelerinden ışık alabiliyordu. Bu durumu dengelemek için çatıda, yaklaşık 10 metre uzunluğunda ve 1.5 metre eninde büyük bir pencere açtık. Bu pencereyi geniş bir merdiven boşluğuyla birleştirerek, tepeden gelen doğal ışığın apartmanın tüm katlarına ulaşmasını sağladık. Böylece dairenin her katı bol miktarda doğal ışıktan faydalandı.
Sanat eserleri sergilemek isteyen ev sahipleri için ideal bir zemin oluşturduğunuzu belirtiyorsunuz. Bu konuda nasıl bir vizyon geliştirdiniz ve kullanıcıların bu alanları nasıl kullanmasını bekliyorsunuz?
Ev sahibinin zaten zengin bir koleksiyonu vardı, bu yüzden daireyi planlama aşamasında, bu eserleri nasıl sergileyeceğimizi bolca konuştuk.
Daha önce bahsettiğim gibi merdiven boşluğu ve tepeden gelen ışık, bu alanı özel ve ideal bir sergi alanı haline getirdi. İnşaat sırasında Deniz Salıçin Erciyas (Instagram: Raptiye) ile tanıştık. Kendisi, yatak odasında özel olarak açtığımız merdiven boşluğuna bakan pencereye, özel tasarladığı ve boyadığı bir duvar resmi yaptı. Koleksiyonda ayrıca Julia Valdes, Ertuğrul Berberoğlu, Adnan Turani, Mustafa Ayaz, Shelley ve Beyza Mendeloviç’in eserleri de bulunmaktadır.
Projenin peyzajını nasıl kurguladınız?
Binanın akışının çok önemli olduğunu diye düşünüyorum. Ön cephesi dediğim gibi Cebeci caddesine komşu ve bina sadece 2 katlı görünse de arka cephesi sert bir eğimden dolayı esasında 5 katlı bir cepheye dönüşüyor. Arka sınırın kapısı da hatta tam Sanatçılar Parkı’nın koşu parkuruna denk geliyor.
Bu sebepten dolayı peyzajı kurgularken ön cephesinde daha düzenlenmiş bir estetik tercih ettik, arka cephesi ise binanın kotlarıyla uyumlu olarak parka yaklaşınca git gide peyzajı vahşileştirdik ki parkın doğallığına oyum sağlasın. Bu sebepten dolayı peyzajın akışı natürel bir şekilde parkla birleşmiş oldu.
Fotoğraflar: Egemen Karakaya