Objektifin Ötesinde: "İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek"
Yazı Boyutu:
Fatih Akın’ın müziğin zamansız içgörüsünü sunan “İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek” filmini tüm detaylarıyla analiz ediyoruz.
Şehre bir adam gelir. Kulağında Konfüçyüs’ün sözü: “Yeni gittiğiniz bir yerdeki kültürü, derinlikleri, sığlıkları anlamak için o ülkenin müziğini dinleyin.” Böyle başlar filmi Fatih Akın’ın. Türkiye’deki müziği yerinde keşfetmek için İstanbul’a gelen Alman müzisyen Alexander Hacke’nın peşinde, özlediğimiz sesler ve renkler içindeki ruha doğru bir yolculuk bu.
Sezen Aksu’nun 1989’da söylediği şarkının adını alan filmi yaklaşık 20 yıl sonra izlerken de duygular yerini bu isimde buluyor: İstanbul Hatırası. Özlediğimiz geçmişe müzikle bakmak, o yıllarda henüz kıvılcımlanan yeni müzik akımlarını izlemek, esas kalıcı olanın doğuşuna tanıklık etmek bu belgesel sayesinde mümkün oluyor. Ve filmin yenilenmiş kopyasını Atlı Köşk’ün fıstıklı terasında Boğaz’ın dost ışıklarına bakarak izlerken içimi rahatlatıyorum: Neyse ki zamanın çok uzak olmayan bir noktasında bu şehirde bunlar da yaşandı.
Fatih Akın’ın el kamerası İstanbul’dan yükselen her sese yetişmiş. Onları tam da her gün müziklerini yaptığı yerlerde olağan halleriyle kaydetmiş. Röportajlar röportaj sıkıcılığından ayrıştırılmış. Filmde asla görmediğimiz ve sesini duymadığımız Fatih Akın’la samimi bir sohbetin arasında içlerinden geleni söylüyorlar. Tıpkı şarkılarında olduğu gibi… Odakule’nin dibinde sigara sararken müziğinin felsefesini açıklayan Bizon Murat ile arkadaşları, bir hamamın kubbelerine kendi dilinde sesini dolduran Aynur Doğan, Pink Floyd’cu babasının yanında şarkı sözlerini sıralamaya başlayan Ceza, muhtemelen konser sonrası kafası güzel halde Beyoğlu’nu anlatan Kaan Tangöze ve Duman. Ayrıca filme özel verilmiş üç nefis performans var ki; arabeski Orhan Gencebay’la, popu Sezen Aksu’yla, sanat müziğini Müzeyyen Senar’la taçlandırıyor. Ve o sıralar 86 yaşındaki Müzeyyen Senar’ın elinde rakı dolu kadehi döndüre döndüre söylediği Haydar Haydar’la içlendiğimiz anlar bana göre filmin en güzel anları.
Duvara Karşı’yla dünyaya ismini duyuran Fatih Akın’ın sadece 1 sene sonra ekibiyle İstanbul’a tekrar gelmesi iki filmden de benzer bir tat almamızı sağlıyor. Hani Duvara Karşı’nın İstanbul sahnelerine geçiş kısımlarında fasıl sahneleri vardır. Karaköy sahiline dizilmiş Selim Sesler ve ekibinin icra ettiği nağmelerle hikâyenin İstanbul bölümlerine geçiyorduk. İşte İstanbul Hatırası’nı adeta o bölümlerin bir spin-off’u gibi düşünüyorum. Zaten Alexander Hacke’nın İstanbul’a ayak bastığında bulduğu ilk müzisyen Selim Sesler. Duvara Karşı’da beraber çalışırken tanışan ikilinin İstanbul’da buluşmasıyla kentin müzikal izini sürme serüveni başlıyor.
Ve akşam güneşinin Minik Serçe’nin sarı saçlarına düşmesiyle başlayan melankoliye Ara Güler’in hayat dolu resimleri (Kendi “resim” demeyi tercih ettiği için) eşlik ediyor. Sezen Aksu’nun konuşmaması kendisinin mi yoksa Akın’ın mı tercihiydi bilemeyeceğim ama bu haliyle Boğaziçi’nden uzak denizlere açılan sessiz bir gemiye bakar gibi izliyoruz şarkının sonundaki gülümsemesini. Evet, “Bir mısra gibi ağzınız.”
Doksanların başında “sözde, dünyanın sahiplerine” seslendikleri müziklerini yapmaya başlayan Siya Siyabend ve tabii kurucuları Bizon Murat lakaplı Murat Toktaş’ın filme kattığı underground ruhu es geçmemek lazım. Ömer Hayyam’dan Mevlana’ya ilhamlarla doldurdukları kayıt CD’lerini sokakta satan adamların çalıp söylediği bir caddeydi İstiklâl.
Tabutta Rövaşata’yla doğan ve ölümsüzleşen Baba Zula, sesinden bir şarkı bile dinleyen hemen herkesin müzik hafızasında ayrıcalıklı bir yere sahip Brenna MacCrimmon, biraz Ab-ı Hayat üflediği neyiyle Mercan Dede filmin başka unutulmaz konukları. Sona doğru yükselen müziğin ritmi tamburi bir Flamenko’yla meyhane masalarından otobüs koltuklarına geziyor. Kamera tam Odakule geçidini aşıp Tarlabaşı’nın çamaşır ipi gerili sokaklarını turlarken Nur Ceylan’ın sesi yankılanıyor: “Böyle olur mu?”
Evet, hepsi de zamanın çok uzak sayılamayacak bir noktasında olmuş ve yaşanmıştır. Metin Altıok’un dizelerindeki gibi, “Uysal bir geçmiştir, iyi şeyler kalmıştır aklımızda.” Ve başa dönebilmek için müziğin zamansız ve biricik içgörüsüne ihtiyacımız vardır.
Fatih Akın’ın jüri olduğu sene yarışma dışı kategoride ilk kez Cannes’da gösterilen Crossing the Bridge: The Sound of Istanbul neredeyse 20 sene sonra 4K yenilenmiş kopyasıyla 5 Temmuz’da MUBI’de gösterime giriyor.
{268628}