Türk Moda Tasarımcıları: Arzu Kaprol

Kullandığı renklerle, materyallerle ve diğer ince detaylarla sıradanlıktan uzaklaşan Arzu Kaprol ile tasarımlarını ve moda dünyasını konuşuyoruz.

1995 yılında katıldığı tasarım yarışmasından birincilik ödülüyle ayrılmasıyla adını duymaya başladığımız Arzu Kaprol, bugün Türk modasına imzasını atmayı başarmış isimlerden bir tanesi. Her tasarımında kendinden emin hatlar ve lirik duruşu ise koleksiyonlarında ilk gördüklerimizden. Kullandığı renk paletlerinden dokulara her detayda kendi imzasını benimsetmeyi başaran tasarımcı Arzu Kaprol ile bir araya geldik onu bugüne getiren yolculuğunu ve tasarımlarını konuştuk.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Mimar Sinan Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı bölümünü bitirdikten sonra, 1994-95 yılları arasında Paris Amerikan Akademisi’nde couture eğitimi aldım. 21 yaşında, Beymen Academia’nın “Yılın Avant-Garde Tasarımcısı” ödülünü kazanarak moda dünyasına hızlı bir giriş yaptım. Aynı yıl kendi adımı taşıyan markamı kurdum ve 2007 yılında ilk mağazamı açtım. 2002-2012 yılları arasında, Beymen Grubu’nun Network ve QUE markalarının kadın koleksiyonlarının tasarım direktörlüğü görevini üstlendim. Bu dönemde edindiğim tecrübe ve bilgi birikimi, tasarımlarına farklı bir bakış açısı kazandırdı. Bugün ise moda tasarımının yanı sıra, giyilebilir teknolojiler alanında da birçok proje geliştirmeye devam ediyorum. Yaşamda kendime biçtiğim rol, bedenimizi dolayısıyla bu yaşamdaki varoluşumuzu saran giysilerle daha anlamlı bir ilişki kurmak üzerine emek vermek.

Markanızın kuruluşu hikâyenizin hangi noktasına denk geliyor?

Beymen Academia Ödülü’nden kazandığım para ile ilk atölyemi açarak aslında hayallerimin ilk adımını atmış oldum. Çok kısa bir özet söylemem gerekirse; markamın kuruluşunun hikâyesi, tutku, cesaret ve sıkı çalışma ile her şeyin mümkün olduğunun bir göstergesi sanırım. Markamı kurarak, kendi vizyonumu ve tarzımı özgürce ifade edebileceğim bir platform yaratmak istedim. Amacım, sadece giysiler tasarlamak değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı sunmak ve kadınların kendilerini özgüvenli ve güzel hissetmelerini sağlamaktı.

Markanızı birkaç kelime ile ifade etmenizi istesek…

Feminen, zarif, cesur, yenilikçi, ilham verici, özgün, zamansız, sürdürülebilir ve güçlü hissettiren.

Tasarım yapmayı başka bir ‘şey’e benzetseydiniz bu ne olurdu?

Tasarım yapmayı tek bir şeye benzetmek zor. Çünkü bu süreç, farklı disiplinlerden ve duygulardan beslenen, çok yönlü bir yaratıcı serüven. Ancak illa farklı bir sürece benzetmek isteseydim sanırım bu çok ilham aldığım mimari dünya olurdu. Moda tasarımı da Bir mimarın bir binayı tasarlaması gibi; bir bütünlük ve işlevsellik taşıyor. Her parçayı özenle tasarlayarak ve detaylara dikkat ederek hem estetik açıdan güzel hem de rahat ve kullanışlı giysiler yaratmaya çalışıyorum. İnsan bedenini çevreleyen alanları katmanlar olarak görürsek, giysi 1. katman, mobilyalar 2. katman, bina ise 3. katman. Bunların birbiriyle ilişkisi bizim yaşamımıza aldığımız yaŞam alanlarını oluşturuyor.

Koleksiyon yaratım sürecinde nelerden besleniyorsunuz?

Koleksiyon yaratım sürecim, çok yönlü ve ilham kaynağı açısından zengin bir süreç. Farklı disiplinlerden, deneyimlerden ve duygulardan beslenerek özgün ve ilham verici tasarımlar ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Ancak yaşamın kendisi, doğa ve dinamikleri tasarım ilhamının kendisini oluşturuyor.

Koleksiyonunuzu oluştururken izlediğiniz kriterler ve bağlı kaldığınız prensipler var mı?

Koleksiyonlarımı oluştururken, tek bir kriteri ön plana çıkarıyorum diyemem. Ancak her kadının ruhuna hitap edecek bir bütünlük yaratmak benim için büyük bir önem taşıyor. Tasarımlarımı giyen kadının kendini iyi, güçlü, özgün ve güzel hissettirmesi her daim amacım. Bunun yanı sıra sürdürülebilirlik, benim için sadece bir üretim şekli değil, bir yaşam felsefesi. Çevreye duyarlı bir üretim süreci benim için olmazsa olmaz.

Tasarımlarım, sadece giysiler değil, aynı zamanda birer hikâye ve duygu anlatımı. Her koleksiyonumda, belirli bir temadan ilham alarak ve bu temayı tasarımlarıma yansıtarak, kullanıcıya bir duygu yaşatmaya çalışıyorum. Koleksiyonlarımda, her kadının kendi güzelliğini ve tarzını keşfetmesine yardımcı olacak bir şeyler bulacağına inanıyorum.

Kullanmayı en çok sevdiğiniz malzemeler ve renkler neler?

Koleksiyonlarımı oluştururken, farklı malzemeleri ve renkleri bir araya getirmeyi seviyorum. Her bir malzemenin ve rengin kendine özgü bir dokusu ve hissi olduğunu düşünüyorum ve bu farklı dokuları ve hisleri tasarımlarımda kullanarak özgün ve ilham verici tasarımlar ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Her ne kadar koleksiyonlarımda kullandığım malzemeler ve renkler, her koleksiyonun temasına ve ilham kaynağına göre değişiklik gösterse de Anadolu’nun bereketli topraklarında yaratılan doğal ve sürdürülebilir materyalleri tercih etmeye çalışıyorum. Özellikle kalbimde yer olan kumaşlar ipek, deri, pamuk ve yün diyebilirim. Tamamen Anadolu’da üretilmiş malzemeler ile çalışıyor ve üretilen her bir ürünün bu topraklarda var olmaya devam etmesi için emek veriyorum. Aynı şekilde bu coğrafya da biriken zanaat kültürünü de geleceğe taşımak, yine mesleki olarak bir sorumluluk diye görüyor ve geleceğin giyim kültürel kodlarını oluşturmak üzerine de çalışıyorum.

‘Trend’ kavramı sizin için ne anlam ifade ediyor?

Trend kavramı, benim için sadece geçici bir heyecandan öte, bir ilham kaynağı ve değişimin öncüsü anlamına geliyor. Trendleri takip etmek, moda dünyasındaki yenilikleri ve farklı bakış açılarını keşfetmek için önemli bir araç ama esas olan zamanın ruhu. Bir konunun trend olması değil, zamanın ruhunu yansıtması benim ilgimi çekiyor.

Moda endüstrisinin aldığı bu yeni form hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu girdaba kapılmalı mı, yoksa çemberin dışında mı kalmalı?

Moda endüstrisinin hızla değişen vitrinleri ve stillerine dair görüşlerim karmaşık. Bir yandan, bu değişimin yaratıcılığı ve yeniliği teşvik eden bir yönü olduğunu düşünüyorum. Farklı bakış açıları ve tasarım anlayışlarının ortaya çıkması, modanın dinamizmini ve heyecanını besliyor.

Öte yandan, bu hızlı değişimin kullanıcılar üzerinde de bir baskı yarattığını göz ardı edemeyiz. Bu girdabın içine kapılıp kapılmamak ise, her tasarımcı ve markanın kendine özgü bir karar vermesi gereken bir konu.

Ben, sürdürülebilir ve etik bir moda anlayışının önemine inanıyorum. Tasarımlarımın zamansız ve ikonik bir çizgiye sahip olmasına özen gösteriyorum. Bu sayede, trendlerin geçici etkisinden etkilenmeden uzun yıllar boyunca keyifle kullanılabilecek tasarımları imza olarak bırakmak benim gizli hedefim. Ancak, bu durum yeni trendlere sırt çevirmek anlamına da gelmiyor. Moda dünyasındaki gelişmeleri takip ediyorum ve kendi tarzıma ve felsefeme uygun olan yenilikleri tasarımlarımda kullanmaktan mutluluk duyuyorum. Önemli olan, bu değişimin içsel bir motivasyondan kaynaklanması.

İdeal bir moda haftası kurgulasanız bu nasıl bir organizasyon olurdu?

Eğer ideal bir moda haftası kurgulasaydım, bu organizasyon sadece bir defile platformu olmanın ötesinde, moda ve sanatın buluştuğu, sürdürülebilirlik ve kapsayıcılığın öne çıktığı bir deneyim sunan bir etkinlik olurdu. Sergilenen tüm markaların Birleşmiş Milletler sürdürülebilirlik ilkelerine uygun olarak üretilmiş olması, tasarımın fayda prensibi üzerine kurulması gibi değerleri büyüttüğümüz bir moda haftası yapmak isterim.

OGGUSTO okurları markanıza ve koleksiyonlarınıza nereden ulaşabilir?

Öncelikle online sitemizden Türkiye hatta dünyanın her yerinden tasarımlarımıza ulaşabilirsiniz. İstanbul’da olanları ise Reasürans Pasajı veya Galataport mağazamızda ağırlamaktan mutluluk duyarız.