Berke Yazıcıoğlu 'Gece Vakti' ile Dirimart'ta
Yazı Boyutu:
Beden ve nesneler üzerine kurguladığı üretimleriyle dikkat çeken Berke Yazıcıoğlu’nun Dirimart Pera’da sergilediği son çalışması Gece Vakti’ni merkeze alarak sanat yolculuğunun temas ettiği noktaları konuştuk.
Dijital çizim, resim, illüstrasyon, tasarım gibi farklı mecralarda işler üreten Berke Yazıcıoğlu Dirimart Pera’da son dönemde ürettiği resim ve çizimlerinin yan yana geldiği sergiyle izleyicileriyle buluşuyor. Sanatçı, “Gece Vakti” adını verdiği çalışmasında beden ve nesneler üzerinden kurguladığı, izleyicinin deneyimiyle bütünleşerek tamamlanan pratiği, resim ve grafikle iç içe geçiriyor.
Minimal öğelerle bir klasik müzik kompozisyonunu çağrıştıracak bir biçimde tasvir edilen, tanımlanmamış, cinsiyetsiz bedenler ve soyut imgelerle işlenen resimler Yazıcıoğlu’nun kompozisyonunda aksak bir ritimle bir bütünün parçaları halinde sunuluyor. Resimlerinde gece karanlığında beliren ya da bir kısmı karanlığa mahkum olan formlar, sanatçının elinde tenden soyutlanan bedenlerle bir tür cisimsiz arzu nesnelerine dönüşüyor.
Gece Vakti’nde yer alan işler farklı katmanlarda hem sanatçının kendi geçmişine hem de ilhamını aldığı Andy Warhol, William Kentridge, Marlene Dumas gibi tarihi figürlerin resim pratiğine sahip sanatçıların üretimlerine referans veriyor. School of the Art Institute of Chicago’da resim ve grafik bölümlerinde çift anadal lisans eğitimini tamamlayan Yazıcıoğlu’nun resimlerinde yarattığı ve sunduğu görsel dilin arka planı, eğitimi ve ilham kaynaklarıyla ilk bakışta bağdaşıyor.
Sanatçının kendine has görsel dili farklı dönemlerde yaşayan ve lens odaklı işler üreten Robert Mapplethorpe ve Wolfgang Tillmans’ın yarattığı estetik evrenlerle ortaklıklar kuruyor. Yazıcıoğlu’nun üretim pratiğinin dayandığı ve resimlerinde açıkça görünür kıldığı dil, erotizmin beden ve nesneler üzerinden temsiline ve toplumun bu imgelerle kurduğu bağa dair, izleyicinin kendi deneyiminde farklı sorular sormasına aracı oluyor. İzleyici, sergide yer alan işlerde kimliksiz bedenler ve kesilmiş sahnelerle karşılaşıyor. Üstü örtülü her ayrıntıda sanatçı, aynı zamanda cinsiyetsiz cinsellik, toplumsal cinsiyet rolleri, beden, mekân ve cinsiyet ilişkisi gibi güncel tartışmalara dair izleyicisiyle bir çeşit sözsüz iletişim kuruyor. Sanatçının çalışmalarındaki imgeler ve sahneler aynı zamanda kalıplaşmış genelgeçer görüşlere aykırı, gerilimli ve yaramaz bir duruşu temsil ediyor.
Dirimart Pera’da 8 Şubat – 19 Mart 2023 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek sergiyi, keşfettiği yeni formların sınırında farklı bedenler ve objelerin arzu nesnelerine dönüşme süreçlerinin resimsel bir üslupla üretimlerine yansıtan Berke Yazıcıoğlu’yla konuştuk. Sanatçıyla hem ilham aldığı ve kendini harekete geçiren duyguları hem de sanatsal yolculuğunun detaylarını masaya yatırdık.
Gece Vakti, Berke Yazıcıoğlu’nun portföyünde nasıl bir ilerleme noktası, hangi iddiaları taşıyor bu sergi?
Bu sergi bir süredir biriktirdiğim fikirleri denemem için bir fırsat oldu. Sergi tamamen resim ve çizimlerden oluşuyor. Bütün işlerimde uygulamaya çalıştığım görsel lisanı analog tekniklere dökebildim. Böylece atölyemdeki aktiviteleri de net bir şekilde seyirciye yansıtabiliyorum, seyirciyi atölyeme davet edebiliyorum.
Son yıllarda yaptığım projelerde sıkça mekanik üretim teknikleri kullandım, dokuma kumaşlar, çelik zincir vs gibi. Gece Vakti’ndeki işlerimde ağırlıklı mürekkep ve boya kullanmak benim materyallerle daha saf bir ilişkim olmasını sağladı. Yakından tanıdığım materyaller olsa da her etkileşim bir ilerleme yaratıyor.
Uzun zamandır bedensel arzular ve bastırılmışlık gibi temaları belirli motiflere ve ikonlara kodlamaya çalışıyorum. Bu sergide bu motiflerin hepsini yansıtabildim.
Daha önceki çalışmalarınıza da ilham verdiğini varsaydığımız voyörizm fikrini siz nasıl tanımlarsınız? Sizi sanatsal bir şeyler üretme noktasında harekete geçiren duygu genellikle bu fikrin yansımaları mı?
Özel alan ve özel aktivite fikirleri ilgimi çekiyor. Kimse bakmıyorken yapılan şeyler hem kişiye özel hem de evrensel olabiliyor. Gizli anların evrenselliği ilgi çekici bir şekilde temsil edilebilirse izleyici de kendi kişisel dünyasına korkmadan bakabiliyor. Voyörizm fikriyle beni üretme noktasında harekete geçiren şey bu. Görülmemesi gereken bir şeyi görüyoruz gibi, ama görülen figür bunu biliyor ve adeta bizi davet ediyor.
Berke Yazıcıoğlu: “Resimlerim seyirciye göz kırpsın, biraz yaramazlık yapsın istiyorum”
Çalışmalarınıza baktığımızda genel olarak beden, arzu, düzen arasındaki ilişkinin kendi hayallerinizdeki dışa vurumlar diyebilir miyiz?
Tabii ki. Arzu ve düzen arasında ironik bir ilişki var. Arzular düzeni dağıtabiliyor, düzen de arzuları bastırabiliyor. Bunun yarattığı çatışmayı hepimiz bir ölçüde hissediyoruz. Bu çatışmayı doğru ya da yanlış olarak nitelendirmeden, eğlence ve mizahla temsil etmeye çalışıyorum. Resimlerim seyirciye göz kırpsın, biraz yaramazlık yapsın istiyorum.
Kullandığınız enstrümanlar ve ortaya çıkan çizim, resim, illüstrasyon, tasarım gibi farklı mecraları da düşünürsek yapmayı amaçladığınızın queer figür resim tarihini bugüne taşımak olduğunu söyleyebilir miyiz?
Söyleyebiliriz. Queer bedenlerin temsilindeki eksiklik bir ilham kaynağı, birçok güncel sanatçının bununla ilgilendiğini görüyorum. Kaydedilen sanat tarihi dönemlerin sosyal değerlerini yansıtıyor. Sayısız eserde dini ve kültürel baskılar, benimsenebilecek güzel değerler olarak temsil ediliyor. Güncel sanat bu etkilerden muaf değil, ama modernist dönemden beri ciddi bir sekülerleşme var. Bu süreç hâlâ devam ediyor, ama bir sürü gelişim bize dünyayı daha dürüstçe yansıtmamıza fırsat tanıyor. Güzellik ve estetik anlayışımızı erkek zevklerine uydurmak ya da cinselliği sadece üreme ve aile fikirleri etrafına kurmak zorunda değiliz. Mümkün olan her şey gözümüzün önünde, korkmadan bunları temsil etmek istiyorum.
Gece Vakti bu yönüyle daha önceki işlerinize de kıyasla yeni form arayışları içerisinde hangi noktalara temas etti, genel çerçevede nasıl yorumlarsınız?
Gece Vakti’ndeki işler uzun zamandır birleştirmeye çalıştığım fikir ve motifleri bir araya getirdi. Örneğin belirli bir eldiven motifinin ‘dokunma’ ikonu olarak kullanılması, bir ayakkabının ‘boyun eğme’ fikrine bağlı olması gibi. Bu motifleri ikon ya da kelime gibi kullanarak temsil ettikleri fikirlerin geçtiği her sahneye eklemeye çalışıyorum. Böylece işler kendi içlerinde bir dünya ve lisan kuruyor.
Yaşadığınız kent Londra ve İstanbul arasında bir sanatçının çalışma disiplinleri göz önüne alındığında nasıl farklar ve beslenme kaynakları gözlemliyorsunuz?
Benzerlikler de farklar da var. İkisi de kalabalık ve sanatçı dolu şehirler. Çoğu sanatçı gibi ben de çevremde başka sanatçılar olmasından besleniyorum. Londra’da çok çeşitli ve büyük sanat yatırımı olduğu için şehrin her yerinde ciddi projeler ve mekânlar bulunabiliyor ve kendimi tamamen sanata batırılmış hissedebiliyorum. Londra’nın altyapısı İstanbul’dan daha düzenli tabii ki ama hâlâ son derece kaotik ve sert olabilen bir yer. Hem bu düzenin sağladığı rahatlık hem de şehrin sertliği sanatçıyı diri tutuyor. Kargaşadan ilham alıp, devamında sessiz bir atölyeye çekilip çalışabiliyoruz.