Empresyonist Sanatçıların Paris’inde Gezinti
Yazı Boyutu:
Monet ve Renoir gibi empresyonist sanatın önde gelen ustalarının bakış açısından Paris’i keşfetmenizi sağlayacak sanat eserlerini inceleyin.
Monet ve Renoir gibi empresyonist sanatın öncülerinin Paris’in güzelliğini yakalamak için kullandıkları renklerin ve ışığın dansı, şehre benzersiz bir bakış açısı sunuyor. Onların sanatı sayesinde Paris’in tamamen kendilerine özgü bir şekilde canlandığını, sokakların ve manzaraların gerçekten benzersiz bir şekilde boyandığını görüyoruz.
1837 yılında açılan Saint-Lazare Tren İstasyonu, sanatçılara konu olması kadar, onları kırlara taşıyan trene bindikleri için sanat tarihindeki önemli yerini koruyor. 11 yıl boyunca istasyonu defalarca resmeden Claude Monet, bu ulaşım merkezinin değişen ışığına hayran olduğunu da ifade etmiş.
Gustave Caillebotte‘nin “Yağmurlu Günde Paris Sokağı” tablosu, ünlü Galeries Lafayette mağazasının yakınındaki Le Peletier ile Lafayette sokaklarının kesiştiği köşeyi gösteriyor. İlk defa 1877 yılında sergilenen eserde yağmur görülmediği için tarihte hiç beğenilmemiş.
Édouard Manet’nin en ünlü eserlerinden olan “Folies-Bergère’de Bir Bar”nda tablosu, ünlü gece kulübünde, çalışan kadına sipariş veren müşterinin bakış açışından resmedilmiş. Aynadaki yansımadan eğlenenleri ile barmaid’in yorgun ve bıkkın ifadesindeki zıtlık dikkat çekiyor.
Montmartre bölgesindeki değirmenlerin eğlence merkezlerine dönüşmesi ile gelenlerin resmedildikleri tablolar arasında en mutlusu olarak tanınan “Bal du moulin de la Galette” eseri, Pierre Auguste Renoir imzasını taşıyor. 1876 yılına ait eserde, sosyal haklarına yeni kavuşan çalışanların, yeni bir fikir olan hafta sonu izinlerini geçirdikleri bir gün görülüyor.
Paris gece hayatının diğer yüzünü temsil eden Moulin Rouge’u defalarca resmeden ve posterini hazırlayan Henri de Toulouse-Lautrec, çalışmalarındaki keskin hatları ile litografi sanatına saygınlık kazandıran ressam olarak anılıyor. “The Clownesse Cha-U-Kao At The Moulin Rouge”daki eserinde, kulübün en önemli dansçı ve şarkıcısı La Goulue, pek çok çalışmasında olduğu gibi eserin merkezinde görülüyor.
Monparnasse Bulvarı üzerinde Hotel de Russie’de kalan Camille Pissarro, penceresinden gözüken manzarayı Şubat ve Nisan ayları arasında, değişen mevsim ve günün farklı saatlerinde tuvale aktarması ile tanınıyor. Bu çalışmaları arasında 1897 tarihli “Gece Montmartre Bulvarı” eserini, sanatçı yaşamı boyunca sergilemeyi reddetmiş.
Vincent Van Gogh’un Paris’te yaşadığında resmettiği “Clichy Bulvarı” tablosunda kullandığı açık ve pastel tonlar, sanatçının mutlu dönemini temsil ediyor. Montmartre bölgesinin işlek merkezlerinden olan bulvarın Lepic sokağı ile kesiştiği noktayı resmederken, Paris’te tanıştığı pointilizm tekniği kullanması da bu tabloyu diğer çalışmalarından ayırıyor.
Garnier Opera binasını, balerinleri ve müzisyenleri defalarca resmeden Edgar Degas’nın 1874 tarihli “Dans Sınıfı” tablosu, aynı seriden eserleri arasında öne çıkıyor. Mimari detayları ve kostümlerin hafifliğini tuvale aktaran sanatçının en tanınan çalışması olarak öne çıkıyor.
1578 yılında inşa edilen köprü, Paris’in ilk taş köprüsü olma özelliğini taşıyor. Yapıldığında, Yeni Köprü adını alan yapı, günümüzde şehrin en eski köprüsü olarak hala kullanılmakta. 1872 yılında Pierre Auguste Renoir’ın “Le Pont-Neuf” adını verdiği eserde güneşli günde görülen köprüyü, diğer empresyonist sanatçılarda sıklıkla resmetmiş.
Sanatçı Frédéric Bazille’in “Bazille’in Stüdyosu, 9 rue de la Condamine” isimli eser, 28 yaşında savaşta vefat eden Jean Frédéric Bazille imzasını taşıyor. Tablonun merkezinde görülen ressamın, uzun süre bu alanı Renoir ile paylaştığı da biliniyor. Tablodaki figürlerin Manet, Renoir gibi yıldızı parlayan ressamlar olduğu, Bazille’in babasına yazdığı mektup sayesinde biliniyor. Apartman, empresyonistlere meraklılar tarafından sıklıkla ziyaret ediliyor.
{20789}