Uzmanlar, Akademisyenler, Marka ve İş Dünyası Temsilcileri Brand Week Istanbul ile Bir Araya Geldi
Yazı Boyutu:
Brand Week Istanbul, “Yeniden düşün. Yeniden yarat. Yeniden inşa et.” temasıyla 6-10 Kasım tarihleri arasında farklı konu başlıklarını uzmanlar, akademisyenler, marka ve iş dünyası temsilcileri ile bir araya getirdi.
Yılın en ilham verici haftası Brand Week Istanbul, 6-10 Kasım 2023 tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. “Yeniden düşün, Yeniden yarat, Yeniden inşa et” temasıyla gerçekleşen Brand Week Istanbul, her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye’nin ve dünyanın en yaratıcı isimlerini, iş dünyasının çığır açan uzmanlarını ve trendlere yön veren düşünce liderlerini bir araya getirdi.
“Herkesin evine, yüreğine konuk olabilmek paha biçilemez“
Spor tarihinin ikonik sporcuları arasında gösterilen Eda Erdem, A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın başarısının mimarlarından takım menajeri Pelin Çelik, Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif Üstündağ ve Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Bakiler Şahin, Brand Week Istanbul sahnesinde buluştu.
“Başarılı olmak için ne yaptınız diye sorarsanız, ‘aslında sadece işimizi yaptık’ diyebilirim” şeklinde sözlerine başlayan Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı ve Fenerbahçe Spor Kulübü Kaptanı Eda Erdem, takımın başarısının ardındaki süreci şöyle anlattı: “Takım içerisinde organizasyonel olarak pek çok değişikliğe gidildi. Antrenör değişikliği, Vargas’ın gelmesi, takımda değişen pozisyonlar gibi değişimlerle çok güzel bir kimya yakaladık. Herkes çok disiplinli, çalışkan ve yetenekli. Kazandıkça adım adım finale giderken özgüvenimiz de arttı. Tüm Türkiye ile başardık, hep beraber şampiyon olduk ve oynadık. Başarıların arkasında çok büyük bir emek var. Herkesin evine, yüreğine konuk olabilmek paha biçilemez. Biz takım olarak bunu başardık ve daha fazlasını yapmak istiyoruz. Önümüzdeki yaz kadın voleybolu ve erkek futbolu için bence inanılmaz bir yaz olacak. Bizi bir kıldınız, teşekkür ederiz.”
“Eşkiya’dan sonra oyunculuğu bıraktım“
Brand Week Istanbul ilk gününde, “Yıkmak ve Yeniden Yaratmak Arasında Sanatçı” başlıklı oturumda, etkinliğin onur konuğu Uğur Yücel’i ağırladı. Yücel, Yekta Kopan ile keyifli ve zaman zaman alışılageldik söyleşi formatının dışına taşan bir sohbet gerçekleştirdi.
Eşkıya’yı oyunculuğu bırakma sebebi olarak gördüğünü anlatan Uğur Yücel, eski filmlerini izlemediğini fakat tesadüfen açık havada denk geldiği Eşkiya filmini izlediğinde ilk defa ağladığını paylaştı. Kendi oyunculuğunu beğenmediğini ve o dönem oyunculuğu bıraktığını aktardı. “Normal insanlar konformisttir, sanatçılar değil” diyen Yücel sözlerine “Doğaları ve yaratımları gereği normal insan olamazlar; onlardan beklendiği gibi varlıklarını uyum içerisinde gösteremezler” şeklinde devam etti.
“Dünyanın hâlâ bir geleceği olduğunu hissettiren her duygu aşkla müttefiktir“
Ünlü şair ve yazar Murathan Mungan, “Aşkın Müşterekleri” başlıklı oturumunda, Brand Week Istanbul’un en etkileyici ve ilham verici sunumlarından birine imza attı. “Ne yazdıysam aşk için yazdım” diyen ünlü yazar, “Bu kayıplar çağında, aşksızlığımız, sevgisizliğimiz, merhametsizliğimiz çok artmaya başladı. Çağımızda aynı zamanda değerlerin ve entelektüel vicdanın da kayıplar yaşadığını deneyimliyoruz. Bütün bunlara rağmen aşk hâlâ en azından en evrensel konu” şeklinde konuştu.
Fatih Altaylı’nın kolektif içerik projesi
“Alternatif Medya, Doğrudan Erişim” isimli oturumun katılımcıları, duayen gazeteci Fatih Altaylı ile Levent Erden’in keyifli sohbetine tanık oldu. Uzun yıllardır ana akım mecralarda yaptığı programlar ile tanınan Altaylı, Habertürk’ten ayrılması ile birlikte YouTube içeriklerine ağırlık verdiğini aktardı ve “30 yıldır televizyonda olduğum için ünlüyüm ama hiç bu kadar ünlü olmamıştım” dedi. Şu anda 7’den 70’e farklı jenerasyonlara ulaştığını ifade eden Altaylı, “YouTube’da neysem oyum” diyerek bu mecradaki tarzını eski radyoculuk zamanlarına benzetti.
YouTube’a video yükleme noktasında “en çok izlenen saatler” kurallarına aykırı davrandığını ancak bunun “disruptive” bir tarz yarattığını belirten Altaylı yeni içerik projelerini de anlattı. Teke Tek içinde Fatih Altaylı’ya ait içeriklerin yüzde 10’luk bir dilimi oluşturacağını, geriye kalan içeriklerin kültür-sanat yayınları yapan Levent Erden, Dinazor Dede adlı formatla Türkiye’de çocuklara bilimi sevdirmeye çalışacak olan Celal Şengör, teknoloji tarafında yayın yapacak olan Asım Şengör gibi isimlere ait olacağının haberini paylaştı. Aynı zamanda bilet satışı olan bir etkinlik düzenleyeceklerini ve bu etkinlikten elde edilecek gelirin tamamını, aynı oranda kendileri de bağış yaparak öğrencilere burs olarak aktaracaklarını belirtti. Söyleyecek lafı olan ama prodüksiyon bilgisi olmayan gazeteciler için bir mecra olmak istedikleri aktaran Altaylı, oluşturduğu sistemi tamamen halka açık hisse yönetimine dönüştürerek, medya patronculuğunun olmadığı kolektif bir organizasyon yaratmak istediğini ifade etti.
Nefes, değerlendirme, gülümseme ve merak: Korkuyu yenmek için dört yöntem
Özellikle son yıllarda yaratıcılığın körelmesindeki en büyük sebebin korku olduğunu ifade eden Korku Gurusu lakaplı Patrick Sweeney, “Korku İyidir, Korkmaktan Korkmayın!” başlıklı oturumunda, “Korku vücudumuzda belirmeye başladığı anda göğsünüzde bir sıkışma yaratır ve sırf bunu hissetmek bile yeni bir düşünce yapısına geçmenize sebep olur” açıklamasını yaptı.
Sezgisel, fiziksel ve duygusal korkuların, stres ve kaygıyı devreye soktuğunu ve bir “korku kokteyli” oluşturduğunu anlatan Sweeney, 2 milyon yıllık genetik mirasla aktarılan bu refleksleri aşarak, korkunun kendisiyle bütünleşmek gerektiğini vurguladı. Bu süreçte kullanılabilecek dört bileşenli yöntem önerisi ise şu şekildeydi: uyanır uyanmaz yapılan nefes egzersizi, içinde bulunduğumuz noktaya uzaktan bakabilmek için “değerlendirme” alıştırması, korku ve endişe refleksini yüzde 60 oranında azaltabilen “gülümseme” ve hızlıca kapıldığımız yargıların yerine koyabileceğimiz “merak” duygusu.
“Mustafa Kemal’in gözündeki sonsuzluk mavisi”
MAC Marka Direktörü Nazli Altıpat ve MAC’in iki marka yüzü Kalben ile Zehra Güneş’in konuk olduğu “Senin hikâyenin renkleri ne?” isimli oturumu Nilay Örnek yönetti. Altıpat markanın “Göster Renklerini” felsefesini dinleyicilerle paylaştıktan sonra söz alan ünlü sanatçı Kalben, “Toplumun içindeki şiddet, baskı, nefret ve yükselen öfke özellikle kadını olabildiğince frapan, vahşi, korkusuz bir hale getiriyor” dedi. Kalben sözlerini, “Ben zalimlere de teşekkür etmek istiyorum, artık onlardan nefret etmiyorum. Bizi bu kadar korkusuz, güçlü ve eşsiz gösterdikleri için onlara minnettarım” şeklinde sürdürdü. Yaşlanmaya bayıldığını dile getiren ünlü sanatçı, “Sarkan vücut benim vücudum. Müthiş bir şey. Ne kadar korkusuzlaştıysam, o kadar yaklaştık demektir tamamlanmaya. Bu yüzden çok mutluyum” dedi.
Milli voleybolcu Zehra Güneş ise, “Şu an renklerini göstermekten korkmayan bir kadın olarak, küçük kızlar, kadınlar, yaşıtlarım, büyüklerim ve gerçekten renklerini göstermekten korkmayan tüm kadınlara beni aralarına aldıkları için çok teşekkür ederim” dedi. Güneş oturumun son sözünde, “Bence buradaki bütün başarılı kadınların renk paletleri ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gözündeki sonsuzluk mavisidir” diyerek Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılında Atatürk’ü andı.
Gerçek yaşamdaki deneyimlere odaklanmak
Lady Gaga, Usher ve Barack Obama gibi isimlerin dijital stratejilerini şekillendiren, Vice Media Kıdemli Başkan Yardımcısı Mark Adams, Brand Week Istanbul seyircisiyle “İçgörüden Öngörüye: Teknolojinin Gücü Nasıl Ortaya Çıkarılır” isimli oturumda buluştu. Adams, demografik hedeflemeye dayalı pazarlama yaklaşımının eskidiğini ve insanların gerçek yaşamlarında paylaştıkları deneyimlere odaklanan stratejilerin daha etkili olduğunu aktardı. Bu yaklaşımın, genç kuşakları hedefleme ihtiyacının ötesine geçtiğinin altını çizen Mark Adams, deneyimleri ve toplulukları bir araya getiren dijital platformların daha etkili iletişim ve ürün tasarımı yaratmadaki potansiyelini vurguladı. Bu yeni anlayışta, deneyimli, yeni nesil profesyonellere ihtiyaç duyulduğunu hatırlattı.
“Deprem değil, küçük bir kıyamet”
İyileşmede Dayanışmanın Gücü isimli oturumun konuklarından eski futbolcu ve teknik direktör Gökhan Zan, 6 Şubat depreminin ardından Hatay’da kendilerinin de parçası olduğu dayanışma ortamını anlattı. Zan sözlerine, “Sporcuların birleştirici bir tarafı vardır; bu kimliğimle Hatay’da bir nefes, bir sözcü olmaya çalıştım” diyerek başladı. Hatay’da yaşananları “Deprem değil, küçük bir kıyamet” diye tarifleyen Zan, “Sivil toplum ve kuruluşların, bir anda birleşmiş olması, ortak duygu seli ve ortak dayanışma duygusu yarattı” dedi. Oturum moderatörü eczacı Ebru Acar, “Biz de dayanışmayla büyüyüp güçlenebilir ve tekrar ayağa kalkabiliriz” ifadesini kullandı.
“Pazarlama ve iletişim, susup dinlemektir”
“Belirsizlik Çağında İş Yönetimi” başlıklı oturumda konuşan Bekir Ağırdır, “Geçen yıl NFT, meta konuşuyorduk, şu an İsrail ve Gazze’yi konuşmak durumunda kalıyoruz” şeklinde sözlerine başladı. “Dünya artık karmaşıklık ve belirsizlik esaslı ve bu geçici değil. Bugünün dünyasını yeni baştan düşünmemiz gerekir” diyerek konuyu dört boyutta ele aldı.
İlk olarak gıda krizi ve iklim krizi gibi sorunların kitlesel üretim modeliyle ilişkili olduğunu ifade eden Ağırdır, sadece çevreyi kirletmeden üretim yapmaya odaklanmak yerine yeni bir üretim ve tüketim anlayışına dönmek gerektiğini vurguladı. İkinci olarak teknolojiye değinerek, “Teknolojik sıçrama asıl zihnimizi ve iş yapış şeklimizi değiştirdi. Bizi zaman ve mekândan ayrı olarak iletişim kurmaya, örgütlenmeye ve aslında yerçekimsiz hayata yönlendirdi” dedi.
“Ne zaman sanatçı deriz ki kendimize?”
Brand Week Istanbul son gününde Yekta Kopan ile Merve Dizdar’ın keyifli sohbetine sahne oldu. Dizdar, Cannes Film Festivalinde ve sonrasında yaşananları, oyunculuğa başlama hikâyesini ve Nuri Bilge Ceylan’la çalışırken öğrendiklerini anlattı. Oyunculuk tutkusunun ilk kez ilkokulda sahneye çıktığında içine düştüğünü anlatan Merve Dizdar çocukken başından geçen bir hikâyeyi paylaştı: “Annem beni oyunlara götürmeye başlamıştı. Hâlâ unutmuyorum, kuliste genç bir oyuncu gördüm ve ona ilerde benim de sanatçı olmak istediğimi söyledim. O da bana dönüp “Ben daha kendime sanatçı diyemiyorum” dedi ve bu laf benim buramda kaldı. Düşününce ne zaman sanatçı deriz ki kendimize?”