Herkesin Bildiği Sır: 1920’ler, Alkol Yasakları ve Caz
Yazı Boyutu:
1920’lerle yürürlüğe giren alkol yasakları, Amerika’da yeni bir kültürün doğmasına neden oldu. Caz, New York’un gizli kulüpleri ve dönemin efsane müzisyenleri yazımızda…
Yazıyı okurken fonda size eşlik etmesi için Spotify çalma listesi hazırladık. Bu müzikler eşliğinde, yazının tadına daha çok varacağınıza emin olabilirsiniz.
16 Ocak 1920’de Amerika Birleşik Devletleri’nde alkol, yasa dışı ilan edildi. Aynı yıl Mamie Smith, bir milyon kopya satacak Crazy Blues’u kaydetti ve -Caz Çağı veya basitçe Müziğin Çağı olarak anılan- 1920’lerin müzik-medya patlamasının yolunun taşlarını döşedi. Zira müzik artık radyo ve gramofonlar aracılığıyla hemen her yerdeydi. Şüphesiz caz, bu müziğin en büyük kısmını oluşturuyordu ve alkol yasaklarıyla speakeasy -sessiz konuş- denilen yeraltı barlarında zenginleşiyordu; karmaşa ve değişim zamanında yeni bir müzik doğuyordu ve iyisiyle kötüsüyle, organize suçun yükselmesine neden olan yasaklı içki kültürüyle el ele yürüyordu.
“Partiler daha büyüktü… tempo daha hızlıydı… ve ahlak daha gevşekti.”
– F. Scott Fitzgerald
18. Değişiklikle Gelen Beklenmedik Değişim
Amerika’nın alkol ve alkol yasakları macerası 1630’lara kadar uzanıyor. Bizim burada anlatacağımız ise, çok yakınlarda, sadece bir yüzyıl öncesinde geçiyor. I. Dünya Savaşı’nda alkollü içkiler, hedef tahtasına oturtulur; zira kimi devletlere göre, siyasal düşmanlardan önce bu sıvı ile savaşılması gerekir. İşin şakası yoktur, devlet adamları ve politikacılar bu ‘sıvı düşman’ ile mücadele etmekte kararlıdır. Öyle ki İngiliz başbakanı Lloyd George şu sözleriyle tarihe geçer: “Almanya’ya, Avusturya’ya ve içkiye karşı savaşıyoruz; kanımca en büyük öldürücü düşman, içkidir. Alman militarizmi ile başa çıkabilmek için her şeyden önce şu içkiyle başa çıkmamız gerekir.”
Savaşın ilk günlerinden itibaren savaşa dahil olan ülkeler, bir milli savunma önlemi olarak alkollü içkilerin yapılmasını, taşınmasını ve satılmasını sıkı denetim altına almak isterler. Okyanusu aşarak Amerika’ya da uzanan bu ‘strateji’, savaşın başında on dokuz federe devlette içki satışı yasağının uygulanmasıyla kendini gösterir. Federe devletler kendi yasama meclisleriyle bu yasakları koyarken Amerikan Kongresi de koyduğu kimi kanunlarla bu uygulamaları destekler. Yasak yanlıları, alkollü içkilerin yapımında kullanılan besinlerde kısıntıya gidilmesiyle çok büyük besin artışı sağlanacağını savunur. İçki dağıtımında kullanılan ulaşım yolları da savaş araç ve gereçlerinin taşınmasına ayrılmalıdır. Yasağı savunanların yaptığı kulisler, kongre üzerinde büyük baskı yaratır. Kademeli olarak hayata geçirilen yasakların son adımında sürekliliği artırmak için Federal Anayasa’da değişiklik yapılması önerilir. Önerilere getirilen en büyük karşı çıkış, topyekun bir yasağın savaş önlemi olmaktan uzak olduğu yönündedir; zira sözü edilen değişiklik yürürlüğe girmeden önce savaş sona erecektir. Anayasa değişikliğinin federe devlet meclislerinde onaylanması on üç aydan kısa bir süre içerisinde tamamlanır ve içki yasağını içeren 18. Değişiklik, 1920 yılının ocak ayında Amerikan Anayasası’na girer.
% 0.5 oranında alkol içeriğini geçen içeceklerin satışını, dağıtımını ve taşınmasını yasaklayan 18. Değişiklik, mimarı Minnesotalı Cumhuriyetçi temsilci Andrew Volstead’den aldığı ismiyle Volstead Yasası, insanların neleri yapamayacaklarını tanımlasa da aslında Amerikan kültüründe yeni bir olasılıklar çağının da kapısını ardına kadar açar. Bu tarihten itibaren Amerikan kültürü tamamen değişecektir.
{773805}
Alkol Yasaklarının Tutulamayan Sırrı: Speakeasy
Alkol yasakları, 17 Ocak 1920 itibariyle hüküm sürmeye başladığında, ülke çapında erkeklere hizmet veren yasal binlerce mekân kapılarını kapatır. İçki içmek isteyen insanlar alkollerini ‘tıbbi’ amaçlarla eczanelerden, ‘dini’ nedenlerle din adamlarından veya bootlegger denilen yasa dışı satıcılar olan kaçakçılardan satın almak zorunda kalır. Bir diğer seçenek ise girişte gereken parolanın güvenlik kuvvetlerince duyulmaması için mümkün olduğunca kısık sesle söylenmesini gerektirdiği için speakeasy olarak anılan özel, lisanssız tavernalara girmektir.
Alkol yasakları, Amerikan sosyal hayatında majör ve kalıcı bir değişimin önünü açar. Blind pigs veya gin joints de denen yasa dışı barların sayısı, özellikle kent bölgelerinde katlanarak artar. Caz gruplarının sahne aldığı dans pistli havalı kulüplerden apartmanlardaki köhne arka odalara pek çok seçenek bulmak mümkündür. Kadınlar ve erkeklerin bir araya gelerek içki içtiği bu gizli mekânların yanı sıra alkol yasakları için bir diğer alan daha vardır: ev partileri. Restoranlar artık kadınlara içki servisi yapmaya başlar. İtalyan-Amerikan mekân sahipleri İtalyan yemeklerini şarapla servis eder.
Speakeasy mekânların ve kulüplerin karlı kriminal aktifliğinde yaşanan patlamanın nedeni şüphesiz organize suç örgütlerinin bu alanı bir fırsata çevirmesidir. Öyle ki Amerika’daki organize suçlar, içki kaçakçılığı nedeniyle roket hızında yükselir. Chicago Outfit’in lideri Al Capone, 1920’lerin sonlarında işlettiği mekânlara sağladığı yasa dışı bira ve sert içkiyle senede yaklaşık 60 milyon dolar kazanır.
Mekânlar arasında yaşanan rekabet canlı eğlenceye olan talepte bir artış yaratır. Halihazırda popüler olan caz müzik ve ilham verdiği danslar, dönemin gürültülü parti moduna cuk diye oturur. Binlerce yeraltı kulübü ve hüküm süren caz gruplarıyla gerçekleşen içkili partileriyle kükreyen 20’ler, flört/dating (genç bireylerin ailelerin gözetimi olmaksızın buluşması) kelimesinin de ilk kez literatüre girdiği dönem olur.
Parolayla girilen mekânlar çoğunlukla kötü tutulan sırlar olarak kalır ve mekân sahipleri sayesinde ‘başka bir yere bakan’ polis memurlarının sayısında artış yaşanır. Federal alkol yasakları ajanları tarafından yapılacak baskınları haber vermeleri karşılığında içkilerinin veya bahşişlerinin tadını çıkarırlar. İçki kaçakçıları daha fazla miktarda satış yapmak için iyi viski, cin ve diğer içkileri sulandırıp satar. Bir kısmı ise fenol gibi zararlı kimyasallar içeren içkiler piyasaya sürer; birçok insanın hayatını kaybetmesine neden olur. Kötü damıtılmış viskinin ve merdiven altı cinin tadını saklamak için mekânlar alkolü Coca-Cola, şeker, nane, limon, meyve suyu ve diğer tatlandırıcılarla karıştırmaya başlar. Kokteyl de bu vesileyle doğmuş olur.
İçki kaçakçılığı, suçluları zenginleştirirken, Salvatore Maranzano, Charles “Lucky” Luciano, Meyer Lansky ve Frank Costello gibi patronlarıyla, New York, Amerika’nın organize suç merkezi haline gelir. 1920’lerin sonlarına doğru sadece New York’ta 32.000 gizli mekân vardır. En ünlüleri eski içki kaçakçısı Sherman Billingsley’in West 58th Street’teki Stork Club’ı, Dorothy Parker ve Robert Benchley gibi ünlü yazarların tercih ettiği West 49th Street’teki Puncheon Club, Midtown’daki meşhur Polly Adler genelevinin yanındaki Club İntime, West Village’daki Chumley’s ve Bowery’deki O’Leary’s’dir.
Şehrin siyahi yakası Harlem ise sahibi mafya babası Owney Madder olan ünlü Cotton Club ile nam salar. Tüm yasa dışı barlar arasında en stil sahibi, büyüleyicisi ve eleganı olduğu söylenir. Sadece yüksek sosyeteden beyaz müşterilere hizmet veren mekânda Duke Ellington ve orkestrası senelerce sahne alır. Mekân 1925’te alkol yasaklarını ihlal ettiği gerekçesiyle kısa süreliğine kapansa da yeniden açılır ve yasa dışı içki satışı yapmaya devam eder. Ta ki 1935’te Harlem’de ilk ayaklanmalar görülmeye ve bölge beyazlar için ‘güvenli’ olmayana kadar.
Speakeasy mekânlar arasında en popülerlerinden bir diğeri 102 Norfolk Ave’de yer alan The Back Room’dur. Birçok gizli mekânın sahte kapıları varken bu mekâna işleyen gerçek bir mekânın, Ratner’s Restaurant’ın içinden geçilerek girilir. Meyer Lansky, Lucky Luciano ve Bugsy Siegel gibi gangsterlerin buluşmak için kullandığı mekânda, olası baskınlarda kolay çıkış sağlamak için farklı sokaklara açılan birden çok kapı yer alır. Bugün de The Back Room’a 1920’lerdeki ile aynı şekilde giriş yapılmaktadır. Müşteriler kitaplığın ardındaki gizli merdivenlerden iner ve 1920’lere ışınlanır.
Müşterilerin olmasa da mekân sahiplerinin federal içki yasasıyla karşı karşıya kalmalarının önündeki tüm engelleri aşmak için planları vardır. Baskınlar sırasında ele geçirilmelerini önlemek adına içkilerini saklamayı tercih ederler. 21 West 52nd’daki 21 Club sahipleri sahte bir duvarın arkasına gizli bir şarap mahzeni kurar ve içkiler bir düğmeye basıldığında tavandan hortumlar aracılığıyla dökülür.
Dönemin sonlarına doğru mekânların yaygınlığı, içki akışını kontrol etmek adına organize suç örgütleri arasında yaşanan şiddet, işsizlik ve 1929’daki Wall Street çöküşünü takiben vergi düzenlemesi ihtiyacıyla 21. Değişiklik Amerikan Anayasası’na girer. 1933’te yapılan bu değişiklikle birlikte, içki federal regülasyonların ve vergilerin yeni konusu olurken gizli mekânlar da lisanslı barlara dönüşür.
{772849}
Tüm Kuralları Yıkan Müzik: Caz
New York Times’ın 13 Haziran 1926 edisyonundaki “Eğer Caz, Müzik Değilse, Neden Değil?/If Jazz Isn’t Music, Why Isn’t It?” başlıklı yazısında Paul Whiteman şöyle der: “Caz Amerika’ya 300 sene önce zincirler içinde geldi.” Cazın Afrikan Amerikan kültürünün önemli bir parçası olduğu ve köklerinin yüzlerce yıl önce Amerika’ya gelen kölelerin içinde yattığı inkar edilemez bir gerçek. 20. yüzyılın başlarında caz bölgesel olarak temellenen, ırk ile tanımlanan, solo ve grup olarak doğaçlanan dans müziğini ifade eder. Çıkış yeri New Orleans olan caz, şehir müzisyenlerinin hem ekonomik hem sosyal anlamda daha iyi olanaklar bulabilmek adına güneyi terk etmesi ile ülke geneline yayılmaya başlar. En popüler zirvesine ise 1920’lerde ulaşır.
Müzikal ve sosyal anlamda tüm kuralları yıkan caz, yapının üzerine doğaçlama yapar, ırkları karıştırır, yasaklı yerlerin cazibesini artırır. Sürekli olarak değişen Amerika için en ideal müziktir.
F. Scott Fitzgerald’ın Caz Çağı olarak selamladığı dönemde özellikle genç nesil arasında caz müzik oldukça popülerdir. 19. Değişiklik’le oy kullanma hakları anayasaya giren kadınlar, yeni yeraltı eğlence alanlarına kabul edilirler. Pek çok kadın Viktoryen dönemin hanım hanımcık davranışlarla ve kıyafetlerle kendilerine getirdiği kısıtlamalardan özgürlüklerini ilan ederek flapper veya Fitzgerald’ın tabiriyle ‘iyi-zaman kızları’ olurlar.
1917’den itibaren ‘ırk plakları’ olarak satılan caz ve blues müzik kayıtları evlerdeki ve mekânlardaki bozuk parayla çalışan gramofonlardan yükselmeye başlar. 1920’de, alkol yasaklarının ilk yılında, yükselen Afrikan Amerikan caz sanatçısı Bessi Smith, 1 milyon kopya satar. Ayrıca o sene ilk ticari radyo istasyonları yayın yapmaya başlar. İki sene içinde ülke çapında 550 radyo kanalı lisanslı yayın yapar hale gelir.
Alkol yasakları döneminde, cazın yaygınlaşmasına ön ayak olan başka teknolojik gelişmeler de yaşanır. Standarttan düşük kalitede akustik kayıt çalan bozuk para ile çalışan gramofonlar ve bozuk parayla çalışan piyanolar gizli mekânlardaki ucuz eğlencelerdir. 1926’da ise 78 rpm kayıtları elektronik olarak çalan -bir sonraki on yılda jukebox olarak adlandırılacak- gramofonlar tanıtılır. Yeni bir kültürel fenomen haline gelen bu cihazlar mekânlarda hızla yerlerini alırlar.
Yüksek ödeme yapan kulüplerde canlı çalan müzisyenler için doğan yeni fırsatlar 1920’lerde iki tip cazın gelişmesini sağlar. Armstrong ve Oliver’in yetiştiği New Orleans stili olan, müzisyenlerin bir grup olarak birlikte çaldığı tip ve Chicago’nun serbest-stil, doğaçlama tipi. 1922’de Oliver ile birlikte Chicago’ya taşınan Armstrong ile dönem boyunca 180 şarkı kaydeden Smith büyük başarı elde ederler.
Davenport Blues; Bix Beiderbecke, Bix Restored Vol. 1
Klaksonlu genç bir adam, içki şişeli genç bir adam: Kornet çalan Bix Beiderbecke, cazın alkol yasakları yılları mitolojisini diğer müzisyenler arasında en iyi şekilde kutsallaştırandır. 1925 senesi ocak ayında arkadaşı Hoagy Carmichael tarafından Richmond’daki Gennett kayıt stüdyosuna götürülür. Üç şişe cin eşliğinde yapılan kayıtlardan çıkan ve adını Beiderbecke’nin Iowa’daki mahallesinden alan Davenport Blues, dönemin en önemli kayıtlarından biridir. Alkol sorununu bir türlü aşamayan ve 1931’de, 28 yaşında hayatını kaybeden Beiderbecke için Benny Green ‘Cazın Bir Numaralı Azizi’ der.
Just a Little Drink; Paul Whiteman, Sweet and Low Down Vol.3
Bix Beiderbecke henüz Paul Whiteman’in ‘Cazın Kralı’nın devasa orkestrasına katılmadan önce, 1925’te kaydedilir. Whiteman’in bu dönemdeki müzikal mirası az değer görmüş şekilde kalır. Kayıt, 1920’lerin popüler müziğinin herhangi bir modern tanımın içine sıkıştırılamayacağının en iyi karşılığı olarak dinlenmelidir.
Black and Tan Fantasy; Duke Ellington, Early Ellington
Parolalı mekânların iç içe geçen ırkları cesaretlendirmesine ithafen, adını bir içkiden alsa da, ırksal bir yan anlam barındıran kayıt, en çok performe edilen parçalardan biri olur. Trompetçi ve ortak-besteci Bubber Miley’nin olağanüstü performansıyla ilerleyen ve Ellington’un yarattığı rüya gibi atmosferle insanı içine çeken kayıt, dönemin çöküşüne yazılmış bir ağıt gibi de düşünülebilir.
Knockin’ a Jug; Louis Armstrong, Portrait of the Artist as a Young Man
Louis Armstrong ve Jack Teagarden’ın ilk kaydı ve siyahi ve beyaz müzisyenlerin bir stüdyoda bir araya geldiği ilk zamanlar. Kayıt, tüm gece süren Armstrong’a hoş geldin partisinde genç bançocu ve gitarist Eddie Condon’un fikri olarak doğar. Şarkının ortak-bestecisi olarak kredisi verilir; ancak bir sürahi viskiyi içip kendinden geçtiği için kayıtlarda yer almaz. Gitarist Eddie Lang tek-notalı telaşsızlığı ile Teagarden’ın rahat-ama-traşlanmaya ihtiyacı olan trombon solosuna eşlik eder. Armstrong ise onlara iki ayrı incelikli güzellikte korolarla karşılık verir.
{771189}
Gimme a Pigfoot (And a Bottle of Beer); Bessie Smith, Essential Bessie Smith
Blues şarkıcısı Bessie Smith, 1928 kaydı Me and My Gin’de, “Tüm içki kaçakçıları benim arkadaşımdır,” der ve hayatının son birkaç senesini onlardan birisiyle birlikte geçirir. Alkol Yasakları’nın sona ermesinden birkaç ay sonra bir partide ortaya çıkan Gimme a Pigfoot ise anında dikkatleri üzerinde toplar. Efsanevi trompetçi Frankie Newton ve hayat dolu solo performansıyla Smith’in kapanış cümleleri… Bu onun yaptığı son kayıt olur; yine de daha sonra Billie Holiday, Nina Simone ve Abbey Lincoln tarafından yeniden kaydedilir.
Bir Dönemin Sonu
Alkol yasakları, Amerikan kültürü için majör bir dönüm noktasıdır. Kaçmak ve kendileri olmak isteyen insanlar için ulusal duygulara meydan okunan ve çıkış yolu gerektiren bir on yıldır. Barların ve salonların toplumun ayrılmaz bir parçası olduğunu ve insanların bundan vazgeçemeyeceklerini kanıtlamıştır. 20’lerin kükremesini sağlayan kaçak içkiyse, ülkenin genelinde kültürü tamamen değiştiren gizli mekanlarda doğan ilk aşlar ve süregelecek geleneklerdir. Bize kalansa şüphesiz tüm yoğunluğu ve tanımsızlığıyla caz müziğin ta kendisidir.
20’lerin nabzını tutmaya devam etmek isteyenler için birkaç podcast önerisi:
OGGUSTO Konular Editörü Zeynep Özar Berksü’nün diğer yazılarını okumak için tıklayın.
Dünyadan en yeni haberleri ilk bilen olmak için OGGUSTO’nun haftalık e-bültenine kaydolun.