preloader

Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

22.02.2021
Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

Yazı Boyutu:

Anadolu’da destan yazan ve mitolojik lugat bırakan uygarlıkları; sanat, seyahat ve müzik yazarı Serda Büyükkoyuncu ile keşfedin.

Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

Serda Büyükkoyuncu

Konu Ne? Mitoloji…

Tanrılar, Destanlar, Efsaneler, Masallar!

Çoğu kez efsane ile tarih nerede başlar nerede biter, bilinmez. Aynı olaylar pek çok tarihçi tarafından ayrı ayrı anlatılır. Hele de mitoloji ile tarih birbirine karışmışsa, seyreyleyin gümbürtüyü.

Kimi zaman bir istiridyenin, kimi zaman elinde çatalıyla suların içinde, kimi zaman gökyüzünde gördük mitolojik öyküleri… Bazen efsanelerde, bazen masallarda, gecenin karanlığında yakılan bir ateşin yanıbaşında dinledik.. Sadece dinlemedik, bir de gördük. Resimde gördük. Heykelde gördük. Muhteşem mimarilerde gördük.

Tanrılar, destanlar, efsaneler, masallar…

İyi de kim bu evreni yaratanlar? Nereden çıkmışlar? Her yerde aynı tanrılar mı varmış? Her yerde aynı öyküler mi anlatılmış?

Olur mu canım? Bunun Avrupa’sı var, Mısır’ı var, Çin’i var, Hint’i var, uygarlıklar beşiği Anadolu’su var. En şanslı topraklarmış bizim Anadolu. Anlatmakla bitmez, tekmili birden 10 cilt ansiklopedi yetmez. Her uygarlık bir destan, bir efsane, bir mitolojik lugat bırakmış bu kadim topraklarda.

Madem geldik Anadolu’ya, var mısınız destansı bir yolculuğa? Haydi başlayalım o halde en sevdiğim dağ; İda’yla…

Kaz Dağları / Çanakkale

Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

@yeterkigez

Eski adıyla İda, şimdilerde Kaz Dağları… İşte bu dağlar Edremit Körfezi’nin tepesindeki Adatepe’nin manzarası.

Taa antik çağlardan beri ev sahipliği yapmış insanlara Adatepe. Bölge Troya’nın, Leleg’in, Midilli’nin, Pers’in, Atina’nın, Roma’nın, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın hizmetine adamış yüzyıllarca benliğini. Ve izlerini saklamış bugüne dek, bu kez de bizlere sunmak için kendisini.

Dünyanın ilk güzellik yarışmasının, efsanelerin ev sahibinin, Adatepe olduğunu söylesem. ‘Hem de tanrıçalar arası bir kriz yaratmış’ desem… Hatta iki ülkeyi sonsuz bir savaşa sokan bu yarışmayı sizler için ben didiklesem. Hangi savaş mı? Troya elbette ki. Troyalı kral Priamos’un karısı Hekabe en küçük çocuğunun doğumuna birkaç gün kala bir rüya görmüş. Rüyasında karnından çıkan bir alev bütün Troya’yı yakıyormuş. Bir rüya yorumcusuna gitmiş kadın. Yorumcu hiç de iyi şeyler söylememiş. Doğacak bu çocuk Troya’ya uğursuzluk ve yıkım getirecekmiş. Kral çocuğun doğar doğmaz öldürülmesini emretmiş. Ama analık duygusu baskın gelmiş Hekabe’ye. Başka bir çare düşünmüş ve çocuğu İda Dağı’nda yani bizim Kazdağları’nda bir ulu çınarın altına bırakıp kaçmış. Çobanlar bulup büyütmüşler; adına da Paris demişler. Çok yakışıklı, gözüpek bir yiğit delikanlı olmuş Paris.

O koyunlarını otlata dursun, konumuz bir düğün. Tanrı ve tanrıçalar arasında olanından hem de. Tanrılar dağı Olimpos’da düzenlenen bir düğüne, fitne fücur bir tanrıça olan ‘kavga ve karmaşa tanrıçası’ Eris davet edilmemiş. Edilmemiş çünkü düğünün tadı kaçmasın denmiş. Kim demiş? Tanrılar tanrısı Zeus demiş. Sonradan canının nasıl sıkılacağını bilememiş. Eris düğüne davet edilmediği için çok kızmış. Fitne fücur ya zat-ı muhterem, atmış düğün salonunun ortasına bir altın elma. Üzerine de yazmış ‘En güzel olana.’ Salonun ortasına düşen bu elmayı bütün kadınlar kendilerine layık görmüşler. Ama ortada 3 kadın varmış ki, bu elma için savaşmayı bile göze almış.

Hera, Athena ve Afrodit.

‘Kararı Zeus versin’ demiş tanrıçalar. İyi de nasıl versin o kararı Zeus? Hera karısı. Elmayı diğerlerine verse, Hera burnundan getirecek. Hera’ya verse, kolay mı iki tanrıçayı küstürmek. Zeus uyanık. Dağdaki çoban gelmiş aklına. Haberci tanrı Hermes’i yollamış. Paris’i jüriliğe atamış. Dağda kadın mı görmüş bizim Paris. Kararı sen ver denince havaya girmiş. Böylece dünyanın ilk güzellik yarışmasını düzenlemiş. Rüşvete de ‘hayır’ dememiş. Hera ‘Eğer beni seçersen sana Asya’yı veririm’ demiş. Athena ‘sonsuz akıl ve başarı’ vaad etmiş. Afrodit ise ‘Ben de sana dünyanın en güzel kadını Sparta Kraliçesi Helen’in aşkını veriyorum’ demiş, Paris’i tavlamış, elmayı da o almış. Kapmış ya garantiyi Paris, düşmüş yollara, Helen’i Sparta kralı Menelaus’un sarayından kaçırmaya ve bu yüzden 10 yıl sürecek Truva Savaşı’nı başlatmaya.

Kanlıdivane / Mersin

Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

Türkiye Kültür Portalı

13 ilçeli bir Akdeniz şehri Mersin. MÖ 6300’lere dayanan bir geçmişi var. Oradaysanız geçmişe yapacağınız yolculuğun başlangıç durağını söyleyeyim mi size? Mersin Arkeoloji Müzesi. Mersin İli Bakır Çağı’ndan beri yerleşim görmüş. Pek çok antik yerleşim yeri var. Buluntuları en güzel göreceğiniz yer işte bu müze. Neyse, Kanlıdivane benim asıl anlatacağım sizlere.

Varmak için yürünecek 3 kilometrelik yol antik Roma’nın taşları. Kıymetini bilip de öyle yürüyün diye yazdım bu ayrıntıyı. Önceden adı Kanitelis’miş sonradan Kanlıdivane denmiş. Bizans İmparatoru II. Teodosius yeniden inşa ettirmiş ve buraya Neapolis adını vermiş. Kent, 30 metre derinliğindeki obruk denen doğal bir çöküğün etrafındaymış. Obruk dediğim bayağı bayağı büyük bir çukur. Roma döneminde suçluların obruğa atılıp vahşi hayvanlara yem edildiği için kente Kanlıdivane dendiği söyleniyor bir efsaneye göre.

Biz yine de iç kaldıran bu efsane yerine ‘kanlı’ kısmının eski adı olan Kanitelis’den, ‘divane’ kısmının ise bölgede yaşamış Türkmenlerin ‘divan’ dedikleri toplantılardan geldiği söylentilerine itibar edelim. Obruğun içinde kayalara oyulmuş Aba isimli bir kraliçenin ailesinin kabartma heykelleri var. Adını bilmiyorum demeyin, bilmediğiniz o isme adanıp da yazılmış bir bale eseri bile var. Adı Kraliçe Aba. Ferhang Huseyinov yapmış müziğini.

Haydi gelin anlatayım öyküsünü. Olba halkının lideri Aba’nın babası Romalılara karşı olduğu için korsanlara katılıp liderleri olmuş. Babasının yokluğunda Aba’yı büyüten Olba’nın baş rahibi Aba’nın babasını ispiyonlayınca, Akdeniz’in korsanlardan temizlenme seferberliğinde ortadan kaldırılmış kızın babası. Kan çekmiş bir kere. Rahmetli gibi bir savaşçı olan Aba, babasının öcünü almak için yemin etmiş. Olba kralı Teukros Aba’ya aşık olup evlenince, bizim Aba olmuş mu size Kraliçe Aba? Gün gelmiş Kleopatra ile evli olan Antonius, Olba’yı fethedip bu toprakları Kleopatra’ya hediye etmiş. Antonius’a ve Kleopatra’ya suikast düzenlemek için komutan Pompei ile işbirliği yapmış bizim baş rahip. Bu ikisinin planlarını öğrenen Kraliçe Aba, suikasti önlemiş, Kleopatra’nın hayranlığını da kazanmış. Öc almak isteyen Pompei Aba’yı tam öldürmek üzereyken, kocası Kral Teukros kraliçesine kendini siper etmiş ve sizlere ömür olmuş. Ve bizim Aba, Olba’yı özgürlüğüne kavuştursa da yalnız bir kraliçe olarak hayata veda etmiş.

{773543}

Kızkalesi / İçel

Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

@tarihcantasi

Toprağı şöyle bir kazsanız tarih çıkan İçel bölgesi onca tarihin yanı sıra Kızkalesi’ne de ev sahipliği yapıyor. Mersin’e 60 km mesafede… Eskiden Korykos’muş adı.

Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Ermeniler, Karamanlılar, Osmanlılar derken hakim olmayan kalmamış bizim Kızkalesi’ne. Kale olur da efsanesi olmaz mı? Efendim bizim Kızkalesi’nde yaşayan yakışıklı bir kral varmış. Kralın tek hayali bir kız çocuğu sahibi olmakmış. Tanrılar dualarını kabul etmiş ve nurtopu gibi bir kızı olmuş sonunda. Ama öyle böyle değil, kızın güzelliği dillere destan. Öyle ki tüm gençlerin rüyalarını süslüyormuş. Kral bir gün bir kahine kızının geleceğini sormuş. Tüyler ürperten karanlık geleceği bütün açıklığıyla öğrenmiş. Kahin hiç çekinmeden geleceği söylemiş. ‘Kralım sizin kızı zehirli bir yılan sokacak. Bu ölüme de hiç bir şey engel olamayacak.’ Haydi bakalım gel de delirme. Kral bu kaderi değiştirmek için düşünmüş de düşünmüş. Sonunda kendince bir çare bulmuş. ‘Yılanlar yüzemez, karada yaşar eğer ben denizin ortasına kızımın yaşayabileceği bir kale yaptırırsam, kurtarırım yılandan’ diye düşünmüş. Ve hemen bizim Kızkalesi’ni yaptırmış, kızı da kaleye kapatmış. İyi de kız ne yiyecek, içecek?

Bir sepetin içinde de bir sürü üzüm salkımı gelmiş bir gün. Nereden mi? Kalenin karşısındaki karadan. Kız üzümlerden yemek için sepeti eline almış ve tam üzümden koparacakken sepetin içinde gizlenmiş olan yılan çıkmış ve kızı sokarak öldürmüş, kralında da ocağını söndürmüş.

Kimera / Kemer

Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

@ivan_cavini

Antalya denince deniz, kum, güneşten çok daha fazlası var. Şöyle gerilere, dağlara giderseniz mesela müthiş sürprizlerle karşılaşırsınız. Önce Kemer’den Olimpos’a doğru 35 km gidin, sonra da 230 m yukarı tırmanın. İşte vardınız Çıralı dedikleri yere. Dİkkatinizi çekti mi yerden çıkan ateşler? Hah.. İşte ona ‘sonsuz ateş’ derler.

Günlerden bir gün çoook eskilerde Argos Kralı’nın yakışıklı oğlu Bellerophontes bir av partisinde erkek kardeşini kazayla öldürmüş. Bunu duyan baba masum olduğunu bilse de ızdıraplar içinde kıvranmış ve oğlunu topraklarından kovmuş. Kendini yollara vurmuş Bellerophontes, Anadolu’ya kadar gelmiş, dönemin kralının hizmetkarı olarak çalışmaya başlamış. Fakat kralın karısı gönlünü bizim yakışıklı eski veliahta kaptırmış ve bunu açık açık da söylemiş Bellerophontes’e. Ama bir kraliçeyle gönül macerası yaşamayı göze alamadığından olsa gerek, reddetmiş ilişki teklifini delikanlı.

Kraliçe bu işe çok sinirlenmiş, krala Bellerophontes’un kendisine zorla sahip olmak istediğini, iffetini zor kurtardığını söylemiş. Kral küplere binmiş ama delikanlıyı öldürtmek yerine hain bir plan yapmış. İçinde getiren kişinin öldürülmesi mesajının yazılı olduğu mektubu Xanthos kralı olan kayınpederine götürmesini emretmiş yakışıklı delikanlıya. Mektubu alıp okuyan kral, Bellerophontes’un saflığı ve temiz görünümünden etkilenmiş elini kana bulamak yerine Tahtalıdağ’ın çevresinde yaşayan Kimera canavarını öldürmesini istemiş ondan. Yani işi canavara havale etmiş. Bellerophontes çıkmış yola, binmiş rastladığı kanatlı at Pegasus’un kanatları arasına, uçmuşlar ejderhanın yaşadığı topraklara.

Kimera onları görünce ateşler püskürtmüş öfke içinde ağzından, bunu gören Bellerophontes, atmış yanmaz oklarını canavara. Korkunç hırıltılarla hayata gözlerini kapamış bizim ejderha. Bedeni ölmüş ama, yüzyıllar sonra bile ağzından çıkan ateşlerin sönmesine engel olunamamış.

Ölüdeniz / Fethiye

Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

@ylmz_ozan

Geldik Ölüdeniz’e. Fethiye sınırları içinde kumuyla, deniziyle, lagünüyle paha biçilemez güzellikte Ölüdeniz. Adının ölü olduğuna bakmayın capcanlıdır, turizmin gözbebeğidir Ölüdeniz.

Efsanesi bol bölgenin antik döneme kadar uzanan öykülerinden biri de Belcekız. Vaktiyle Ölüdeniz açıklarından geçen gemiler içme suyu ihtiyaçlarını karşılamak için buralarda demir atıp karaya çıkarlarmış.

Günlerden bir gün yaşlı bir kaptan yönetimindeki gemiler yine su almak için demirlediklerinde, kaptanın yakışıklı ve genç oğlu kıyıda güzeller güzeli Belcekız’a rastlamış. Rastlamakla kalsa haydi neyse. Sen kalk bir de aşık ol kıza. Hem de bir bakışta. Yine böyle kalsa iyi. Belcekız da bir bakışta vurulmuş bizim delikanlıya. Genç kaptan suları gemiye götürmekle görevli ya. Mecbur, ne yapsın? Bırakmış kalbini Belcekız’ın kalbinin üzerinde, ayrılmış sahilden gözü yaşlı…

Aşk bu, benzer mi başka şeye. Belcekız ayrılmaz olmuş kıyıdan, delikanlı gelsin, rüzgarla savrulan saçlarını öpsün koklasın, kendini sımsıkı sarsın diye. Bizim yaşlı kaptan her bu sahillere geldiklerinde bilmeden ataşlemiş büyük aşkın fitilini. Oğlumuz her sahile çıktığında yakmış daha da ateşle Belcekız’ın yüreğini…

Hayat bu kadar güzel geçecek değil ya. Efsane bu, mutlu sonla bitecek hali yok ya. Fırtınaya yakalanmış gemiler bir gün, genç oğlan ‘Etme eyleme baba, gel demirleyelim şu karşı ki koya’ demiş. Demiş demesine ama baba bu, dinlememiş. Oğlunu bir gönül macerası işlemesin, gemileri karaya bindirmesin diye paylamış. Oğlanın kanı deli. Dinler mi büyüklerini? Başlamış tartışma, derken gemi kayalıklarda…

Son dakikada dümene geçen baba, itiş kakış sırasında itmiş mi oğlanı suya? Kıyıdan olanları izleyen Belcekız’da atmış kendini suların koynuna. Aynı suda iki can, iki canan veda etmişler hayata birbirlerine kavuşamadan. İşte o gün bu gündür kızın öldüğü yere Belcekız, oğlanın öldüğü yere Ölüdeniz deniyor.

{773476}

Siren Kayalıkları / FoçaAnadolu'da Destansı Bir Yolculuk

Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

@solo.stasera

Bir yanında Menemen, öte yanında Aliağa… Yüzünü de Ege’nin mavisine dönmüş bizim İzmir’in Foça. İyon halkının ev sahibiymiş. Sularında bolca fok balığı yaşarmış. Phokaia’ymış adı o zamanlar. Yakaladınız değil mi benzerliği Phokaia, Foça.

O sularda mitolojinin bağrından kopup gelen Siren denen tanrıçalar kadar güzel deniz yaratıkları yaşarmış bir de. Kayalık ve uçurumlarla çevrili bir adada yaşarlarmış bu Sirenler. Böyle bir yer olur da efsanesi olmaz mı? Olur tabi.. E bana da anlatmak düşer. Efendim efsaneye göre; adada yaşayan Zeus ile Bereket Tanrıçası Demether’in kızı Persephone’un oyun arkadaşlarıymış Sirenler… Yaptıkları olağanüstü güzellikte büyüleyici bir müzikle civardan geçen denizcileri büyülerlermiş bu güzeller. Müziğin ve Sirenlerin güzelliğinin büyüsüne kapılan denizciler, ölene kadar burada kalmak ister, bu muhteşem seslerin kaynağını bulmaya kaptırırlar, o koca kayalıkları göremez çarparlarmış. İşte o kayalıklar, bizim Foça kayalıklarıymış.

Aspendos Tiyatrosu / Antalya

Anadolu'da Destansı Bir Yolculuk

@spectacularturkey

Haydi gelin son olarak aslında bir prenses için yapılan Aspendos’tan bir efsane anlatayım. Efsane bu ya. Pek meraklıdırlar tarihle oynamaya. Farklı olsa da ben ev sevdiğimi başlayacağım anlatmaya.

Aspendos kralının dillere destan efsanelere yakışan güzellikte bir kızı varmış. Bir gören bir daha gözlerini alamazmış o güzelden. Kentin bütün gençleri seferber olurlarmış bu prensesle evlenmek için. Kralın da kafası karışık, kiminle evlendirmesi gerektiğini bilemiyormuş kızını. Aklına dahiyane bir fikir gelmiş. Bir taşla iki kuş değil bir sürü kuş vuracak bir fikir hem de…. ‘Her kim halkımız ve şehrimiz adına en yararlı, en güzel şeyi yaparsa kızımı ona vereceğim.’ Nasıl çok uyanık bir fikir değil mi? 20 delikanlı olsa 20 faydalı şey. Kentte iki de mimar var adaylar arasında. İki şahaser yaratıyor damat adayları. Biri şehre su getiren su kemerleri, biri de dönemin akustiği en iyi olan tiyatrosu. İkisi de birbirinden değerli. Ne yapsın kral? Şaaak.. Yeni bir dahiyane fikir daha.

‘Her ikiniz de çok yararlı eserler yarattınız. Karar veremiyorum’ demiş. ‘En iyisi ben benim kızı ikiye böleyim ikinize de bir parçasını vereyim’ demiş. Mimarlardan biri “Kızın ortadan bölünmesine razı olamam, ben vazgeçtim kızınızı rakibime verin, yeter ki o ölmesin’ demiş. Demiş ve turnayı gözünden vurmuş. Çünkü baba kızını gerçek sevenin kim olduğunu anlamış ve kızını bu mimarın güvenli evlerine teslim etmiş. Ve mutlu son…

Serda Büyükkoyuncu Kimdir?

Sanat, seyahat ve müzik yazarı Serda Büyükkoyuncu’nun seyahat tutkusu daha 5 yaşındayken babasının önüne koyduğu atlas kitabı sayesinde başlamış. 15 yaşında, 3 ay boyunca Avrupa’yı gezmek ve keşfetmek için yola çıkan Büyükkoyuncu, o zamandan beri gezebildiği kadar ülke gezmiş ve dünyanın birçok tarafını gezerek gezgin ruhunu ortaya çıkarmış…

Etiketler

OGGUSTO
OGGUSTO Tüm Yazıları