Mutfaklarımızın Baş Köşesinde Yer Alan Kahvenin Hikâyesi
Yazı Boyutu:
Geçmişten bugüne mutfaklarımızda baş köşede yer alan kahvenin hikâyesini ve kahve üretimine bir sanat gibi yaklaşarak ustalık, bilgi, tecrübe ve birikimini nesilden nesile aktaran Kurukahveci Mehmet Efendi’yi mercek altına aldık.
Dünyanın birçok noktasındaki insanların ve kültürlerin vazgeçilmez içeceği olan kahve, geçmişten bugüne herkes için ortak damak tadı oluşturuyor. Bir fincanda dakikalar içinde içtiğimiz kahvenin anlam ve değeri ise aslında sandığımızdan çok büyük ve değerli. 10. yüzyılda, Habeşistan’da şimdiki ismi Etiyopya’da keşfedilen kahve, gelenek ve sosyal davranışları sergileyen bir içecek.
Peki geçmişten bugüne mutfaklarımızda baş köşede yer alan kahvenin ve onu 150 yıldır en kaliteli bir şekilde fincanlarımıza taşıyan Kurukahveci Mehmet Efendi markasının hikâyesini biliyor musunuz? Hadi gelin hep birlikte toplumların davranışlarını yansıtan kahveyi ve Kurukahveci Mehmet Efendi’yi birlikte keşfedelim..
Beyaz Renkli Çiçeği ve Kırmızı Meyvesi ile Kahvenin Kısa Tarihi
Yasemin gibi kokan beyaz renkli çiçeği, kiraza benzeyen kırmızı meyvesi ile kahve bitkisi 10. yüzyılda Habeşistan’da şimdiki ismi Etiyopya’da keşfedildi. O dönemde, meyveleri kaynatıldıktan sonra suyu içilmek suretiyle tıbbi amaçlı kullanılıyordu ve ‘sihirli meyve’ olarak adlandırılıyordu. Kahve bitkisinin ünü yayılınca yüzyıllar boyu sürecek yolculuğu da başladı.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 16. yüzyılda, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen’de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul’a getirdi. Böylece kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini aldı ve büyük ilgi gördü. Saray görevleri arasına ‘kahvecibaşı’ adında bir de rütbe eklendi. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahvecibaşı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlandı.
Saraydan konaklara ardından evlere giren kahve, İstanbul halkının kısa sürede tutkunu olduğu bir lezzet haline geldi. Satın alınan çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulup, dibeklerde dövüldükten sonra cezvelerde pişiriliyordu.
Kahvenin ünü sarayı, konakları ve evleri de aştı. İlk kahvehaneler 1554’te Taht-ul Kale’de açıldı. Kaleiçi anlamına gelen bu bölge bugün Tahtakale olarak bilinmektedir. Buradaki Tahmis Sokağı da adını kurukahve anlamına gelen ‘tahmis’ten aldı. Kahve ve kahvehane kültürü hızla, sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçası oldu. Öncelikle dönemin okur yazar kesimi ardından bütün halk kahvehanelerde toplanmaya başladı. Kısa zamanda sayıları 55’e yükselen ve genellikle manzaralı yerlere kurulan kahvehanelerde; günün her saati kitap ve güzel yazılar okunur, tavla ya da satranç oynanır, şiir ve edebiyat sohbetleri yapılırdı. Karagöz, ortaoyunu gibi ulusal oyunların ilk önce oynandığı yerler de bu kahvehaneler oldu. İstanbulluların kahveye olan tutkuları ise yüzyıllar boyunca hiç değişmedi.
İtalyan yazar Edmondo de Amicis de 18. yüzyıl sonlarındaki bir yazısında bu tutkuya şöyle yer vermiştir: ‘Galata Kulesi’nin ve Bayezid Kulesi’nin tepelerinde kahve vardır, vapurlarda kahve vardır, mezarlık içinde kahve vardır, resmi dairelerde ve hamamlarda kahve vardır, çarşı içinde kahve vardır. İnsan, İstanbul’un neresinde bulunursa bulunsun, etrafına hiç bakmadan sadece bir bağırması yeterlidir: ’Kahveci’… Üç dakika sonra, önünüzde bir kahve tütmeye başlar.’
{774349}
150 Yıldır Değişmeyen Kalite: Kurukahveci Mehmet Efendi
Kahve kültürünü tüm dünyaya aktaran Kurukahveci Mehmet Efendi, 1871 yılından bu yana, kahve üretimine bir sanat gibi yaklaşarak, bu zanaatı beraberindeki ustalık, bilgi, tecrübe ve inceliklerle babadan oğula, ustadan çırağa aktarmaya devam ediyor. Türklerin dünyaya armağan ettiği Türk kahvesini, gelecek nesillerle buluşturma bilincini taşıyan firma, kahveseverlere her yudumda aynı kalite ve keyfi ulaştırmayı amaçlıyor.
Türk kahvesi, 19. yüzyıl sonlarına kadar çiğ çekirdek olarak satılıyor ve evlerdeki kahve tavalarında kavrulduktan, el değirmeninde çekildikten sonra pişirilip içiliyordu. Süleymaniye Medresesi’nde eğitim gördükten sonra, babasının baharat ve çiğ kahve satan dükkânında çalışmaya başlayan Mehmet Efendi, 1871 yılında işin başına geçti ve o zamana kadar çiğ çekirdek olarak sattıkları kahveyi, ‘kavrulmuş’, ‘öğütülmüş’ ve ‘paketlenmiş’ olarak tüketime hazır şekilde İstanbullulara sundu. Böylece İstanbul Tahmis Sokağı’nda taze kavrulmuş, mis gibi kahvenin kokusu çevreye yayılırken, Mehmet Efendi bu yenilik ve sağladığı kolaylıkla kısa sürede tanınarak, ‘Kurukahveci Mehmet Efendi’ diye anılmaya başladı. 1931 yılında vefat eden Mehmet Efendi’nin ardından oğulları Hasan Selahattin, Hulusi Mehmet ve Ahmet Rıza Beyler baba mesleğini sürdürdüler. Aile 1934 yılında ‘Kurukahveci’ soyadını aldı. Mehmet Efendi’nin vefatından sonra kardeşlerin en büyüğü Hasan Selahattin (1897–1944) aile şirketinin yönetimini üstlendi. Ortanca kardeş Hulusi Mehmet Bey (1904–1934) gerek üretimde gerekse pazarlamada yeniliklere öncülük etti. İstanbul Tahmis Sokağı’ndaki dükkânın yerine, dönemin ünlü mimarı Zühtü Başar’a günümüzde de kullanılmakta olan art deco tarzında bir bina inşa ettirdi. Ayrıca 1933 yılında, dönemin usta grafik sanatçısı İhap Hulusi Görey’e halen markanın yüzü olan ‘Kahve İçen İnsan’ logosunu tasarlattı.
Hulusi Bey’in genç yaşta hayata veda etmesi, Hasan Bey’in de rahatsızlanmasının ardından yönetimi yurtdışında eğitim görmüş olan en küçük kardeş Ahmet Rıza Kurukahveci devraldı. Ahmet Bey’in dünyadaki gelişmeleri yakından takip ediyor olması, onu firmayı çağdaşlaştırma yönünde adımlar atmaya yöneltti. Bu dönemde kahve, parşömenli kâğıt paketlere konularak şehir içindeki bakkallara otomobil ile dağıtılmaya başlandı. Böylece Türkiye’de bir ilk daha gerçekleştirilmiş oldu. Ayrıca o yıllarda büyük yenilik olarak tanımlanan afiş ve takvim çalışmaları ile firmanın reklamları yaygınlaştırıldı. Yurdun en ücra köşelerine bile kahve dağıtımı yapıldı. Önce Galatasaray’da daha sonra Kadıköy’de bir şube açıldı. Galatasaray şubesi ise 1980 yılında kapandı.
Firma, Türkiye’de 1942–1944, 1955–1958 ve 1977–1982 yılları arasında yaşanan üç büyük kahve darlığı dönemlerini Ahmet Bey’in yönetiminde çay, sahlep, kakao ve kuruyemiş satarak atlatmayı başardı. Ahmet Bey’in 1985 yılındaki vefatından sonra, Mehmet Efendi’nin üçüncü kuşak torunları Mehmet Kurukahveci ve kardeşi Hulusi Kurukahveci yönetimi devraldılar, günümüzde de üçüncü ve dördüncü kuşak yöneticiler aile şirketinde birlikte çalışıyorlar.
1990’lı yılların başından itibaren kaydedilen hızlı gelişime ayak uydurabilmek için, kahve üretimini Tahtakale’nin daracık sokaklarının dışına taşımaya karar verildi. Dudullu’da Mimar Haydar Karabey imzalı en son teknoloji bir kahve kavurma, öğütme ve lojistik tesisi kuruldu. Yeni folyo ambalaj malzemeleri kahvenin daha uzun süre taze kalmasını sağlayarak kahvenin gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında dağıtımını kolaylaştırdı. 1992 yılında ilk ihracatlar gerçekleşmeye başladı.
Firma takip eden yıllarda ürün portföyünü de genişletti; folyo, teneke ve tek içimlik ambalajlarla sunduğu Türk kahvesinin yanı sıra yeni nesil kahveseverlerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için filtre ve espresso tarzı kahveler üretmeye başladı.
Bugün 60’a yakın ülkeye kahve ihracatı yapan firma, geleneksel üretimin modern teknolojiyle, tecrübenin ise yenilikçilik ve kaliteyle birleştiği, 150 yıllık başarı hikâyesini devam ettiriyor. Kurukahveci Mehmet Efendi, hızla geçen zamanda, hayatı yaşanmaya değer kılan anların tadına varmak isteyenler için hazırladığı, kalitesi hiç değişmeyen, nefis kahvesiyle genç, yaşlı herkese vazgeçilmez bir keyif sunuyor. Mutluluk, muhabbet, paylaşım, samimiyet ve 150 yıllık hatırla…
Kaliteden asla ödün vermeyerek 150 yıldır varlığını sürdüren aile şirketinin başarıyla sürdürdüğü en önemli görev ise büyük bir gururla başlattığı ‘kültür elçiliği’ oldu. Kurukahveci Mehmet Efendi; yıllardır yurtiçi ve yurtdışındaki çeşitli fuarlarda, festivallerde katılımcı ve konuklara Türk kahvesi sunarak yaptığı elçilik görevini, günümüzde de sürdürüyor.
Dünyanın birçok noktasında etkinliğe katılan Kurukahveci Mehmet Efendi, Türk kahvesinin tarihçesinin ve kültürümüzdeki yerini anlatarak bu kültürü herkese aktarıyor.
Bunları Biliyor muydunuz?
-
Kurukahveci Mehmet Efendi, Türk kahvesini kavrulmuş, öğütülmüş ve paketlenmiş olarak tüketime hazır şekilde sunan ilk şirket.
-
Kurukahveci Mehmet Efendi’nin kurulduğu, günümüzde de merkezinin yer aldığı İstanbul’daki Tahmis (Kurukahve) Sokağı, dünyanın ilk kahve sokağı olma özelliğini taşıyor.
-
Şirketin 1950’li yıllara ait, emektar ve halen kullanılan değirmenlerinden biri, eski bir savaş topunun gövdesinden imal edilmiş.
-
Türk kahvesi, dünyanın en eski kahve pişirme yöntemiyle hazırlanır. Yumuşak ve kadifemsi köpüğü, tadını damakta en uzun süre devam ettiren kahve türü olmasını sağlar.
-
Kurukahveci Mehmet Efendi, bugün beş kıtada 60’a yakın ülkeye ihracat yapıyor. Viyana’nın tarihi Café Landtmann pastanesinin kahve mönüsünde Türk kahvesi “Mehmet Efendi” adıyla yer alıyor.
{773449}
OGGUSTO Öneriyor…
Kurukahveci Mehmet Efendi’nin hikâyesini daha derinden incelemek ve öğrenmek için bir önerimiz var. Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları’nın 150 Yılı kitabı, ilk kez yayımlanan tarihi belge ve fotoğraflar eşliğinde Türkiye’nin en ünlü kahve markasının ilginç hikâyesine şahitlik ediyor.
* Bu içerik Kurukahveci Mehmet Efendi sponsorluğunda hazırlanmıştır.