43. İstanbul Film Festivali'nde İzlemeniz Gereken Filmler
Yazı Boyutu:
Bu yıl 43’incisi düzenlenecek İstanbul Film Festivali’nde ön plana çıkan ve kaçırılmaması gereken filmleri keşfedin.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Film Festivali, bu yıl 43. kez sinemaseverlerle buluşuyor. Türkiye ve dünya sinemasından nitelikli ve ödüllü filmler, özel gösterimler, yıldız oyuncular ve usta yönetmenler 17-28 Nisan arasında festivalde bir araya geliyor. Festival tarafından sinemaya gönül ve emek veren isimlere takdim edilen Sinema Onur Ödülleri ise bu yıl oyuncu Meral Orhonsay ve yönetmen Engin Ayça’ya verilecek.
Ayrıca sinemaseverlerin ve müzik tutkunlarının merakla beklediği festivalin özel bölümü olan Musikişinas, festivalde tekrardan yerini alıyor. Dünya çapında müzik tarihine yön vermiş efsanevi isimlerin unutulmaz hikayelerini beyazperdeye taşıyan Musikişinas, müziği hayatlarının ayrılmaz bir parçası olarak görenlerin ilham verici öykülerini bir araya getiriyor. “Stop Making Sense”, “Ryuichi Sakamoto | Opus”, “Dimitris Skyllas: afterpop”, “Gloria!” ve “Boléro” gibi filmler, Musikişinas seçkisinde yer alıyor.
Festivalin Öne Çıkan Filmleri
İstanbul Film Festivali’nde bu yıl öne çıkan filmlerden küçük bir seçkiyi sizlerle paylaşıyoruz.
Do Not Expect Too Much from the End of the World (Dünyanın Sonundan Çok Da Bir Şey Beklemeyin) – IMDb: 7.4
“Do Not Expect Too Much from the End of the World” adlı film, çalışma hayatının zorluklarına ve adaletsizliklerine odaklanırken, Angela adlı bir prodüksiyon asistanının hikayesini anlatıyor. Angela, çok uluslu bir şirket için işyeri güvenliği videosu çekerken, bir işçinin şirketin güvenlik zafiyetlerini açığa çıkaran itiraflarıyla karşılaşır. Kendi işini kurtarma ve şirketin öfkesiyle başa çıkma arasında sıkışan Angela, hem modern çalışma hayatının gerçeklerini hem de ahlaki seçimlerin karmaşıklığını keşfeder. Radu Jude’un yönettiği film, kara mizah ve hiciv unsurlarıyla dolu, derin düşüncelere sevk eden bir dramatik yapıya sahip.
Tatami – IMDb: 7.7
“Tatami”, İranlı bir judocunun ülkesi yetkilileri tarafından baskı altında tutulduğu ve bir sporcuyla karşılaşmasının engellendiği politik ve spor gerilimini konu ediniyor. Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te geçen film, dünya şampiyonasında yaşanan bir gün boyunca antrenörün ve judocunun hikayesini izliyor. Zar Amir’in hem yönetmenliğini yaptığı hem de antrenörü canlandırdığı film, kadınların merkezinde olduğu etkileyici bir siyah-beyaz yapım olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca İranlı ve İsrailli sinemacıların bir araya gelerek çektiği “Tatami”, Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde dünya prömiyerini yaptı.
Sinemori Genel Yayın Yönetmeni Arda Ilgaz’ın Film Önerileri
Hit Man
Festivalin açılış filmiyle başlayalım. “Before” serisiyle kalbimizi çalan Richard Linklater, gazetede gördüğü bir haberden ilham aldığı yeni filminde hem polis hem de kiralık katil bir adamın ilginç hikâyesini anlatıyor. Filmin başrolü Glen Powell’ın aynı zamanda Linklater ile birlikte senaryoyu yazması da hoş bir detay.
Crossing
“And Then We Danced” ile dikkatleri üzerine çeken Levan Akin’in yeni filmi “Crossing”in büyük bölümü İstanbul’da geçiyor. Yönetmenin “İstanbul’a aşk mektubum” olarak tanımladığı bu filmi İstanbul Film Festivali’nde izlemekten daha doğru bir seçenek olamaz diye düşünüyoruz.
After Hours
Martin Scorsese’nin şüphesiz en iyi filmlerinden “After Hours”, restore edilmiş versiyonuyla festivalin sürprizleri arasında. Filmde kendi hâlinde bir adamın baştan sona aksilikten paçayı kurtaramadığı olaylı geceyi izliyoruz. Bu gözden kaçmış şaheseri yıllar sonra dev ekranda izleyebilmek büyük bir ayrıcalık.
From Hilde, with Love (Sevgiler, Hilde) – IMDb: 7.3
Berlin’de 1942’de geçen “Sevgiler, Hilde” filmi, hüzünlü bir drama olarak karşımıza çıkıyor. Hans’a deliler gibi âşık olan ve hamile kalan Hilde, tutkulu bir yaz geçirirken, Hans’ın Nazi karşıtı direnişe katılmasıyla büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalır. Hilde, çaresizce direnişe katılmaya karar verir ancak Gestapo tarafından tutuklanır ve hapishanede oğlunu dünyaya getirmek zorunda kalır. Liv Lisa Fries’in etkileyici performansıyla dikkat çeken film, Berlin Film Festivali’nde övgü topladı.
2024 Türk-Macar Kültür Yılı vesilesiyle tasarlanan Macar Rapsodileri bölümü, bu ülke sinemasının en saygın yönetmenlerini bir araya getiriyor. Bu özel bölümde, 1966’dan 2023’e dramdan canlandırmaya, siyasiden komediye, genç ustadan auteur’lere 12 uzun 1 kısa metrajlı film yer alıyor.
- The Round-Up (Umutsuzlar)
- The Witness (Tanık)
- Sindbad (Sinbad)
- Adoption (Evlat Edinme)
- The Fifth Seal (Beşinci Mühür)
- Confidence (Güven)
- Son of the White Mare (Beyaz Kısrağın Oğlu)
- Time Stands Still (Zaman Duruyor)
- My Twentieth Century (20. Yüzyılım Benim)
- Twilight (Alacakaranlık)
- Hiccup (Hıçkırık)
- Explanation for Everything (Her Şeyin Açıklaması)
- The Fly (Sinek)
Dear Jassi (Sevgili Jassi) – IMDb: 8.3
“Sevgili Jassi,” Hindistan’da geçen gerçek bir Romeo-Juliet hikayesini anlatıyor. 1990’larda, Kanada’dan Hindistan’a akraba ziyaretine giden Jassi, aynı mahalledeki çekçek sürücüsü Mithu ile karşılaşır ve birbirlerine âşık olurlar. Ancak zalim ailelerinin, toplumun ve evrenin engelleriyle karşılaşırlar. Tarsem Singh’in yönettiği film, trajik ve romantik tonlarıyla, merkezinde vahşi bir cinayet olan bir aşk hikayesini izleyiciye sunuyor.
In Our Day (Günümüzde) – IMDb: 6.6
“In Our Day” adlı film, yaşlanma, yaratıcılık ve iletişim üzerine odaklanarak Boon-mee ve Sang-ok’un hayatlarına dokunuyor. Boon-mee, arkadaşı Yeong-soo’nun evinde kalırken, geçmişini düşünür ve genç film öğrencisi Min-seo ile derin sohbetler eder. Diğer tarafta ise Sang-ok, yalnızlıkla boğuşurken genç yazar Jin-young ile hayatın anlamı üzerine konuşur. Hong Sang-soo’nun minimalist tarzıyla yönettiği film, karakterlerin içsel dünyalarına odaklanarak, yaşamın karmaşıklığını ve sanatın gücünü keşfediyor.
İçerik Üreticisi Aycan Edman’ın Film Önerileri
Perfect Days
Wings of Desire’ın Alman yönetmeni Wim Wenders, muazzam bir filme imza atmış. Wenders, 85 yapımı olan belgeseli Tokyo-Ga’yı tüm zamanların en iyi yönetmenlerinden olan Ozu’ya aşk mektubu gibi yapmıştı. Ozu’nun sinemasını anlamak için yıllar önce belgesel çeken Wenders, bugün karşımıza “Perfect Days” ile çıkıyor. Perfect Days; kavgaların, patlamaların ve gürültünün bol olduğu günümüz sinemasında temiz bir nefes. Rock’n Roll müzik ve tuvalet temizliği. Adeta bir Murakami romanından fırlamış gibi. Koji Yakusho da inanılmaz bir performans sergiliyor.
Late Night With The Devil
Bu film birazcık ‘guilty pleasure’ kategorisine giriyor olabilir. “Found Footage” türü gerilim/korku filmlerini severim. Stephen King abimiz de bayağı sevdiğini duyurdu. David Dastmalchian da tam rolünün adamı. Film bir Cadılar Bayramı özel talk show’unun farklı bir yöne kaymasını anlatıyor.
Hit Man
Richard Linklater’ı severim. Kim Boyhood’a ne derse desin bence sinema aşığı bir insanın yapabileceği bir filmdi. Bu yüzden “Hit Man” için heyecanlıyım. Bir kiralık katili alıp sıcak ve eğlenceli bir filme koyma düşüncesi hoşuma gidiyor. Aşk bizi nerelere götürebilir? Bence enteresan bir kara komedi.
Eureka (Evreka) – IMDb: 6.3
“Eureka” adlı film, 1870’lerde Amerika’nın vahşi batısında geçen dört farklı hikayeyi bir araya getirerek insan ruhunun direnci ve hayatta kalma mücadelesini işliyor. Kızılderililerin topraklarını koruma savaşı, altın arayıcılarının tehlikeli yolculuğu, bir kadının yeniden başlama çabası ve bir kölenin özgürlüğe kaçışı gibi farklı temalar, yönetmen Lisandro Alonso’nun minimalist ve doğayla iç içe geçen tarzıyla harmanlanarak izleyiciye sunuluyor.
Dünya sinemasının önemli isimlerinden Wim Wenders, İstanbul’da düzenlenecek festivalin onur konuğu olarak ilk kez şehre geliyor. Festivalde Wenders’in üç filmi gösterilecek: Alman sanatçı Anselm Kiefer’in yaşamını konu alan “Anselm”, Alice Kentlerde ve Japonya’nın Oscar adayı “Perfect Days”.
Festivalde yer alacak diğer önemli bir isim ise Japon oyuncu Koji Yakusho olacak. Yakusho, Japonya ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 100. yıl dönümünde festival için İstanbul’a gelecek. Yakusho’nun filmografisinde yer alan öne çıkan filmler arasında “13 Suikastçı”, “Gökyüzünün Altında”, “Aşka Davet” ve “Mükemmel Günler” bulunuyor.
Man in Black (Karanlıktaki Adam) – IMDb: 7.0
“Man in Black” adlı film, Çin’in ünlü bestecilerinden Wang Xilin’in yaşamını belgeleyen bir yapım. Wang Xilin’in 1949’da Çin Halk Kurtuluş Ordusu’na katılışıyla başlayan film, Kültür Devrimi’nin getirdiği zorbalıklara maruz kalışını, hayatta kalma mücadelesini ve 2023’teki ölümüne kadar olan yaşamını kronolojik bir şekilde izleyiciye sunuyor. Yönetmen Wang Bing’in minimalist tarzı ile işlenen film, sanat ile siyaset arasındaki ilişkiyi, yaratıcı özgürlüğün önemini ve Çin’in yakın tarihini derinlemesine ele alıyor.
Pepe – IMDb: 5.9
“Pepe” adlı film, Kolombiya’da Pablo Escobar’ın özel hayvanat bahçesine getirilen bir su aygırının hikayesini anlatıyor. Pepe’nin Kolombiya’ya gelişi ve Escobar’ın ölümünden sonraki yaşamı, ülkenin uyuşturucu ticaretinin yarattığı tahribatı ve güç ile yozlaşmanın etkilerini gözler önüne seriyor. Yönetmen Nelson Carlo de Los Santos Arias’ın belgesel ve kurmaca unsurları harmanladığı deneysel tarzıyla çekilen film, uyuşturucu ticaretinin gölgesindeki Kolombiya’nın karmaşık tarihine ve hayvan refahı ile sömürüsüne dair derinlemesine bir portre sunuyor.
Film Yönetmeni Can Evrenol’un Film Önerileri
Faruk
Çünkü, Aslı Özge’nin yeni filmi. Aslı Özge, sinema tarihimizin en güçlü ve çarpıcı filmlerinden biri olan “Köprüdekiler”in yönetmeni. Tıpkı Köprüdekiler gibi bu filmde de önce belgesel olarak başlayıp gerçekle kurguyu karıştırmış. Büyük heyecanla bekliyorum.
13 Assassins
Çünkü manyak kült yönetmen Takashii Miike’nin en iyi filmlerinden biri. Harika bir sinematografi ve diken üstünde bir temposu var. Ünlü klasik Seven Samurai’a benzer bir kuşatma filmi yapısı üzerine müthiş vahşi ve vurucu bir intikam hikâyesi.
Suyun Üstü
Çünkü yönetmeni kuzenim Aslıhan Ünaldı! Ve Aslıhan daha önce hiçbir oyunculuk tecrübesi olmayan babasını alıp Ege’de bir tekne üzerinde, oldukça kişisel, politik ve erotik bir film çekecek kadar maceraperest gerçek bir bağımsız sinemacı.
Turbo
Çünkü “Baskın”ı beraber yazıp tasarladığımız Cem Özüduru’nun ilk uzun metrajı ve sinopsisi dinamit gibi.
Saỷara
Çünkü benim yeni filmim ve daha önce böyle bir şey izlemediniz!
You Burn Me (Yaktın Beni) – IMDb: 5.1
“You Burn Me” adlı film, Buenos Aires’te yaz tatilinde olan bir grup gencin ilişkilerini ve duygularını ele alıyor. Matías Piñeiro’nun yönettiği film, karakterlerin aşk, arkadaşlık ve aile bağlarını, şiirsel ve melankolik bir dille anlatırken, gençlerin yaz tatili nostaljisiyle yetişkinliğe geçiş sürecini de yansıtıyor. Piñeiro’nun minimalist tarzı ve karakter odaklı yaklaşımıyla çekilen film, Buenos Aires’in atmosferini ve gençlik deneyimlerini derinlemesine inceliyor.
Battle in Heaven (Cennette Savaş) – IMDb: 5.5
“Cennette Savaş” adlı film, Mexico City’de yaşayan iki farklı ailenin hayatlarını kesiştirerek anlatıyor. Üst sınıf bir ailenin hizmetçisi olan Marcos’un işvereni Beatriz’e duyduğu aşk ve karısı Ana’nın ihanetiyle başlayan hikaye, emekli bir generalin torununu kaçırıp öldüren Marcos’un aileyi etkisi altına alan eylemiyle derinleşir. Carlos Reygadas’ın minimalist tarzıyla çekilen film, sınıfsal ayrımlar, aşk, şiddet ve aile içi ilişkiler gibi temaları işlerken, Meksika’nın sosyo-politik durumunu da arka planda yansıtıyor.
Yönetmen Derin Biricik’in Film Önerileri
Gökyüzünün Altında
Festivalde Koji Yakusho’nun oynadığı iki film var bu sene. “Perfect Days”, her ne kadar gerçekten kılçıksız bir film olsa da, Gökyüzünün Altında bence sizi etkileyecek. Eski bir mafya üyesinin 13 yıl hapis yattıktan sonra tekrardan topluma uyum sağlamasının hikâyesi. Karakterin kendi etrafında ördüğü dikenli zırhı zamanla açması ve hiç beklenmeyen bir işin parçası olması bence bize güzel bir sinema deneyimi sunuyor. Film bu arada gerçek bir hikâyeden esinlenilmiş.
Saỷara
Can Evrenol bence Türk sinemasında ihtiyacımız olan bir ses. Yoğun gişe kaygıları veya festival kaygıları arasında boğuşan sinemamızda kim ne derse desin kendi kalbinden geçen filmleri yapmaya devam ediyor. “Sayara”, bir intikam hikâyesi. Muhtemelen sağlam bir mideye sahip olmak gerekiyor. Ama Can’ın filmografisine aşinaysanız veya 2018 yapımı Mandy gibi filmleri seviyorsanız, izlemenizi tavsiye ederim. Bir Lady Vengeance hayranı olarak ben de izleyeceğim.
Ulusal Kısa Film Yarışması
Tüm yolculuğuna kısa filmle başlamış biri olarak, 3. önerimi bu kategori için harcamak istiyorum. Tek oturumda bir film süresinde birbirinden büyük heyecanlarla yapılmış kısa filmleri izleyebilirsiniz. Ne yazık ki hâlâ ülkemizde kısa film denince “öğrenci filmi” gibi düşünenler var. Bazı yarışmacı arkadaşları tanıyorum, alanlarından başarılı ve “öğrenciden” çok uzaklar. Kısa formda olması dışında teknik olarak uzun filmden hiçbir farkı olmayan film anlatıcılığını deneyimlemek istiyorsanız, şiddetle tavsiye ediyorum!
My Favourite Cake (En Sevdiğim Pastam) – IMDb: 7.8
“My Favourite Cake” adlı film, İran’da yaşayan bir ailenin hikayesini odaklanıyor. Maryam Moghaddam ve Behtash Sanaeeha’nın yönettiği film, aile ilişkileri, çocukluk ve hayaller gibi temaları, samimi bir atmosferle işlerken, İran’ın kültürü ve geleneklerini de yansıtıyor.
Suspended Time (Zamanın Dışında) – IMDb: 5.4
“Suspended Time” adlı film, 2020’de Paris’te Covid-19 karantinasında mahsur kalan bir grup sanatçının hikayesini anlatıyor. Olivier Assayas’ın yönettiği film, bir film yapımcısı, bir yazar, bir aktör ve bir ressamın karantina sürecinde yaşadıklarını ve bu dönemden nasıl etkilendiklerini takip ediyor.
Jontinik Kurucusu Oğuz Gümüşay’ın Film Önerileri
The Promised Land
Mads Mikkelsen… Oynadığı tüm filmleri hayranlıkla izlediğim inanılmaz yetenekli bir oyuncu. Kendisini gördüğüm anda filmi listeme dahil ettim. Hayal kırıklığı olmayacağına eminim.
18. yüzyıl Danimarka… Gururlu, hırslı ve yoksul savaş kahramanı Yüzbaşı Ludvig Kahlen (Mads Mikkelsen), görünürde hiçbir şeyin yetişemediği geniş, çorak bir araziyi yaşanır hale sokmaya kararlıdır. Güzelliği yabanıllığında yatan bu koca arazi, kibri zulmüyle yarışan asilzade Frederik De Schinkel’in hakimiyetindedir. De Schinkel ile Kahlen’in çatışması, en az kişilikleri kadar şiddetli ve yoğun geçecektir.
Perfect Days
Dünya sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Wim Wenders, festivalin onur konuğu olarak ilk kez İstanbul’a geliyor. Japonya’nın Oscar adayı “Perfect Days” (Mükemmel Günler). Wenders, ayrıca festival kapsamında bir festival sohbeti de gerçekleştirerek izleyicilerle buluşacak. Sinema severler için unutulmaz bir an yaşanacağından hiç şüphem yok. Aynı zamanda kaçırılmaması gereken bir film.
Her biri teknolojik sanat yapıtı gibi olan umumi tuvaletleri temizlemekle görevli Hirayama, işini son derece titizlikle, kendini vererek ve gururla yapar; sıkılmadan yinelediği eylemlerini bir sanata, çevresiyle uyumlu bir geleneğe dönüştürmeyi bilir. Beklenmedik karşılaşmalar, bizi Hirayama’nın geçmişine götürür.
Apocalypse Clown
Palyaçolar artık eskisi kadar masum değil veya biz büyüdük. Kendi sorunları yetmezmiş gibi aynı zamanda toplumun sorunlarını da sırtlamalarıyla bence çok ilgi çekici bir araç oldular. Güler yüzlü sarkastik karakterlerin hikayesini şimdiden çok merak ediyorum.
Elektrik yok. İnternet yok. Kimse güvende değil. Kıyamet bugündür! Herkesin kaderi de bu üç palyaçonun ellerindedir: Bobo, Pepe ve Funzo. Hapiste birlikte bir gece geçirdikten sonra güçlerini birleştiren kahraman palyaçolar, dışarı çıktıklarında ansızın anarşiye sürüklenmiş, karmaşanın pençesinde bir ülkeyle karşılaşırlar.
The Empire (İmparatorluk) – IMDb: 5.2
“The Empire” adlı film, 2024 yılında kuzey Fransa’nın Opal Kıyıları’nda bulunan sessiz bir balıkçı kasabasında geçiyor. Bruno Dumont’un yönettiği film, kasabaya gelen ve gizemli bir şekilde kaybolan bir grup yabancıyı izleyiciye aktarıyor. Göç, yabancı düşmanlığı, sırlar ve gizemlerle örülü olan film, Dumont’un minimalist tarzını ve gerilim dolu atmosferini yansıtırken, küçük kasaba hayatının dedikoduyla beslenen dokusunu da başarıyla aktarıyor.
Gloria! – IMDb: 6.6
“Gloria!” adlı film, 18. yüzyıl İtalya’sında bir yetimhanede yaşayan ve müzik tutkusuyla yanıp tutuşan genç bir kadın olan Teresa’nın hikayesini anlatıyor. Teresa, sessizliği ve yalnızlığıyla bilinir ve yetimhanenin diğer sakinleri tarafından dışlanır. Ancak bir gün, yetimhanenin gizli bir köşesinde bir piyano keşfeder ve bu keşif hayatını sonsuza dek değiştirir. Margherita Vicario’nun yönettiği film, müzik ve yaratıcı ifadenin gücünü vurgularken, kadınların sessizleştirilmesi ve özgürlük arayışını işliyor.
Festival biletleri 5 Nisan Cuma günü 10.30’dan itibaren Passo ve İKSV ana gişeden üzerinden genel satışa sunulacak.
{35327}