New York Moda Haftası Sonbahar/Kış 2024-2025 Erkek Koleksiyonları
Yazı Boyutu:
New York Moda Haftası’nın dikkat çeken Sonbahar-Kış 2024/2025 erkek koleksiyonlarını keşfedin.
9 Şubat’ta Peter Do’nun kreatif direktörlüğündeki ikinci defilesi için podyuma dönen Helmut Lang ile başlayan New York Moda Haftası neredeyse sona yaklaşırken birbirinden özel moda anlarına ev sahipliği yaptı. Helmut Lang’ın yanı sıra Willy Chavarria ve Tommy Hilfiger gibi yüksek moda markalarının New York moda sahnesine geri dönüşünü kutlayan moda haftası, Ready-to-Wear kapsamında moda devlerinin dikkat çeken erkek koleksiyonlarına yer verirken, Ludovic de Saint Sernin gibi merakla beklenen tasarımcıları da ilk defa New York podyumlarında ağırladı. Moda haftası kapsamında gerçekleşen Men’s Day ise gelişmekte olan moda markalarına ve tasarımcılara kendilerini dünyaya tanıtma fırsatı sundu. Bu sene 21. sezonu ile geri dönen New York Men’s Day, çağdaş ve cinsiyetsiz erkek giyimi ile dikkat çeken BULAN, Landeros New York, Pas Une Marque, Sivan, Terry Singh, The Salting, Y.Chroma ve Tarpley gibi 4 yeni ve gelişmekte olan tasarımcıya yer verdi.
Willy Chavarria
Bu sene tasarımcıların iç dünyalarıyla bütünleşen, hislerin kumaşlar ve terzicilik aracılığıyla seyirciye aktarıldığı koleksiyonlar podyumlarda sıkça yer aldı. Kendi iç dünyasına dönen, yaşadığı duyguları modanın hikâye anlatıcılığıyla yansıtan bir diğer isim de Willy Chavarria’ydı. Chavarria’nın ‘’Safe From Harm’’ adını verdiği koleksiyon birbirini koruma ve sevgi temalarını işliyor. ‘’Bu koleksiyonu tasarladığım dönemde küresel vahşetler ve dünyada pek çok olay yaşandı. İnsanların şu anda nasıl hissettiklerinin bilincinde olmak istedim’’ diyen tasarımcı ekoselerden, derilerden, oversize ve dökümlü kumaşlardan oluşan rahat, konforlu ve tanıdık bir koleksiyona imza attı.
Büyük ve keskin silüetlerin hakim olduğu koleksiyon klasik Chavarria referanslarının yanı sıra eski Claude Montana, 1930’lar ve 1940’ların Meksika terziliği, 1980’lerin Chanel’i ve 1980’lerin birçok tüvit ve İngiliz desenleri gibi yeni referanslarla da doluydu. “Her koleksiyon bir öncekinin evrimi niteliğindedir” diyen Chavarria, bu koleksiyonunda da yün ve uçuşan paltoların içinden yansıyan bazı büyük silüetlere ve sert derilere de yer verdi ancak bu sefer kullandığı beli saran yüksek belli kalıplarla vücuda iltifat eden, daha şık ve özel tasarlanmış unsurlarla birleştirdi. Kıyafetlerinde cinsiyet rolleriyle de oynayan Chavarria, bu koleksiyonunda ilk defa çanta tasarımlarına yer vererek podyumlara damgasını vurdu.
BULAN
New York Men’s Day kapsamında renkli dünyasını modaseverlerle buluşturan Beam Ratchapol Ngaongam, trendleri aşan ve işçiliğiyle öne çıkan parçalarıyla dikkat çekiyor. Geniş renk, desen paleti ve gelenekselleşmiş örgü tekniklerinin dışına çıkarak örgüye dair bildiğimiz her şeyi unutturan Beam, 3 boyutlu tasarımlarıyla örgüyü adeta bir sanata dönüştürüyor ve hayal dünyamızın çok ötesinde bir koleksiyona daha tekrar imza atıyor.
Japon tasarımlarında öne çıkan dökümlülük ve kumaş manipülasyonlarından yararlanan Beam, birbirinden farklı desenleri ve dokuları birleştirerek triko sektörüne yaratıcı ve heyecan uyandıran dokunuşlarda bulunuyor.
Helmut Lang
“Protection vs. Projection / (Koruma vs. Projeksiyon)” adını verdiği ve koruma temasını işlediği koleksiyonuyla New York Moda Haftası’nın açılışını yapan Peter Do, koleksiyonunda yine New York’tan ve New York’lulardan ilham aldı ancak bu sefer neredeyse distopik sayılabilecek görünümler vardı.
“New York’ta gelecek kış için korunmayı düşünüyordum” diyen Do, baloncuklu kumaşlar, oversize kalıplar, uzun fermuarlar ve vatkalar gibi korunmayı anımsatan unsurlardan yararlanarak yeni kentsel özel üniformalar yarattı. İşlenmiş denim, dokuma deri ve pullu dokulu kot pantolon, deri pantolon, gömlek ve ceket gibi gündelik parçaları yeniden tanımlarken yüzü koruyan kazaklar gibi ince düşünülmüş detaylar koleksiyona fütüristik bir dokunuşta bulundu. Helmut Lang arşivlerinden de ilham alan Do, koleksiyonun açılışını yapan beyaz baloncuklu gömlek ve pantolon gibi parçaları dönüştürerek havalı, özgün ve güvende hissettiren bir koleksiyona imza attı.
Ludovic de Saint Sernin
New York Moda Haftası’nın merakla beklenen ismi Ludovic de Saint Sernin, çıkışını yine iddialı, cesur ve dikkat çeken bir koleksiyonla yaptı. New York’taki ilk koleksiyonunu şehrin en simgesel sanatçılarından biri olan Robert Mapplethorpe’a adayan Saint Sernin, Mapplethorpe’dan ve işlerinden aldığı ilham ve referanslarla yarattığı koleksiyonu için “Benim hayalimde bu onunla yapılan bir iş birliğiydi. Bugün hâlâ hayatta olduğunu ve fotoğrafını çekmek isteyeceği silüetler oluşturduğumuzu hayal ettim; onun seveceği ve benim kadar onu da hissettiren kıyafetler” diyor.
Zamanın önde gelen toplum ve ünlü portre fotoğrafçısı olarak ün kazanmasından New York’un gay deri ve BDSM sahnelerinin elçisi statüsüne kadar Mapplethorpe’un yaşamına ışık tutan koleksiyon, Mapplethorpe’un ‘’smokin zarafeti ve deri tavırlarını’’ ortaya koyuyor. Masumiyetin karanlık erotizme doğru yolculuğunu gözler önüne seren koleksiyon, önce sanatçının ünlü çiçek fotoğraflarına yapılan göndermeler ile başlıyor ve ünlü fotoğrafçının çiçeklerinin işlendiği transparan tüller yerini derilere bırakıyor. Modada cinsiyet tanımayan ve cinsiyet kurallarını yıkan cesur kıyafetleriyle dikkat çeken Saint Sernin, “Bir kişinin kendi kadınsı veya erkeksi yanını nasıl keşfedebileceğini göstermeyi seviyorum ve bence cinsiyetiniz ve kimliğinizle kazanabileceğiniz evrim ve yeterlilik, tüm hayatınız boyunca yapacağınız bir keşiftir” diyor. Mapplethorpe’un hayatına yaptığı keşifle yarattığı göz alıcı koleksiyonuyla bir kez daha modada cinsiyet kurallarını yıkarak moda sahnesini sallıyor.
Tommy Hilfiger
Preppy stili, imzası haline gelen kırmızı, beyaz ve mavi renkleri ve temiz çizgileriyle ikonikleşen Tommy Hilfiger, son sezonunda yine Amerikan rüyasını tanıttı. İkonikleşen çizgisini hiç bozmayan Hilfiger, yine markanın klasik silüetlerinden yararlandı ancak formlarda, kumaşlarda ve dokularda yeniliğe gitti. Markanın DNA’sı haline gelen ragbi gömlekleri, blazer ceketleri ve kolej montlarını fitilli kadife, balıksırtı ve kireç rengi ince çizgili kumaşlarla tamamlayan Hilfiger, oversize formlara da yer verdi. Markanın imzası haline gelen kırmızı, beyaz ve mavinin dışında bejlere, grilere, kahverengilere ve siyahlara da yer veren Hilfiger, alıştığımız 90’lar silüetlerine günümüzden dokunuşlarda da bulunarak modern silüetlerin klasik silüetlerle harmanlandığı zarif ve rahat bir koleksiyona imza attı.
Sivan
New York Men’s Day kapsamında tasarımlarıyla tanıştığımız bir diğer isim ise Jack Sivan’dı. Sivan, ilk defa moda sahnesine sunduğu Ready-to-Wear koleksiyonunda erkek ve kadın giyimini harmanlayarak renkli, canlı ve cinsiyet kurallarını yıkan silüetler ortaya koydu. Vintage terziliğin esintilerinin hissedildiği koleksiyonunda zamansız ve klasikleşmiş takım elbiselere ve paltolara yer veren tasarımcı, erkek giyiminde kendine yer edinememiş eteklere de yer vererek erkek giyiminin sınırlarını genişletiyor ve günümüz dünyasında erkek giyiminin dönüşebileceği noktayı da gözler önüne seriyor.
