preloader

Koleksiyoner Sohbetleri: Mustafa Taviloğlu

03.02.2025
Koleksiyoner Sohbetleri: Mustafa Taviloğlu

Yazı Boyutu:

Koleksiyoner Mustafa Taviloğlu ile “Bir Koleksiyoner Hikâyesi” sergisinin doğuşu, küratöryel süreci ve koleksiyonculuk serüveninin dönüm noktaları üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Sanata ve koleksiyonculuğa adanmış bir ömrün izinde, hayallerin gerçeğe dönüşme sürecine tanıklık eden bir sergi: “Bir Koleksiyoner Hikâyesi.” Türkiye’de koleksiyonerlik kültürünün önemli isimlerinden Mustafa Taviloğlu ile sanat tutkusunun nasıl başladığını, bu serginin ardındaki hikâyeyi ve koleksiyonculuğun inceliklerini konuştuk. Taviloğlu, yıllar süren birikiminin sonucunda hayata geçen bu serginin onun için ne ifade ettiğini, eser seçim sürecini ve koleksiyonerlik yolculuğunda yaşadığı en özel anları tüm samimiyetiyle paylaştı.

“Bir Koleksiyoner Hikâyesi” sergisi nasıl bir fikirle ortaya çıktı? Bu sergi sizin için ne ifade ediyor?

Bu benim en büyük hayalimdi. Esasında 1995 yılında, o zamana kadar koleksiyonumda olan tüm işleri sergileyecektim. Her şey hazırdı, sergi açılmadan bir gece önce vazgeçtim. Korktum. Uyuyamadım. Ancak o zaman yapılan hazırlık sayesinde 1997’de basılan Taviloğlu Koleksiyonu kitabı oluştu. Tabii ben hayalimden hiç vazgeçmedim. Üç sene önce tekrar bu hayalimi ailemle, dostlarımla paylaştım. Sonra çok güzel bir ekip kurdum ve bu yola çıktık. Büyük bir işe kalkıştık. 7 farklı mekânda hepsinin sergilenmesi olacak iş değil. Ben de tüm eserlerimin hepsini görmek istedim. Şimdi sergileri gezerken unuttuklarım olduğunu görüyorum. Birçoğu için yine olsa yine alırdım diyorum.

Serginin küratörlüğü nasıl şekillendi? Seçim sürecinde hangi eserleri dahil etmek istediniz ve neden?

Serginin küratörlüğü için Derya Yücel ve Marcus Graf’ı düşündüm. Sağ olsun ikisi de kabul etti ve bu yola girmiş olduk. Koleksiyondan bir seçki yapmak belki de daha kolay olurdu. Ancak biz tamamını sergilediğimiz için bütünüyle anlatılması çok önemliydi. Yolun başındaki genç bir sanatçının kâğıt bir işini bile dışarıda bırakmamak tek koşulumdu. Bir eseri dışarıda bırakmak koleksiyonun tamamına haksızlık olurdu. Küratörler de koleksiyonun tamamı üzerine bir sergi hazırladılar. Çok da güzel oldu. Koleksiyonu temalara ve dönemlere böldüler.

Koleksiyonunuzda yer alan eserlerin bir araya getirilmesi sırasında sizin için en duygusal an neydi?

Bütün 7 mekânı heyecanla gezdim. Her anında duygulandığımı söyleyebilirim. Tabi yine uykularımın kaçtığını da… Tanıdık, tanımadık her kesimden gelen güzel yorumlar, şehir dışından sırf bu sergiyi görmek için gelenler, hepsi beni çok duygulandırıyor.

Koleksiyoner Sohbetleri: Mustafa Taviloğlu

Sergiyi gezen bir kişinin aklında nasıl bir izlenim bırakmasını umuyorsunuz?

Öncelikle 7 mekânın tamamını gezsinler isterim. Yani tek bir mekânı görüp karar vermesinler. Hepsi gezilince hikâye ortaya çıkıyor.

Erol Akyavaş, “İsimsiz”; 1983

Peki koleksiyonerlik yolculuğunuz nasıl başladı? Sizi bu tutkuya yönlendiren ilk adım neydi?

Bizim ailede böyle bir kültür yoktu. Ofisimi kurduğum dönemde, duvarları boş görünce, o zaman poster modası vardı, posterlerle tanıştım. Boş duvarlarla ofis olmayacaktı. 1968 yılında Fransa’ya gidip geldiğimde galeriler gördüm. Oradaki kuyruklardan etkilendim. Bu kuyrukların ne olduğunu sordum “resim görmeye gidiyorlar, orası müze” dediler. İstanbul’da böyle müzemiz yoktu. Türkiye’ye döndüğümde “Bizim müze nerede” diye sordum, Dolmabahçe Sarayı’nı söylediler. Ben de saraya gittim, baktım saray odalarına resimler asılmış; soğuk, köhne. Bizim evimizde yoktu ama eşimin evinde resimler vardı. Şu ana kadar gördüğüm en iyi Şevket Dağ tablosu hâlâ eşimin babasının evindedir. Ben hep “Bizde ne yok, ne olmamış, nedir?” diye baktım. Belki bilinçaltında o kadar galeri falan görmem etkiledi beni. Tabii Yahşi’nin de (Baraz) etkisi oldu.

Koleksiyoner Sohbetleri: Mustafa Taviloğlu
Necdet Kalay, “Köy Evi”; 1978

Eşimin teyzesinin kocası, Fransa’nın en meşhur naif galerisinin sahibiydi: Galeri Mona Lisa. Hâlâ duruyor o galeri. Bu işe başlayınca oradaki açılışlara gittim, acayip etkilendim. Vitali Hakko’nun da katkısı oldu. Fitaş’taki dükkânımın önünden geçerken kafasını hafifçe eğerdi, ben de eğerdim. Gözü vitrinime takılırdı, neler var diye. Bütün tanışıklığımız oydu. Sonra bir gün beni fabrikasına çağırdı. Korkuyla gittim “Eyvah ne diyecek” diye. Meğer beni moda konseyine çağırıyormuş. Onun fabrikasına girer girmez kapıda kocaman heykeller, odada resimler, duvarda seramikler… Her yer dopdoluydu. Demek ki burada bir iş var dedim. Hepsi bir bütün oldu, kafamın içinde yazıldı. Tüm bunlardan etkilendim.

Koleksiyoner Sohbetleri: Mustafa Taviloğlu

Koleksiyon yapmaya başladığınızda size ilham veren ilk eser ya da sanatçı kimdi?

İlk Necdet Kalay alarak başladım. Sonrasında birçok sanatçıyla tanışma, hatta dostluk kurma şansım oldu. Cihat Burak’tan, Burhan Uygur’dan, Komet’ten, Mehmet Güleryüz’den çok etkilendim. Hepsi çok büyük sanatçılar.

Domenico Grenci, “Ana”; 2013

Sizi en çok heyecanlandıran veya manevi değeri yüksek olan bir eser var mı? Varsa, bu eserle ilgili hikâyenizi paylaşabilir misiniz?

Bu soru çok soruluyor, hep aynı cevabı veriyorum. Benim için hepsi aynı değerde. Yani sanat tarihsel açıdan çok önemli bir işle daha yeni aldığım genç bir sanatçının işi aynı öneme sahip benim için. Hepsi koleksiyonun eşsiz bir parçasını oluşturmuş oluyor. Biri öne çıktı diyemem asla. Şimdi de en güzel mekân neresi sorusuyla karşılaşıyorum. En değerli eserler nerede diye soruyorlar. Yine cevabım değişmiyor: Tamamı çok güzel ve değerli.

Koleksiyonerlik sürecinizde sizi en çok etkileyen hikâyelerden biri nedir?

52 yılda yüzlerce hikâye oluştu. Koleksiyon toptan alınmış bir koleksiyon olmadığı için hemen hemen her eserin bir alım hikâyesi var; sanatçılarla, galericilerle yaşadığım bir sürü anım var. Tüm bunları sergide yer alan belgeselde bir araya getirdik. Belgeseli izlemelerini tavsiye ederim, tüm hikâyeler orada.

Koleksiyonerlik yapmaya başlayanlara ya da başlamak isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Koleksiyoner Sohbetleri: Mustafa Taviloğlu

Öncelikle acele etmesinler, çok fazla sergi gezsinler. Nerede ne var haberdar olsunlar. Dünya çok hızlı değişiyor. Yeniyi yakalayabilsinler ancak eskiyi de mutlaka bilmek lazım. İyi ya da kötü demeden çok fazla sergi gezmelerini tavsiye ederim. Kötüyü de görsünler ki aradaki farkı anlayabilsinler. Bir de sanat mecmualarını takip etmelerini öneririm.

Shen Shaomin, “Handle With Care No.6–Mao Zedong”; 2014

Pop Quiz

Türkiye ve dünyadaki galeri ve müzelerden en sevdikleriniz hangileri?

Maçka Sanat Galerisi adı hâlâ aklımdadır.

Evinizde hangi sanat eserinin de olmasını isterdiniz?

İlk resim almaya başladığım zaman keşke Amerika ya da Hong Kong’dan gençleri de almış olsaydım belki bir Basquiat işim olurdu. Bugün yurtdışında önemli bir yere gelmiş Çinli bir sanatçının işi olurdu. Hep söylerim, en büyük hatam yurtdışına geç bakmaktı.

Hangi şehir size ilham veriyor?

New York’tan çok hoşlanıyorum ama Paris’in değişmez bir vazgeçilmezliği var. İstanbul aşığıyım.

En son ziyaret ettiğiniz üç sergi hangileriydi?

Türkiye’de en son Mevlüt Akyıldız’ın sergisini gezdim. Çok güzeldi. Aralık ayının sonunda Paris’e gittiğimde ise Centre Pompidou, Bourse de Commerce ve Fondation Louis Vuitton’daki sergileri gezdim. Hepsi de çok iyiydi.

{49324}

Sinem Genç
Sinem Genç Tüm Yazıları