preloader

Senarist Nuran Evren Şit ile Zeytin Ağacı’nın Derinliklerine Yolculuk

13.09.2024
Senarist Nuran Evren Şit ile Zeytin Ağacı’nın Derinliklerine Yolculuk
OGGUSTO CLUB’A ücretsiz üye olarak yazıyı sesli dinleyebilirsiniz.

Yazı Boyutu:

Zeytin Ağacı dizisinin senaristi Nuran Evren Şit ile dizinin derin hikâyesi ve senaryo sürecinde yaşadığı kişisel yolculuğuyla ilgili konuştuk.

Netflix’in sevilen dizisi Zeytin Ağacı, izleyicileri köklerine bağlanan dallar arasında bir yolculuğa çıkarırken, derin arkadaşlıklar ve aile ilişkileriyle kalplere dokunuyor. Dizinin senaristi Nuran Evren Şit, bu özel projenin hikâyesini yaratma sürecinde kendi geçmişiyle nasıl yüzleştiğini ve Ayvalık ile kurduğu bağları anlattı. Zeytin Ağacı’nın sadece bir dizi olmadığını, aynı zamanda hayatın derin sorularını ve kişisel dönüşümleri barındıran bir yolculuk olduğunu vurgulayan Şit, senaryo yazımında yaşadığı ruhsal gelişimi de paylaşıyor.

Senarist Nuran Evren Şit ile Zeytin Ağacı’nın Derinliklerine Yolculuk
Nuran Evren Şit

Zeytin Ağacı’nın dallarından, köklere uzanan hikâyesi ilk sezondan izleyiciyi kucakladı. Dizinin hikâyesinden ve Ayvalık ile kurduğunuz bağdan bahseder misiniz?

Zeytin Ağacı 20 yıllık senaryo yazarlığı kariyerimde ayrı bir yerde duruyor. Üzerine yazmak istediğim ve zihnimde kenara ayırdığım çok şeye değinebildiğim, üç kadının hayatlarında ve arkadaşlık yolculuklarında kendimden ve çevremden çok şey bulduğum bir hikâye. Zeytin Ağacı’nı yazmak bana iyi geliyor, bazı hikâyeler böyledir, içinize işledikçe hem değişir hem dönüşürsünüz, birlikte büyürsünüz. Zeytin Ağacı benim içimde uzun yıllar büyümüş ve hâlâ büyümekte olan bir çok hikâyenin toplamı. Ayvalık çocukluğumda gittiğim, yıllardır gitmemiş olsam da üzerine hayal kurmaya çok elverişli bir yerdi benim için. Zira dizinin çekimleri için gittiğimde çok özel bir ruhu olduğunu ve dizide de güzel yansıtıldığını düşündüm.

Zeytin Ağacı, arkadaşlık, aşk ilişkileri üzerine odaklansa da temelde atalarımız ve köklerimizle ilgili meselelere, aile hikâyemize odaklanıyor. Senaryo süreci nasıl gelişti?

Daha önce de karakterlerin ruhsal yolculuklarına, arayışlarına odaklanan senaryolar yazmıştım. Atiye, 8 Saniye hatta Aşk Tesadüfleri Sever serisini de yazarken, kader, tercihler, tevafuklar, aileden aldığımız anladığımız ve anlayamayacağımız döngüler üzerine yoğunlaşmıştım.

Aşk Tesadüfleri Sever 2’de aslında göçlerin, yerinden yurdundan edilmenin, sonraki kuşaklarda yarattığı etkiye değinmiştim ya da Atiye bir soyun devamı olmaya dair soruları odağına alan bir projeydi. Yani kişisel meraklarım ve yazarlık besinim genelde bu temalar etrafındaydı. Bunların üzerine Bert Hellinger’in geliştirdiği Aile Dizimi sistemini deneyimlediğimde, burada çok sinematografik ve anlatılası bir metotla tanıştım. Bu sistem bildiğim kadarıyla dünyada bizim ele aldığımız şekliyle hiç anlatılmamıştı. Bunu üç kadın arkadaşın yolculuğuna entegre ettiğimde, ortaya Zeytin Ağacı çıktı. Senaryoları yazarken kalpten gelen hislerimden kopmamaya gayret ettim ve senaristlikte çok sık başımıza gelen; isteneni/talep edileni yazmak yerine, inandığımı yazmak üzerine direndim. İlk sezondan sonra ikinci sezonu yazarken, yönetmenlerimiz ve oyunculularımızdan aldığım geri dönüşler, onların hisleri, katkısı ve yorumları da senaryo sürecinin bir parçası haline geldi.

Senarist Nuran Evren Şit ile Zeytin Ağacı’nın Derinliklerine Yolculuk

İlk sezon izleyici tarafından çok sevildi ve beğenildi, sadece Türkiye’den değil yurt dışındaki izleyicilerden de olumlu dönüşler aldınız. İzleyicilerden aldığınız bu dönüşler sizleri nasıl etkiledi?

Zeytin Ağacı’nın bu kadar çok insana ulaşması, konuşulması, tartışılması benim hayalimin bile ötesinde oldu açıkçası. Çok güzel mesajlar aldım, dünyanın pek çok yerinden davetler aldım, Meksika ve İspanya’ya gittim, Brezilya’ya Kasım ayında gidiyorum. Oralarda konuşup seminerler yaptıkça, bu dizinin farklı kültürlerde de ne kadar çok kalbe dokunduğunu gördükçe, hem şevkim hem de stresim arttı. Ama bir yandan da yola çıkış motivasyonumu bana hatırlatmış oldu bu ilgi. Ben aslen pandemi döneminde insanlara iyi gelecek bir hikâye yazmak istemiştim. Bunca umutsuzluğun, kabalığın, acımasızlığın ve kayıpların olduğu bir dünyada, bir şeylerin daha iyi olabileceğine dair umut peşinde bir hikâyenin anlatıcılığına talip olmuştum. Meksika’da bu diziyi yazdığım için bana sarılıp teşekkür etmek için kuyruğa girenler oldu. Ya da Ankara’ya doğru trende giderken karşımdaki genç kadının Zeytin Ağacı izlediğini gördüğümde, onun yüzündeki ifadeleri izlemek, sonra benim yazarı olduğunu öğrendiğinde, gözlerinin dolup bana sevgiyle bakması… Bunlar benim için en büyük onurlandırma ve ödüller. Bu yüzden de Zeytin Ağacı’nda emeği olan tüm arkadaşlarıma sonsuz minnettarım… Senaryonun kağıt üzerinde kalmayıp dünyaya ulaşmasını sağlayan herkese minnettarım.

Zeytin Ağacı ile siz kendi geçmişinizle, köklerinizle nasıl bir bağ kurdunuz?

Ben de kendi aile hikâyelerimi, köklerimi araştırdığım bir süreç geçirdim. Ve yazdığım hikâyelerde kendi ailemden çok iz buldum sonrasında. Yani bilmeden aslında atalarımı yazmışım gibi de oldu. Onların hatıralarının bizlerde yaşadığını kendim deneyimlemeden bu hikâyeyi yazamazdım zaten.

Zeytin Ağacı hikâyesi tıpkı ağacın kökleri gibi kendi içerisinde büyürken yeni soruları da beraberinde getiriyor. İkinci sezonda yolculuk yeniden başlıyor. Hayat döngünüz içerisinde siz başlangıçları ve yolculukları nasıl görüyorsunuz?

Yolda olma halini çok seven biriyim. En sevdiğim yerler havaalanları, trenler, araba yolculukları. İşimi hareket halindeyken de yapıyor olmak, havaalanlarında sahne yazmak, etrafa bakıp, insanları gözlemlemek ve o akışkanlığın ortasında, hayatın anlarından yeni ilhamlar alabilmek yaptığım işe olan aşkımı çok kamçılıyor. Tanışıklıklardan, sosyallikten ve dinlemekten çok besleniyorum. Doğadaki başlangıçları bitişleri, oradaki ahengi gördükçe, kişisel döngülerimizi anlamlandırmak da daha mümkün oluyor. Başlangıçlara gelince, hayatta doğru zamanda doğru sinyalleri aldığımızda bir şeyleri bitirip bir şeyleri başlatmak için cesaret bulabiliyoruz. Mesela, ben 3 yıl önce ülke değiştirip Hollanda’ya yerleştim. Eşimle burada küçük bir şehirde, 1800’lerde yapılmış bir evde yaşıyoruz. Buranın bambaşka dinamikleri var, yepyeni şeyler öğrenmem gerekiyor. Daha önce de Ankara’dan Brezilya’ya, oradan İstanbul’a gelip yeni başlangıçlar yapmıştım. Hatta bir ara Kaş’ta yaşadım. Çok uzun süre aynı denklemin içinde kaldığınızda, orada artık yeşerme, çiçeklenme zorlaşır gibi geliyor bana. Kendimizi geliştirmenin, keşfetmenin, büyümenin, değişmenin sonu yok. Düşünsel ya da fiziksel olarak hareket halinde oldukça, rutinleri kırıp yeniliklere açık oldukça, zaman kavramı da esner ve ömür daha keyifli bir yolculuk olur gibi hissediyorum. Ama tabii ki bazı çapalarımız da olmalı. Yuva, dostluk, partnerlik, güven hissettiğimiz aidiyetler, bizim kim olduğumuza şahitlik eden yol arkadaşlarımız olması önemli…

Senarist Nuran Evren Şit ile Zeytin Ağacı’nın Derinliklerine Yolculuk

“Sevmek, içini açmaktır” demiş Oruç Aruoba… Zeytin Ağacı’ndaki kadınların ilişkisinde özellikle hep bir açılım görüyoruz. Sevginin dönüştürücü gücünün her şeyi iyileştireceğine inanıyor musunuz?

Çok severim ruhu şad olsun, yazdıklarıyla beni de dönüştürmüştür Oruç Aruoba. Her şeyin iyileşeceğine inanmak, havada kalacak bir bakış açısı olur sanki. Bir kere iyileşmenin ne olduğunu var sayıyoruz biz? Bir hastalığın semptomlarının geçmesi iyileşme midir mesela? Ya da depresyonda olan birinin, ilaç kullanarak kendisini daha iyi hissetmesi, iyileşme midir? İyi olma hali, her an sağlanabilir mi? Sağlanmalı mı? Bazı konularda kendimizi geliştirmemiz için, bazı zorluklara kendimizi bilinçdışı olarak soktuğumuzu biliyoruz artık. Yani devamlı bir pozitif olma hali dünya gezegeni için gerçekçi bir beklenti değil. Bugünlerde küçük Narin’i konuşuyoruz ve “iyi olma”yı kendimize hak bile görmüyoruz belki. Sevginin iyileştirici gücü her şeyi de iyileştiremez. Yani Narin ve kayıp diğer kız çocukları, Gazze’de olanlar, hayvanlara yapılan eziyetler, dünyanın o korkunç ve acımasız yüzü, şiddet dinamikleri, sevginin gücüyle bugüne kadar iyileşemedi. Bundan sonra da beklentim ancak kendi içimizde, kendi küçük çevremizde sevgi ve saygıyı hakkıyla yaşatıp, başkalarının sınırlarını doğru algılayarak vicdanımıza yaslanan hayatlar yaşamaya gayret etmek yönünde. Dünyanın sahipleri değiliz ama olup biten her şeyde sorumluluğumuz var. “Herkes her şeyden sorumludur” diyen Dostoyevski’ye katılıyorum.

Zeytin Ağacı güçlü oyuncu kadrosu ile dikkat çekiyor. Bu kadro nasıl bir araya geldi?

Kadronun oluşmasında öncelikle projeyi Tuba Büyüküstün ile buluşturan yapımcımız Onur Güvenatam’ın vizyonu var. Sonrasında diğer oyuncuların seçimi için aylar süren bir çalışma yapan yönetmenimiz Burcu Alptekin’in titizliği ve Netflix ekibinin de desteğiyle her biri birbirinden kıymetli inanılmaz bir oyuncu kadrosu oluştu. Tuba, Boncuk ve Seda’yı kamera testinde yan yana gördüğümüzde hepimiz için resim tamamlanmıştı. Murat Boz, Serkan Altunorak, Rıza Kocaoğlu, Umut Kurt ve Fırat Tanış, sadece yetenekleriyle değil, bu projenin 3 kadın arkadaşın yolculuğu üzerine olduğu kabulüyle projenin içinde olarak aslında piyasada çok alışık olmadığımız bir duruş ve destek sergilediler. Her birinin senaryonun çok üzerine çıkan performansları ve katkıları var. Var olsunlar…

İlk sezon ve ikinci sezon arasındaki hem oyuncular açısından hem de teknik olarak neler değişti?

İkinci sezonda dizinin derdi, dünyası ve ritmi oturduğu için herkes daha rahat adapte oldu sanırım. Senaryo da aradan geçen 2 yılın etkisiyle biraz daha pişti. İkinci sezonun beş bölümü için yeni bir yönetmen katıldı aramıza. Erdem Tepegöz, kendisi bir Zeytin Ağacı izleyicisi olduğunu söyleyerek önce hepimizi onurlandırdı ve bu dünyaya ne katabilirse katmak niyetiyle projeye katıldı. İlk sezonu çeken ve dünyasını kuran kıymetlim, dostum Burcu Alptekin’in yanı sıra, Erdem’in katkısı da projeyi zenginleştirdi. 2. sezon Ahmet Bayer görüntü yönetmeni olarak katıldı. Yapım Tasarımı Sıla Karakaya ve ekibi gerçekleştirdi. 2. sezon renkler, müzikler, kostümler biraz daha Ege-Akdeniz tonlarına taşındı.

Senarist Nuran Evren Şit ile Zeytin Ağacı’nın Derinliklerine Yolculuk

Anne-kız ilişkisinin kadınların neredeyse tüm hayatına olumlu ya da olumsuz etkileri olabiliyor. Siz bu diziyle birlikte farkındalık yaşadınız mı? Ya da iyileştirdiğiniz durumlar oldu mu?

Bu diziden çok önceden beri annemle ilişkimde her gün yeni bir farkındalık yaşıyorum zaten. Annem çok renkli bir karakterdir, yazma ve filmcilik genlerim anne tarafımdan zaten. Büyük dayımız Işık Toraman Yeşilçam’da önemli bir yapımcıydı, annemin de basılmış hikayeleri var.☺ Her anne evlat ilişkisinin kendine has biricik dinamikleri var. Etkisi ömürle sınırlı kalmayan dinamikler bunlar. Ben 44 yaşındayım annem 69. Onun hayat tecrübesine, bilgisine, hislerine, düşüncelerine saygım var. Benden önce geldi bu dünyaya, o benim ebeveynim. Burada onun da benim de kendi yerimizi bilmemiz, bulmamız çok önemli. Ben ona ebeveynlik taslayamam, o da benim yetişkin olduğumu ve kendi yoluma gittiğimi kabullenerek beni desteklemeye devam eder. Bunları başarabildiğimizde ilişkimiz dengeye gelir. Yurt dışında yaşadığım için anneme olan özlemim ayrı ama hâlâ Ankara’ya onun yanına gittiğimde evin küçük kızı olurum. Ben çalışırken annemin kapıyı tıklayıp bir tas çorba getirmesinin keyfini hiçbir şeye değişmem.

Duyguyu seyirciye geçirme konusunda her bir oyuncunun karakterle kurduğu ilişki gerçekten çok güçlü. Oyuncuların senaryoyu okuduktan sonra dönüşleri nasıl oldu?

Senaryoları neredeyse hiç değişiklik talep etmeden hayata geçirdiler. Ezber yapmalarının çok kolay olduğunu, karakterlerle çok kolay bağ kurduklarını ifade ettiler genel olarak. Hatta ben onlarla vakit geçirdikçe ya da onları çekilmiş sahnelerde izledikçe, ben de onlara uyumlanarak yazmaya başladım. 2. sezon “Ada şimdi burada ne der?”, “Leyla buna ne tepki verir?” gibi sorularım olmadı mesela yazarken, ben durumları yarattığımda, onların replikleri otomatikman satırlara döküldü. Bu çok keyifli bir süreç bir yazar için. Yazar, yönetmen ve oyuncu paslaşabildiği zaman, ortaya çıkan iş, kağıt üzerinde tasarlanmış bir işten çok daha duygulu, renkli ve sofistike olabiliyor. Bir senaryo yazarı için buna alan açmak, önerileri duymak, pas atılan yerlerde, oyuncudan ya da yönetmenden aldığı pası, sürdürebilmek çok kıymetli sonuçlar veriyor.

Zeytin Ağacı kadınların dayanışmasını, güçlü arkadaşlık ilişkilerinin ne kadar iyileştirici olduğunu gösteriyor. Ekip olarak bu ortak duyguyu hissettiniz mi?

Evet hissettik bence. Burcu zaten benim 10 yıldan fazla zamandır yakın arkadaşım. İkimizin de üyesi olduğumuz arkadaş gurubumuz, bu projenin ana ilham kaynağı. Dolayısıyla Burcu ve ben ne anlatmak istediğimiz konusunda konuşmadan anlaştık. Sonra senaryo konuşmak üzere Tuba’nın evine gittiğimizde, aslında çok yakın dünyalarda olduğumuzu fark ettik. Tuba’nın kütüphanesiyle benim ki hemen hemen aynıydı. Aynı okuldan mezunduk, kısa bir süre sonra sohbete kahkahalar eşlik etmeye başladı. Hatta Burcu bir süre sonra hortumu açıp bahçeyi sulamaya başladı, o zaman hissettim, bu samimiyet bizim projemizin her köşesine sinecekti. Sonra Seda ve Boncuk projeye dahil olduğunda hemen kendi aralarında mesaj grubu oluşturup, Ada, Sevgi ve Leyla’dan hallice bir muhabbete girdiler. Hani bazı setlerde oyuncular karavanlarından çıkmaz, birbirleriyle resmi ilişkiler sürdürüp evlerine çekilirler. Bizimkileri ayırmak ne mümkün, Ayvalık’ta çekim günleri dışında da ayrılamayan bir kadro haline geldi ekip. Set dışında da çok keyifli zaman geçirip, bu enerjiyi kamera önüne taşıdılar.

Senarist Nuran Evren Şit ile Zeytin Ağacı’nın Derinliklerine Yolculuk

Zeytin Ağacı çekimleri Ayvalık’ta gerçekleşti. Ayvalık’ın tarihi ve kültürel dokusu, taş evler, o evlere uygun eşyalar çok güzel. Mekânla kurduğumuz ilişkide hayattaki seçimlerimiz de kendini gösteriyor değil mi?

Evet kesinlikle katılıyorum. Bu anlamda Sevgi’nin evi, dizide önemli bir dönüşümü de simgeledi. Modern şehir hayatından, korumalı, asansörlü plaza dairelerinden, Ayvalık’ta ahşap panjurlu bahçeli bir eve geçtiler. Bu onların değişim hikayesinin de bir sembolü oldu. Eski eşyaları boyadılar, bahçe bakımsızdı ama içinde bir nar ağacı vardı ve bu o bahçeyi sevmesine yetti Sevgi’nin. Ya da 2. sezon Ada’nın kendi evi olduğunda, Selim’le yaşadığı evden ne kadar farklı bir evde yaşadığını gördük. Sanat ekibimiz ve yönetmenlerimiz bu mekânları titizlikle tasarladılar.

Sizin de bir süredir Hollanda’da yaşadığınızı biliyoruz. Zeytin Ağacı’nın senaryosunu yazarken uzak bir yerde olmanın yazma sürecinize nasıl bir etkisi oldu?

Hollanda’da İstanbul’a kıyasla çok daha sakin bir hayatım ve yazmaya daha çok vakit ayırmama elverişli bir hava var. O yüzden yazma sürecim daha akıcı oldu diyebilirim. Doğup yaşadığım ülkeye, topluma, alışkanlıklara, güzelliklerine ve zaaflarına daha geniş bir farkındalıkla bakmama yardımcı olmuş olabilir. Bir negatif etkisi ise arkadaşlarımı özlemem ve onların gündemlerinden uzak kalmam oldu.

Yaşamın içerisinde nelerden ilham alırsınız? Yazarken size kendinizi iyi hissettiren şeyler neler?

Yazmak işin eyleme dökülmüş olan küçük bir kısmı, ama yazacakların bir haznede birikmesi tüm yaşama yayılan bir süreç. Hayatın içinde her şey ve herkes ilham kaynağı. “Neyi anlatmayı seçiyorum ve bunu niye anlatmak istiyorum?” sorularının cevabı ise çok kişisel olabiliyor. Ortaya çıkan eser, yazarın o ilhamı işleme biçimi oluyor.

Yazarken, müzik, mumlarım, çaylarım, çiçeklerim gibi masa ritüellerim var. Ve masam mutlaka cam kenarında olmalı. Mümkünse gökyüzü görmeliyim. Ama yazarken iyi hissetmek kısmı biraz karmaşık. Yazarken iyi hissetmesem de olur ama yazdıklarımı okurken iyi hissedeyim mümkünse… En iyi hissettiğim an ise, sete gidecek olan son versiyonu bitirdiğim an. Çünkü bıraksanız sonsuza kadar revize edebilirim, bir yerde durmam gerektiğini öğrettiği için sinemacılığı seviyorum. Roman yazarı olsaydım herhalde 10 yılda bir roman çıkarabilirdim, zira ilk romanımı 10 yıldır yazıyorum☺

Yeni yolculukta Zeytin Ağacı izleyicilerini neler bekliyor?

3. sezonda Zeytin Ağacı izleyicilerini neler beklediğini henüz yazma sürecini tamamlamadığım için ben de bilemiyorum. Niyetim ilk günkü ile aynı, “Hepimize iyi gelsin, nefes versin…”

{33006}

Aydan Öksüz
Aydan Öksüz Tüm Yazıları