Modanın Tarihsel Evrimi: 19. Yüzyıl ve Değişen Silüetler
Yazı Boyutu:
Sürekli bir gelişme, değişme ve başa dönme döngüsünde olan modanın referans aldığı dönemlere yakından bakış. Beşinci durağımız, içinde barındırdığı farklı dönemlerle stil bakımından zengin 19. yüzyıl.
Moda, halihazırda popüler giyim stillerini işaret eder. Her zaman gelişir ve değişir ve başa döner. Modadaki her stil ve trend mutlak bir zamandan veya dönemden geri çağırılır. O yüzdendir ki bu evrimin tarihi hakkında fikir sahibi olmak bir hayli önemli ve kıymetlidir.
Bir insan hakkında fikir edinirken onun stilini de öğrenirsiniz. İnsanlık tarihini okurken de modanın tarihine göz atmak kaçınılmazdır.
Bu yazı serisinde modanın referans olarak kullandığı dönemlere yakından bakacağız. Keyifli okumalar…
Tanımlayıcı özelliklerini hakim monarkın yaşam şeklinden, sanat akımlarından ve sosyal sınıflardan alan stilleri ile 19. yüzyıl, farklı on yıllarındaki farklı silüetleri ile modada zenginleşmenin ve farklılaşmanın önemli izlerini taşıyor.
Erken 19. Yüzyıl: Krallık Modası ve Romantik Stiller
19. yüzyılın erken dönemindeki moda tasarımı, babası Kral III. George akli dengesini yitirip görevlerini yerine getiremeyecek duruma gelince tahta geçen vekili George’un İngilteresinden aldığı isimle, Krallık stili olarak anılır. Vekalet 1930’da kral olması ile son bulur.
1800’lerin başlarında kadınların kıyafetleri, göğsün hemen altından başlayarak drapeyle vücuda oturmadan dökülen yüksek bel görünümlü İmparatorluk elbiseleri ve klasik Antik Yunan çizgileri ile karakterize edilir. Jane Austin romanlarındaki karakterleri de bu şekilde giyinir.
Dönem, Lord Byron ve Sir Walter Scott gibi yazarların yeni romantik yazımından ilhamla şekillenen Romantik çağın habercisidir.
Krallık modası, Napolyon Bonaparte imparatorluğundaki Fransa’da da kendini gösterir. 1804’te Napolyon, Fransa’nın bir kez daha moda öncüsü olmasını arzular. İthal ettiği İngiliz kumaşlarını Fransız dantel işlemeciliği ile yükseltir ve kadınların sarayda aynı kıyafeti iki kez giymesini yasaklar. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Josephine, gününün stil ikonu ve trend belirleyicisidir.
İmparatorluk Silüeti
İmparatorluk stili, 1790’ların sonunda ortaya çıkan yüksek belli bir silüettir ve geçtiğimiz 200 yıl içinde kadın kıyafetlerinde sıklıkla yeniden tasarıma dahil edilmiş bir görünümdür. Dönemin en belirgin özelliği, Orta Çağlarda koyulan modanın katı ve kaba kurallarına bir çizgi çekmesidir ve bu 20. yüzyıla kadar bu şekilde devam eder.
19. yüzyılın başlarında İmparatorluk stili elbiselerde hafif, uçucu kumaşlar göğsün hemen altından başlayarak dökülür. Düşük dikdörtgen yaka açıklığı ve küçük, kısa, kabarık kollar alçak omuzlarda vurgulanır.
Kullanılan kumaşlardaki hafiflik ve renk tercihi olarak beyaz ve tonları, dönemin Antik Yunan silüetlerini çağrıştıran özellikleridir. Kış mevsiminde soğuktan korunmak için ise elbiselerde daha kalın kumaşlar tercih edilir.
Modayı yakından takip eden kadınların gardıroplarının vazgeçilmez parçası ise bolerodur. Bu kısa, beyaz ince kumaştan tasarlanan gömlek, elbisenin içine giyilir ve göğüs bölgesinin kapatılmasını sağlar. Günlük kullanımda bolero yaygınken, gece kıyafetlerinde göğüs dekoltesi esastır.
Napolyon Mısır’dan döndükten sonra beraberinde getirdiği doğu esintileri kadın kıyafetlerine de yansır. İmparatorluk stilinde artık elbiselerin etek uçlarında işlemeler vardır.
1808 ile birlikte küçük kolların yerini uzun kabartılar alır; Marie kolları da denilen bu görünümü yaratmak için kurdelelerden yardım alınır.
Gotik Stil
İngiltere ve Fransa savaştayken iki ülkenin stilleri de değişiklik gösterir. Kadınlar düşmanın ne giydiğinden bihaber olduğu için kendi stillerini yaratır.
1811 civarında İngiltere’de Gotik stilin izlerine rastlanır. Elbiseler saf Antik Yunan çizgilerinden uzaklaşmaya başlar; gövde form alırken omuzlar daha rahat hareket için genişler.
Elizabeth dönemini geri çağıran fırfırlar ve eteklerde işlemeler ile vatka, stilin en tanımlayıcı özellikleridir.
İngiltere’de bel hattı standart bel hizasına çekilirken Fransa’da halen yüksektir.
1815’te, savaşlar bittiğinde, İngiltere’nin Fransız modasının peşinden gitmeye başlamasıyla, bel hizası yeniden yükselir. Fransızlar ise İngiliz Gotik stilini kopyalar ve 1820’den sonra bel hizaları düşer ve bir kuşakla ortaya çıkarılır.
1825-1835: Romantik Dönem
Orta Çağların gotik etkisi ve yükselişi ve düşüşü ile sonunda kendine normal hizada yer bulan bel hattı ile İmparatorluk stilinin sönükleşmesi, yeni Romantik akımın kadınların moda radarına girmesini sağlar.
Gövdeler V-şeklini alacak şekilde daralır; kadınlar yeniden korse giymeye başlar.
Kollar genişler; büyük, balon şeklinde Gignot kollar yaratılır. Kabarıklık zaman içinde öyle büyür ki kumaşların çoğu zaman desteğe ihtiyacı olur. Bu üst kolda devasa boyuta ulaşan ve bilekte toplanan kollara ‘koyun budu’ denir.
Etekler, etek uçlarındaki fırfırlar, çiçek işlemeleri, İtalyan kabartmaları ve vatkalarla hacim kazanır.
Erken 19. Yüzyıl Modasının Tanımlayıcı Kıyafetleri ve Aksesuarları
Spencer Ceket
Erkekler tarafından kuyruklu ceketlerin üzerine güyülen kısa, bolero tipi ceketler kadın giyiminde de kendine bir yer bulur ve 20 sene boyunca popülerliğini korur. Hem iç hem dış mekanda giyilebilen ceket için ipek veya yünlü kumaşlar tercih edilir. Ceketler fitille veya saç örgüsü ile süslenir.
Redingot
Eteğin arasından dekoratif astar görünecek şekilde önü açık dikilen bu elbiseler, hem iç hem de dış mekanda giyilirdi. İç mekanda giyildiklerinde önleri açılarak içindeki elbisenin de sergilenmesine olanak tanınırdı. Dış mekan versiyonlarında tercih edilen malzemeler daha ağır ve renkler daha koyu olurdu. İsmini 18. yüzyılda riding coat olarak aldı ve önce Fransızca’ya ardından diğer dillere redingote olarak geçti.
Şallar
Kaşmir, kaliteli yün gibi malzemelerle ve kimi zaman Asya esintili desenlerle örülen şalların yanı sıra dönem boyunca kısa ve uzun pelerinler de çok sık kullanılan aksesuarlardandı.
Saçlar ve Şapkalar
Kraliyet dönemi saç stilleri genellikle yanlardan bırakılmış bukleler veya tepede yapılmış topuzlar olarak tanımlanabilir.
Fırfırlarla ve giderek büyüyen kurdelelerle dekore edilen yumuşak kepler ile ağır işlemeli Leghorn şapkalar öne çıkar.
Ayakkabılar
Genellikle düz veya alçak topuklu ayakkabılar, duruma göre kurdele veya çiçek işlemeleri ile süslenirdi. Yumuşak kumaşlardan yapıldıkları için günlük kullanım için idealdiler. Soğuk havalarda kısa botlar tercih edilirdi.
Çantalar
Önceleri kadınlar eşyalarını bellerine bağladıkları keselerde taşırken Kraliyet dönemi ile birlikte çantalar kullanılmaya başlanır. Çünkü yüksek belli zarif elbiseler bele bir cep bağlanmasını imkansız kılar. Dolayısıyla kadınlar, üstten büzülerek kapanan, retikül adı verilen, küçük işlemeli çantalar taşır.
1837-1890’lar: Modanın Viktoryen Dönemi
Dönemin aşırı resmi ve kurallı feminen idealine rağmen Viktoryen dönem modası abartılı, gösterişli görünümler yarattı. Sıkı korseler, devasa kasnaklı etekler ve fazlasıyla frapan tarlatanlar hakimiyet gösterdi.
Kıyafet stilleri ayrıcalıklılar tarafından belirlendi ve stil sahibi garmentler birer saygınlık işaretiydi. Takılıp çıkarılabilen yakalar ve manşetler sayesinde kadınlar görünümlerini farklılaştırarak onlara çok yönlülük kazandırabiliyordu. Ve tabii ki, varlıklı kadınların daha kaliteli kumaşlarda daha fazla işleme ile süslenmiş daha çok kıyafeti vardı.
Tarihi Arka Plan
1837-1890’lar arası olarak tarihe geçen Viktoryen Dönem adını, kadınların henüz çok az gücü ve fırsatı varken, en önemli ve etki sahibi monarklardan olan İngiliz Kraliçesi Victoria’dan (1819-1901) alıyor.
O günlerde kadınlar erkeklerin himayesindeydi; önce babaları veya koruyucuları, daha sonra eşleri. Genç bir kadından silik ve nazik olması, himayesi altında olduğu erkeğin sözünden çıkmaması beklenirdi.
Genç kızları eğitecek iş olanakları sınırlıydı; ancak dadı, ev hizmetkarı ve daha sonraları fabrika çalışanı olabiliyorlardı. Tabii ki kırsalda yaşayan kadınların yaşadıkları çiftliklerdeki işleri vardı. Bazı kadınlar ev içi üretim sanayiinden para da kazandılar; ancak Endüstri Devrimi yün eğirme ve dantel işleme gibi girişimleri sona erdirdi.
Endüstri Devrimi yatırımcılar, sanayiciler ve tüccarlar için yeni varlıklar yarattı. Statüleri ile gurur duyan yeni bir orta sınıf doğdu; ve bu orta sınıf varlığını gösterişle sergilemekten geri kalmadı. Kadınlar statülerini kumaş olarak üzerlerine giydi; Viktoryen Dönem’in eteklerinin kabarması tam da bu yüzdendi.
Endüstri Devrimi kasabaları ve şehirleri yeni fabrikalarda çalışan işçilerle dolduran yeni bir kentleşme yarattı.
Erken Viktoryen Modası
1836 ile birlikte giyim kuşamdaki Romantik stilde yeni değişiklikler görüldü. Büyük Gignot kollar aniden inceldi ve elbiselerin omuzlarındaki dikiş hatları düştü. Vücudu saran gövdeler yerini beli ortaya çıkaran kavislere bıraktı. Yeni pile katlama yöntemi cartrige ile belde hantallık yapmadan eteklere hacim kazandırıldı.
Açık renklerdeki elbiseler, takıp çıkarılabilen beyaz yakalar ve manşetler ile yeni görünümlere kavuşturuldu.
1840’larda eteklere ekstra volan eklendi ve kadınlar günlük hayatlarında eteklerinin üzerine kısa bir etek daha giymeye başladı. Kum saati silüeti yaratan geniş etekler popüler oldu ve kadınlar kat kat jüponla bu görünümü destekledi.
Gece kıyafetlerinde omuzlar ve göğüs dekoltesi açıkta bırakıldı ve korselerden omuz askıları kalktı. Kolsuz balo elbiseleri genellikle kısaydı.
Bu dönemde kadınların saçları genelde uzundu ve çoğunlukla bir topuzla toplanıyordu. 1840’larda kulakların iki yanından kıvırcık bukleler sallandırıldı. 1870’lerde ise uzun saçlar yana atılıp açık bırakıldı.
Saçlara kadife hercai menekşeler ve güller gibi yapay çiçekler, yapay yapraklar ve işlemeli kelebekler takıldı.
Makyaj, sahneye çıkanların yaptığı bir şeydi. Viktoryen günlerin kadınları çok açık tenli idi ve zaman zaman yanaklarını rujla renklendiriyordu.
Ve Viktoryen korse… Bir iç giyim parçası olan korse -önceleri balina kemiğinden yapılan- çelik hatlara sahipti. Sağlıksız olduğu konusunda eleştirilese, ve kesinlikle rahatsız görünse de, korseler 19. yüzyıl boyunca modanın vazgeçilmez parçası oldu. Kadınların sosyal statülerini, saygınlıklarını, genç figür idealini garanti altına alan yine korselerdi.
Ara-Viktoryen Krolinleri ve Kasnaklı Etekleri
1850’lerde kubbe şeklindeki etekler yerini belden kloşlaşan konik eteklere bıraktı. Bu yeni kum saati görünümü proporsiyonların abartılmasını da beraberinde getirdi. Kat kat jüponlar yetersiz kaldı ve eteklere hacim kazandırmak üzere krolin doğdu. Krolin at kılından dokunan ağır, kaba kumaştı, pahalıydı ve temizlenmesi imkansızdı.
Kat kat jüponların yerini alan kafesli krolinler, kasnaklı etekler olarak anıldı; daha hafif, ucuz ve ağır olanlara nazaran daha rahattılar. Öyle ki alt orta sınıftan kadınlar, gelinler ve fabrikada çalışan kadınlar dahi bu görünümleri stillerine dahil edebildiler. Kasnak endüstrisi o kadar büyüdü ki New York’taki fabrikalarda günde 3000 ila 4000 kasnak üretilmeye başlandı.
Kasnaklı eteklerin ilk örnekleri yerlere kadar uzansa da 1860’larda etek boyları kısaldı. Kollar genellikle üstte sıkıydı ve ortada açılarak bir çan formuna kavuşuyordu.
Dikiş Makinası ve Viktoryen Teknoloji
1850’lerde dikiş makinasının toplu üretimi ile sentetik boyaların icadı, modada majör değişikliklerin yaşanmasına kapı araladı. Önceleri kıyafetler doğal boyalarla renklendiriliyor ve elde dikiliyordu. Bu dönemde kağıt kalıpların bedenlenmesini ve makinaların birçok kalıbı aynı anda kesebilmesini sağlayan yeni gelişmeler de yaşandı. Kıyafetler artık daha hızlı ve ucuza üretilebilecekti.
1860’ta, Parisli kıyafet tasarımcısı Charles Frederick Worth, Fransız İmparatoriçe Eugenie, Avusturya İmparatoriçesi Elizabeth ve Kraliçe Viktoria tarafından giyilen kıyafetler tasarladı. Namı öyle yayıldı ki Haute Couture’ün Babası olarak anılmaya başlandı. 1864’te arkaya düğmelerle tutturulan bir üst eteği ve 1868’de sarılarak arkada kabarıklık yaratan bir üst eteği tanıttı.
Bu esnada, bazı moda hakkında keskin yetenekleri olanlar, çok fazla işlemenin yoldan çıktığını hissettiler. Daha sade formların ve zarif silüetlerin, uçuk ve yumuşak tonlarla yeninden çağrılması gerektiğine kanaat getirdiler.
Estetizm hareketinin takipçileri olanlar, sanat sanat için bakış açısı ve saf güzellik anlayışı ile, Endüstri Devrimi’ni küçümseyerek, daha sade bir yaşamı ve bu yaşamı yansıtan kıyafetleri yücelttiler. Bunlar dökümlü ve yapısız çizgilerden, doğal boyalarla uçuk tonlarda renklendirilmiş ve ilhamını doğadan alan desenlerin elde işlendiği kıyafetlerdi.
Geç Viktoryen: Tarlatan ve Takım Elbise
Arkaya vurgu yapan dolgulara tarlatan deniyor. 1700’lerin sonunda eteklerin kabarıklığına vurgu yapan kostümsü kullanım tarzı, eninde sonunda modanın ilgi odağı oldu. 1800’lerin sonunda arkadaki dolgulara tarlatan dendi. Tokalı bir kemerle tutturulan tarlatan, at kılından dokunmuş dikdörtgen veya yarım ay şeklindeki dolgulardı.
1868’de eteklerin arkası iyice kabartıldı. İdeal kadın formu dar, düşük omuzla, geniş kalçalarla ve ince belle tasvir ediliyordu. 1867’de Worth’ün tarlatan kullanarak yarattığı bu yeni görünüm devrim etkisi yarattıysa da 1887 ile birlikte oranlarda küçülme başladı.
1890’la birlikte tarlatana olan ilgi gittikçe azaldı. Eteklerin arkasına hacim, kesim ve pile ile verilmeye başlandı. Gündüzleri kadınlar etek ve şömizyeden oluşan iki parça kıyafetler giyiyordu. Şömizye, erkek gömleğini andıran işlemeli kadın bluzu idi. Tek parça elbiseler ise gece etkinlikleri için tercih ediliyordu.
Şömizye, 1890’ların en çok tercih edilen parçalarındandı. Bazı fabrikaların tüm üretimleri bunun üzerineydi.
Evlerinin dışında kadınlar üzerlerine bir de etekleriyle uyumlu ceketler giyiyordu; bu silüet ilk kadın takım elbisesi olarak kayıtlara geçebilir. Takımlar tüvitten ve ağır kumaşlardan dikiliyordu. Yazlık takımlar içinse keten gibi hafif kumaşlar tercih ediliyordu. Erkek giyiminden ilhamla ortaya çıkan bu takımlar ancak terzilerin elinden çıkabiliyordu.
Kraliçe Victoria yaşlandıkça modayı takip eden bakışlar oğluna, Galler Prensesi Edward’a dönmeye başladı ve 1901’deki ölümü ile değişim yavaş yavaş geldi; çağlar birbirleriyle örtüştü. Korsenin sonu geldi ve S-eğimli yeni bir görünüm doğdu.