2022 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye İçin Yarışan Filmler
Yazı Boyutu:
2022 Cannes Film Festivali’nin merakla beklenen ana yarışmasındaki filmleri keşfedin…
75. Cannes Film Festivali 17 Mayıs’ta başlıyor. Michel Hazanavicius’un yönettiği “Final Cut” filmiyle açılış yapacak olan festivalin merakla beklenen ana yarışmasındaki filmler açıklandı. Türkiye sinemasından Emin Alper’in “Kurak Günler” filmiyle Un Certain Regard bölümünde yarışacağı festivalin ana yarışma filmlerini sizler için sıraladık.
Ali Abbasi, “Holy Spider”
2018 yapımı Border-Sınır filmiyle uluslararası arenada tanınmaya başlayan İranlı yönetmen Ali Abbasi’nin son filmi Holy Spider’da, İran’ın kutsal şehirlerinden birinin sokaklarını seks işçilerinden “arındırmak” isteyen bir adamın öyküsü anlatılıyor. Ülkenin kültürel dogmalarına dokunan bu sosyal gerilim filmi, Abbasi’nin sonraki çalışmalarının da nasıl bir yöne evrileceğini gösterecek gibi.
Valeria Bruni Tedeschi, “Forever Young”
Oyuncu Valeria Bruni Tedeschi’nin yönettiği film, bir oyunculuk okuluna giren dört gencin bir anda değişen hayatlarını konu alıyor. Başrolünde Louis Garrel’i gördüğümüz yapım, yönetmenin bugüne kadarki filmografisinin en parlak işi gibi görünüyor.
David Cronenberg, “Crimes of the Future”
Şimdiden festivalin gözdelerinden biri olarak görülen Crimes of the Future, Cronenberg imzalı olmasının yanı sıra oyuncu kadrosuyla da dikkat çekiyor: Kristen Stewart, Léa Seydoux ve Viggo Mortensen’in başrollerini paylaştığı film, insanların biyolojik yapılarının değiştiği bir evreni anlatacak.
Jean-Pierre Dardenne & Luc Dardenne, “Tori and Lokita”
Dardenne kardeşler sosyal gerçekçi sinemalarına kaldıkları yerden devam ediyor. Afrika’dan yola çıkan iki sürgünün hikâyesini anlatacak film, festivalin merakla beklenenleri arasında.
Claire Denis, “Stars at Noon”
Claire Denis’nin büyük bir heyecanla beklenen son filmi Stars at Noon, Nikaragua’da yaşayan bir İngiliz iş insanı ile Amerikalı bir gazetecinin kendilerini ummadıkları kadar tehlikeli olan bir yalanlar zincirinde bulmasını anlatıyor.
Arnaud Desplechin, “Brother and Sister”
Desplechin’in yeni filmi, birbirleriyle 20 yılı aşkın bir süredir konuşmayan iki insanın, ebeveynlerinin ölümüyle beraber tekrar iletişim kurmalarının ve kendilerini keşfetmelerinin öyküsünü anlatıyor. Yönetmen Desplechin, bu yeni filmiyle Trois souvenirs de ma jeunesse, Rois et reine gibi önceki çalışmalarına benzer bir tat yakalamış gibi görünüyor.
Lukas Dhont, “Close”
2018 yapımı Girl filmiyle büyük beğeni toplayan Lukas Dhont’un son filmi Close, Leo ve Remi adındaki iki erkek çocuğunun birden bozulan yakın dostluklarına odaklanıyor. Cinsiyet kalıplarının ebeveynler tarafından nasıl şekillendirebileceğine odaklanan film, yönetmenin filmografisine hâkim olanları tatmin edecek gibi.
James Gray, “Armageddon Time”
We Own the Night, The Lost City of Z, Ad Astra gibi filmlerle tanınan James Gray’in yönettiği Armageddon Time, 1980’lerde geçen bir büyüme öyküsü. Filmin başrollerinde Anne Hathaway, Anthony Hopkins ve Jeremy Strong var.
Hirokazu Koreeda, “Broker”
Altın Palmiye’li Shopfilters’ın yönetmeni Koreeda’nın son filmi Broker, aileleri tarafından büyütülmek istenmeyen bebekler hakkında bir hikâye.
Mario Martone, “Nostalgia”
Üretken yönetmen Martone’nin son filmi, 40 yıl sonra memleketi Napoli’ye dönen Felice adlı bir adamın geçmişini keşfedişinin hüzünlü öyküsünü anlatıyor. Neredeyse her yıl bir film çeken Martone, bir süredir Cannes seçkisinde yer almıyordu.
Cristian Mungiu, “R.M.N”
En son Bacalaureat filmiyle karşımıza çıkan Romanyalı yönetmen Cristian Mungiu, son filminde kendi ülkesinin tarihine dair bir hikâye anlatıyor. Roman, Macar, Moldov insanlarının bir araya geldiği bu filmde, bir coğrafyanın insan odaklı tarihine ışık tutuluyor.
Ruben Östlund, “Triangle of Sadness”
“Turist” ve Palmiyeli “The Square” filminin yönetmeni Ruben Östlund, son çalışmasıyla Cannes’ın merakla beklenenleri arasında yerini aldı. Film, ilerleyen kariyerlerinde kendilerini bir yol ayrımında bulan bir çiftin hikâyesini anlatıyor. Çağdaş dünyadaki ikili ilişkilerin iç yüzünü gösterecek gibi duran film, Östlund hayranlarını şimdiden heyecanlandırdı.
Park Chan-wook, “Decision to Leave”
Old Boy, Handmaiden gibi sevilen fimlerin yönetmeni Park Chan-wook’un son filmi Decision to Leave, dağlarda bir adamın ölümünü araştıran bir dedektifin, ölen adamın karısıyla kurduğu gizemli bir bağı anlatıyor.
Kelly Reichardt, “Showing Up”
Son olarak First Cow filmiyle festivallerde büyük övgü toplayan, modern Amerikan sinemasının auteur’lerinden Kelly Reichardt’ın son filmi de Cannes resmi seçkisinde yer alıyor. Başrolünde Michelle Williams’ın yer aldığı film, yeni sergisini tasarlayan bir heykeltıraşın, kendi sanatı ile aile ilişkileri arasında bir denge kurmaya çalışmasını anlatıyor. İlk kez bir komedi filmi çeken Reichardt’ın son çalışması Cannes’ın merakla beklenenleri arasında.
Saeed Roustayi, “Leila’s Brothers”
Metri Shesh Va Nim, Abad Va Yek Rooz gibi filmleriyle tanınan, son dönem İran sinemasının öne çıkan yönetmenlerinden Saeed Roustayi, son filminde de yine ülkesine ait bir sosyal sorunu gerçekçi bir dille aktarmaya çalışıyor. Yönetmenin ilk kez Cannes Film Festivali resmi seçkisinde yer aldığını da belirtelim.
Tarik Saleh, “Boy from Heaven”
Metropia animasyonu ile dünya çapında tanınan İsveçli yönetmen Tarik Saleh’in son filmi Boy from Heaven, Kahire’de nüfuzlu bir imamın birden öğrencilerinin önünde bayılıp ölmesinin ardından, yerini alacak kişiler arasında yaşanan çekişmelere odaklanıyor.
Kirill Serebrennikov, “Tchaikovsky’s Wife”
Seçkideki tek biyografi filmi olan Tchaikovsky’s Wife, ünlü besteci Çaykovski’nin eşi Antonina Miliukova ile ilişkisinin gerçek hikâyesini anlatıyor. Kirill Serebrennikov daha önce Leto filmiyle Altın Palmiye için yarışmıştı.
Albert Serra, “Tourment sur les îles”
The Death of Louis XIV filminden tanıdığımız İspanyol sinemacı Albert Serra, bir çeşit yaratıcılık krizi yaşayan bir yazarın kısa süreliğine kabul ettiği simültane çeviri işi sırasında, Fransız hükümetinin gizli nükleer çalışmalarını fark etmesini ve bu politik havanın içerisinde aşık olmasını anlatıyor.
Léonor Serraille, “Mother and Son”
İkinci uzun metrajıyla Cannes seçkisinde yer alan Léonor Serraille, 1980’lerin sonunda Afrika’dan Paris banliyölerine taşınan bir ailenin portresini sunuyor. 2O17 yapımı Jeune femme filmiyle Cannes’da Golden Camera Ödülü’nü kazanan yönetmenin ikinci filmi seçkinin parlayan yıldızlarından.
Jerzy Skolimowski, “EO”
Polonyalı oyuncu, yazar ve yönetmen Jerzy Skolimowski’nin son filmi, uzun bir yola çıkan, bu yolculukta acıyı ve neşeyi deneyimleyen bir eşeğin gözünden modern Avrupa’nın vizyonunu anlatıyor.
Felix van Groeningen & Charlotte Vandermeersch, “Le otto montagne”
De helaasheid der dingen, The Broken Circle Breakdown, Belgica gibi filmlerden tanıdığımız Felix van Groeningen’in filmi Aosta Vadisi’nin dağlarında geçen bir baba oğul öyküsünü anlatıyor. Paolo Cognetti’nin romanı The Eight Mountains’den uyarlanan film, güçlü dramaları sevenleri tatmin edecek gibi duruyor.