Şehrin En Yeni Mekanının En Yeni Sergisi: Kalıntıların Şifası
Yazı Boyutu:
Zeyrek Çinili Hamam’da yer alan ve küratörlüğünü Anlam Arslanoğlu de Coster’in üstlendiği “Kalıntıların Şifası” sergisini keşfedin.
İstanbul şehri yüzyıllarca birçok uygarlığa ev sahipliği yaptı. Roma, Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet… Her bir uygarlık da bu şehre kültür, sanat ve mimari anlamında çok zengin miraslar bıraktı. Bu mirasa bazı dönemlerde zarar verilmiş ya da kıymeti bilinmemiş olsa da karşımıza değiştirilip dönüştürülmüş güzel örnekleri de çıkmaya devam etti.
İşte bu örneklerden birkaç tanesine geçtiğimiz günlerde ziyaret etme imkânı buldum. Hatta aynı mekânda iki dönüşmüş kültür sanat mekânı ve bir de içerisinde günümüzü geçmişle bağlayan sanat eserlerinden oluşan bir sergiyi izleme fırsatı buldum.
Bizans döneminden kalan bir sarnıç şu anda Zeyrek Çinili Hamam Müzesi’ne dönüştürüldü ve bu sarnıcın üzerine yapılan, uzun süredir kapalı olan 500 yıllık hamam da 13 yıl süreyle restore edilerek Zeyrek Çinili Hamam olarak tekrar hayata kazandırıldı. Hamamın içinde yer alan “Kalıntıların Şifası” isimli sergi, daha çok Zeyrek Çinili Hamamı’nın hem erkek hem kadın bölümünde yer alsa da bazı eserler Çinili Hamam Müzesi’nin giriş kısmında sergileniyor. Geçtiğimiz sene ilk defa sanat izleyicisiyle İstanbul Bienali kapsamında buluşan Zeyrek Çinili Hamamı’nın müze kısmı ise ortaya çıkan sarnıç, çini parçaları ve hamam kültüründe kullanılan bazı nesnelerin bulunmasıyla hayata geçiriliyor.
Zeyrek Çinili Hamam, 30 Eylül – 30 Kasım 2023 tarihleri arasında hamamın iç mekânları ve Bizans sarnıçlarını kapsayan “Kalıntıların Şifası” sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Anlam Arslanoğlu de Coster’in üstlendiği sergi, hamamın arkeolojik bir kazıya dönüşen 13 yıllık restorasyon sürecinden ilham alıyor. “Kalıntıların Şifası”, tarihi kalıntıların onarımı sırasında açığa çıkan katmanların, bizi kişisel ve toplumsal düzeyde dönüştürebilme olasılıklarını araştırıyor.
Sergiye katılan 22 sanatçı arasında yer alan Francesco Albano, Adrian Geller, Alice Guittard, Başak Günak, Maryam Hoseini, Ahmet Doğu İpek, Lara Ögel, Zoë Paul, Daniel Silver, Panos Tsagaris, Ezgi Türksoy ve Elif Uras hamamın tarihi, mitolojisi ve mimarisine yanıt veren, mekâna özgü yeni işler üretiyor. Sergide ayrıca Erol Akyavaş, Mehtap Baydu, Hera Büyüktaşçıyan, Dorothy Cross, Candeğer Furtun, Cecilia Granara, Renée Levi, Maude Maris, Ayça Telgeren ve Marion Verboom’un yapıtları da yer alıyor.
Sergideki eserlerin genelinde hamam kültürüne dair vurguları hissederken bir yandan da bu kültürün kaybolduğunu ama izlerine halen rastlandığına şahit oluyoruz. Kaybolan kültürün değerini ise sanatçıların çalışmalarından anlamak, hissetmek ve görmek mümkün.
Bireysel ve kolektif bellek kalıntılarını gün yüzüne çıkaran sanatçılar, psikanalizden simyaya uzanan pek çok referansla Çinili Hamam’ı zihinsel kazı alanlarına dönüştürüyorlar. Zaman içerisinde kaybolan ve unutulan efsaneler, fısıltılar, yankılar, şiirler, tenler, ritüeller, çiniler, devşirme malzemeler, mimari öğeler, semboller, sırlar, aşklar, kutlamalar, sohbetler, acılar, umutlar ve hayaletler bu sergide heykeller, resimler, çizimler, fotoğraflar ve yerleştirmelere konu oluyor.
Hamamın erkek bölümünden başladığım sergide ilk dikkatimi çeken eser Zoe Paul’un seramik boncukları kullanarak yaptığı vücut kesintileri. Silik olarak görülen çıplak bacak formları bize geçmişte yıkanan insanları anlatırken seramik boncuklar da Barbaros Hayrettin Paşa’nın çömlekçilik geçmişine atıfta bulunur. Aynı zamanda bu işlerle iletişim kuran diğer bir çalışma ise Daniel Silver’ın ‘Barbarossa’ isimli heykel çalışması. Görmeyen, konuşmayan, yüz hatları olmayan bir adam. Küratörün ifadesine göre Barbaros’un kişiliği hakkında fazla bir bilgiye sahip olmamamızdan ötürü sanatçı böyle bir iş üretmiş.
Erkek hamamının içerisine biraz daha girdiğimizde ilk bölümde Francesco Albano’nun bir eserine rastlıyoruz. Bir geminin yanmış, kaybolmaya yüz tutmuş iskelet görüntüsü ilk girişte gördüğümüz Barbaros Hayrettin Paşa’ya atıfta bulunan çalışmaların devamı niteliğinde.
Sonraki bölümde ise göbek taşının üzerinde gövdesi olmayan taşın üzerine boylu boyunca uzanan insan derisi silueti ile karşılaşıyoruz. Hamama ait bir kalıntıyı temsil eden beden örneği. Eserler arasında gezinirken arkadan gelen müzik de size eşlik ediyor. Sanat eserlerini bütünler nitelikteki bu sesin mimarı da Başak Günak.
Sanatçı Ahmet Doğu İpek’in mekâna özgü yapıtlarından olan Mahfuz, sıradan bir taşı içindeki incelikli bir mermer parçasıyla birlikte resmeder. Zıtlıklardan doğan bir belirsizlik söz konusudur.
Ortada yer alan göbek taşının etrafındaki odalara da yerleştirilen sanat eserleri arasında daha önceden İstanbul Bienali’nden tanıdığımız ve yerini tam anlamıyla bulan Candeğer Furtun’un “Ayaklar” ve “Alkış” yerleştirmelerini görebilirsiniz. Furtun’un seramikten üretilen bedensiz ayaklarının oturma şekillerinden erkek cinsiyetine ait olduğu kolayca anlaşılıyor. Aynı zamanda bu ayaklar bir zamanlar burada yıkanan ve oturan bedenleri de hatırlatıyor. Alkış yerleştirmesi ise sanki geçmişte hamamda yapılmış eğlencelerin tezahürü gibi.
Kadınlar hamamı tarafına geçtiğimiz de ise işlerde biraz daha değişim ve yoğunluk fark ediliyor. İlk girişte bizleri Lara Ögel’in “Asaraton” yerleştirmesi karşılıyor. Yunancada ‘süpürülmemiş zemin’ anlamına gelen asaraton, yerde yarı yarıya toz içine gömülü bir şekilde bulunan ve bir ziyafetten arta kalanları betimler. Sanatçı Ögel hamamın girişindeki bu çalışmasıyla hamamın zemin kalıntıları arasında yer alan değerli parçaları kumun üzerinde sergiler.
Bu yerleştirmeye Daniel Silver’ın büyük boyutlu heykelleri eşlik ediyor. İç kısıma girdiğimizde ise kumaşlarla örtülmüş bir beden kalıntısı görünümünde Ayça Telgeren “Dreamer” isimli heykel çalışmasını görüyoruz.
Göbek taşının üzerinde ise Marion Verboom’un büyük boyutlu sütunları hamamın kubbesine doğru göz alabildiğince yükseliyor. Bizans kültürünün bir devamını simgeleyen sütunlar aynı zamanda çok katmanlı İstanbul şehrine de atıfta bulunur.
Bu eserlerin yanı sıra daha birçok yapıtı görebileceğiniz ve bu muhteşem tarihi hamamın ruhunu hissedilebileceğiniz harika sergiyi 30 Kasım’a kadar ziyaret etmeyi unutmayın.