Yazar Sohbetleri: Pia

Yazı Boyutu:
Raflarda oldukça yakın bir zaman önce yerini alan bir solukta okuduğum ‘’Kimsesiz Kız Çoçuğu’’ isimli kitap hakkında yazarı Pia ile bir sohbet gerçekleştirdik.
Pia’nın hikayesi, hüzün ve umut arasında bir denge kuruyor. Sizi bu dengeyi kurmaya iten şey neydi?
Robert Louis Stevenson’un bir sözü var: “Umutla yolculuk etmek, gidilecek yere varmaktan çok daha güzeldir” diye. Hayat bir deneyimler bütünü yolculuğu, bu yolculukta ölümle yüzleşmeden evvel insan seçmek ve seçtiği şeyin de bedelini er ya da geç ödemekle mükellef. Bizler hür irade gezegeninde yaşıyoruz, bu dünyaya gelmezden evvel yaptığımız ilk seçim de gelişimimize en uygun dersleri alabileceğimiz aile ortamı. Orada serpilirken hayat yolculuğunun ilk yıllarını ya neşe ya da çeşitli zorluklarla göğüsleyip, bir karakter ve genel geçer bir dünya algısı benimsiyoruz. 7 yaşla birlikte çocukluk ve masumiyet dönemi bitip, seçtiğin ve ya yenildiğin ya da yendiğin bir er meydanına adım atıyorsun. İşte bu hayat denen yolculuğun özü, o yolu umutla yürümek maceranın kendisinin güçlüklerine göğüs germek için esas olması sebebiyle ben öykünün bütününde bir denge unsuru olarak umuda tutundum.
Gümüşsuyu ve Kınalıada’nın etkisi, Pia’nın hatıralarında nasıl bir iz bırakmış?
Türk edebiyatının kıymetli ustaları’ndan, Büyükada’da yaşamış Melih Cevdet Anday’ın adaları anlatan bir şiiriyle yanıt vermek istiyorum:
“Ada vapuru yandan çarklı,
Bayraklar donanmış cafcaflı,
Ada vapuru yandan çarklı,
Bayraklar donanmış cafcaflı,
Simitçi, kahveci, gazozcu,
Şinanay da yavrum”
Ada yaşantısı, etrafının sularla çevrili olmasından ötürü sanırım daha korunaklı, daha hafif ve her türden acının, bir şekilde sağaltılıp, neşeye teslim olduğu ayrıcalıklı bir hayat şekli… Pia’nın küçüklüğündeki sıkıntılar, Kınalıada’dan bindiği önce Eminönü’ne uğrayan ve oradan da Kabataş İskelesi’nde seyrine son veren ada vapurunda, o küçücük hayatında her ne olumsuzluk tezahür ederse etsin bu iki farklı kara parçasının arasındaki gizli uyum, efsun ve yardımlaşma sayesinde umuda yol kulaç atan bir şekilde seyrediyor. İbni Haldun’un dediği gibi “Coğrafya kaderdir”
Renkli anılar mı, karanlık hatıralar mı, hangisi Pia’nın hayatını daha çok şekillendirdi?
Karantina: Mahşerin Dört Atlısı’nın Hikayesi’nde: “Unutma, karanlık olmadan aydınlık bir hiçtir” diyordu. Dualite gezegeninde yaşıyoruz, acıyı bilmeksizin olgunlaşmak ve büyümek, seçim yapmaksızın kaderini külli iradeye tamamen teslim etmek ve neşe ile gülümsemeyi bilmeksizin ölmek mümkün değil. Pia bunların tamamının bir toplamı olan, ruhu yaralı bereli ama umut sahibi bir kadın.
Bu hikayeyi kaleme alırken, hangi bireysel deneyimlerinizden ilham aldınız?
Ne sadece kendi çocukluğumu anlatacak kadar yavan ne de tüm kız çocuklarını kapsayacak kadar kucağını sonsuzluğa açan bir öykü tasarladım diyebilirim. Hayal gücümü ve zamanında bir kısım kendi yaşadıklarımı da harmanlayıp, üzerinde yaşadığımız bu güzelim topraklarda kız çocukları ve kadınların en küçük yaşlarından itibaren nasıl görmezden gelindiklerini, varlıklarının kök aileleri tarafından bile içselleştirilmediğini ve öz değerlerini, yaşam amaçlarını bulmaksızın paldır küldür serpilmek zorunda kalıp, bir anlamda nasıl kol ve kanatlarının kırıldığını anlatmaya gayret ettim. Merak edenler için uygun dille ifade edeyim; ben de o kız çocuklarından birisiyim.
“Kimsesiz” kelimesinin kitapta taşıdığı derin anlamı bizimle paylaşır mısınız?
Kimsesizlik anne baba sahibi olmak ya da olmamakla alakalı değildir. Kimsesizlik, anlaşılmamak, tam olarak sevilmemek, hiç bir zaman kişisel ya da sosyal alanında tam bir kabulleniş, sahiplenilme ya da koruma görmemek, şefkati kendi kendine vermeye çalışırken berbat bir şekilde köşeli, sert, korkudan delik deşik olmak ama aynı zamanda yaralarının kabuğundan zırh yapmak, tüm acısını da o zırhın ardına saklanmış bir ruh olarak tek başına büyümek yola devam etmek, ummak ve belki de en tatsızı, hiçbir zaman gerçekten yaşayamamak hep bir gün yaşayacağını ummak demektir.
{85188}