Köpekbalıkları ve Diğer 'Küçük' Balıklar: Türk Resminin 'Gayriresmi' Portresi
Yazı Boyutu:
Uğur Batı’nın kaleminden Türk resminin geçmişten günümüze uzanan tarihinde görülen montaj ve taklit eğilimlerini, bu eğilimlerin nedenlerini ve sonuçlarını keşfedin.
Bu yazıda Türk resminin dinmeyen acılarından madde madde söz edeceğim ama ana fikrini hemen önden vereyim, anlaşılsın…
Tüm Türk resmi açıkça “biraz” montaj, biraz da şantajdır! Ressamların birçoğu montaj, resimlerin bazısı sentez, eleştirmeni sürmenaj, küratörü safinaz, alıcıların yarısı makyaj, satıcıların yekünü sondajdır. Tamam kabul ediyorum, saçma bir cümle olabilir ama derdini anlattı sanki. Şunu da belirtelim, Türk ressamının yapıt üretirken besleneceği kaynaklar doğal olarak Batı’da oluşturulmuş örnekler üzerinden üretilmektedir. Bu ana sav. Lakin tarihsel süreçte ve günümüzde Türk resminin Batı kaynaklarının “aynısı” olarak bir adaptasyon olarak da algılamıyoruz. Bu haksızlık olurdu kanımızca. Birinin bunu yazması lazım, iş başa düştü birkaç kelime etmek isterim. Öznel, gözleme dayalı, deneyimsel bir yazı olacak bu. Katılmayanlar da bambaşka görüşlerle güzel yazılar kaleme alacaktır diye düşünüyorum.
Başlayalım…
Bu yazıyı niçin kaleme aldım sorusunun arkasında ise bir sergi davetiyesi ve onun üzerindeki bir resim var. Mustafa Günen resmi. Dünyanın belki de en gözde sanat dergisi, 150 ülkede dağıtımı yapılan International Artist Magazine’de, 2008 ve 2016 yıllarında iki defa sekiz sayfalık haber olan, eserleri Christie’s New York ve Christie’s Londra’da satılan, dünyanın ünlü galerilerinden Saatchi Galerisi’nin ressamı olan Türk resminin büyük yeteneği Mustafa Günen’in 11 Kasım 2023’teki Maji Art’taki (Nişantaşı-İstanbul) sergisinin davetiyesinde ressamın özel bir resmi var. Resimde bir ateş denizi, gökte kırmızı bulut sıcaklığı, göğü delen fantastik bir köpekbalığı ve onun gölgesinde sahilde resim çizen bir ressam var. Günen’in fikir dünyasını çok iyi tanıdığımdan Mustafa Günen’in bu eleştirel tutumu “resim” üzerineydi. Günen, sanat, bilim, inanç ve kültür üzerine derlemeler ve fikir yazıları çalışıyor. Mustafa Günen, son zamanlarda deniz resimleri yanında fikirlerimi sanatsal bir dille soyut resim tarzında aktarmak için çalışmalar yapıyor. Sanatta ekol oluşturmuş Kandinsky, Klee, Picasso gibi sanatçıların yöntemiyle önce bir varlık yorumu oluşturup, deklere edip tartışmaya açma gibi de bir amacı var ressamın. Bunun için kişisel varlık izahını, bir sanat manifestosu başlıkları ve açıklamalarından oluşan düşünceler iletiyor. Bu bağlamda varoluşla ilgili olgunlaştırdığı düşüncelerimi sosyal medyada paylaşıyor. Bu düşüncelerin arasında Türk resmine ilişkin de görüşler var. Bu yazı, bu izahlardan sonra daha fazla anlam kazanıyor kanımızca.
Türk resim sanatı ve köpekbalıkları adlı bir yazıya nereden başlarsınız bilmiyorum ama ben Göktürk çağına ait kurganlardan başlayacağım! Şaka değil, en baştan. Kudırge kurganlarında resmedilen av sahneleri, ardından Göktürk barklarındaki ölü resimleri, Çin Kağanının saray ressamları “Bedizci”cilerin freskleri bu resimleri takip eder. Uygurların kurgan duvarlarındaki al, gök ve yeşil renkler uygulanarak tempera tekniği ile elde edilen eşsiz boyalarla yapılmıştır. Hele ki, Maniheizmin kurucu ressamlarının dini “portre”leri, bildiğimiz klasik minyatürlerin Türklerdeki başlangıcıdır belki de. Bu minyatürler ve Orta Asya resim sanatı, Türk İslam Minyatür sanatının ilk kaynağıdır. Çin ejderhaları, mitolojik varlıkları, güllü kıvrık dal süslemeleri, eğlence resimleri, beyazlı Uygur mani rahipleri, önemli bir gelenek oluşturmuştur. Osmanlı’da tasvir yasağında boğulan musavvirlerin “Kıyamet gününde şiddetle azaplanacak” olmaları fikri, yüzyıllar boyunca azap dolu bir gelenek oluşturmuştur.
Devamında Mühendishane-i Berri Hümayun’un çağdaşlaşma, yenileşme, modernleşme bilincinin etkisiyle önce İbrahim Paşa, ardından Hüsnü Yusuf Bey, sonra da Şeker Ahmet Ali Paşa, Ahmet Emin, Süleyman Seyit, Osman Hamdi, Hüseyin Zekai Paşa, Veliaht Abdülmecit Efendi, Hoca Ali Rıza Bey, Halil Paşa gibi birçok sanatçı “Osmanlı Klasik Dönemi” diye adlandırabileceğimiz Tevfik Paşa, Servili Ahmet Emin ve Osman Hamdi, Batı semantik ve tekniğindeki resim sanatımızı teşkil etmişlerdir. 1900’lerin başındaki empresyonizm etkisine kadar “ince işleniş” olarak isimlendirilen motiflerle kaplanması resim sistemi, doğa, ağaçlar, ağaç dalları, suya düşen akisler, atmosferik bir resmi örneklemiştir. Cumhuriyet dönemi başlangıcı ile Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyeleri, ardından Cevat Dereli, Şeref Akdit, Sami Özren, Refik Epikman, Elif Naci, Mahmut Cuda, Muhittin Sebati, Ali Avni Çelebi ve Zeki Kocamemi, Ruhi Arel, Avni Lifij, ve Namık İsmail gibi isimler, Nazmi Ziya ve Feyhaman Duran gibi “müstakiller”, Paris’te de post-empresyonizm, fovizm, kübizm gibi akımların etkisiyle de “pastiş” eserler vermiştir. İnce fırçalarla başlayan gelenek kaim fırçalarla devam etse de, koyu renkler paletinin hakimiyeti olsa da, Türk Cumhuriyet resimleri, empresyonist Paris resmine dönmüştür. Bu kuşak açıkça Avrupa’nın izlenimciliğini Türk resmine taşımışlardır ve açıkça iyi niyetli bile olsalar orjinallikleri “montaj” düzeyindedir.
1950’lerden sonra Türk resmi soyut arayışların zamanı olacak pek çok deneme ortaya çıkmıştır. Non-figüratif ağırlıklı çalışmaların ardından Bedri Rahmi Eyüboğlu öncülüğünde geleneksel pek çok motifle birlikte hatlar, Anadolu kültürleri, kilimler tuvallere yansımıştır. 1950’li yıllar Türk resminin “orjinalliği” için şanslı yıllardır. 1960’lı yıllarda ise Türk resminin “toplumsal gerçekçi” zamanlarıdır. Haşmet Akal, Neşet Günal, Duran Karaca, Neşe Erdok, Devrim Erbil bu dönemde plastik ve özgün anlatımlarda kırsalı, mimariyi, şehirleri, Anadolu’yu, İstanbul’u anlatmıştır.
Sonraki yılları kronolojik vermeyeceğim, işin özüne girip problemleri ve Türk resminin “köpekbalıklarını” listeleyeceğim. Madde madde yapalım ki daha anlaşılır olsun:
- Türk resmi “biraz” montajdır çünkü pek çok ressamı “montaj” yapar. Hemen diyeyim, Türk resim sanatı, sosyolojik ve tarihsel gerçeklerden kopuk bir soyutlama içinde Batı resminin salt biçimsel yenilikleri göz önüne alınarak teşkil edilmiş ve sürdürülmüş bir resim biçimidir. O yüzden bizim resmimizde “öykünme” ötesi montajları, “aynı” eserleri, “ezber” dekoratif eserler, “sürekli” çizilen standartlar sıklıkla gördüğümüz şeylerdir. Resim sanatının gerçek özünün ve tarihsel misyonunun tutarlı bir hümanizma, özgün bir üslup yenilenen bir omurga olması gerekirken, Türk resminde birbirini de takip eden popülizm adeta “standart” haline gelmiştir. Batı resminden alınan hazır ve kolay modellerin Türk resmini ezbere sürüklemesi iyi bir macera olarak görülemez. Gel gör ki beklenti “glokal” ya da “küreyerel” bir üretim tarzı olmalıydı. Kaynak Anadolu olmalıydı.
- Türk resmi “biraz” montajdır çünkü bizim resmimizde kültürel, yerel değerler ve gelenekten yararlanma sorunu yıllardır belirgin dönemler dışında çözülememiştir. Dünyanın en itibarlı resimleri ressamların kendi kültür, mitoloji ve ulusal birikimlerini “evrensel” olanla birleştirerek olmuştur.
- Türk resmi “biraz” montajdır çünkü Türkiye’de halk arasında yaygınlaşmış, kitlesel bir “resim zevkinden” söz edilemez. Türkiye’de bir resim zevki var mı? Bunu sorgulamak gerekiyor. Sadece ressamında değil, alıcısında, bakıcısında da yoktur. Bir ekol takip etmeyiz. Türk resminin izleyici bu nedenle montajdır!
- Türk resmi “biraz” montajdır çünkü Türk resminde bir “karşı taraf mekanizması”, eleştirmen ve yorumcu eksiği vardır. 1990’lı ve 2000’li yıllarda yayımlanan ya da yayımını devam ettiren sanat edebiyat dergilerinden birçoğu resim eleştirisine yer vermiştir. Özellikle Milliyet Sanat, Hürriyet Gösteri, Adam Sanat, Argos, Gergedan, Kitaplık, Sanat, Yedi iklim sayfalarında resim eleştirisine yer veren dergilerdi. Ama artık pek çoğu yok. Bu dönemde çıkış amacı plastik sanatlar olan dergilerden öne çıkanlar şunlardır: Skala, Artist, Plastik Sanatlar, Türkiye’de Sanat, Boyut, Sanat Çevresi, Aries… Ancak artık çok az sayıda mecra var. Dolayısıyla resim ve sanat eleştirmenleri kendilerini ifade edecekleri mecraları da bulmakta zorlanmaktadır.
- Türk resmi “biraz” montajdır çünkü yeteri kadar galeri ve müzeye sahip değiliz. Türkiye’de resim zevkinin de bir türlü oluşmayışını sergi, galeri, müze azlığına bağlayabiliriz. Var olanların da her görüşten eseri bir arada veya ayrı ayrı sergiledikleri için güçlü olamazlar, oysaki Batı ülkelerindeki gibi her galerinin bir sanat görüşünü temsil etmesi gerekliliği vardır. Ekol böyle gelişir.
- Türk resmi “biraz” montajdır çünkü Türk sanat eğitimi anlayışı “montaj” üretimini destekler. Resim yapmayı röprodüksiyonlara bakarak öğrenen kuşakların yetiştirilmeye devam edildiği bir eğitim tarzından söz ediyoruz.
- Türk resmi “biraz” montajdır çünkü henüz özgün bir “kimlik” oluşturamamıştır. Resim geleneği güçlü ülkelerde çağına özgü ama bütünde o ekolü ifade edecek bir üsluba sahiptir. Biz ise değiliz. Bunu derken biliyoruz ki, Türk resmi Batı sanatının geçirdiği evreleri, çok yönlü akımları yaşamadı, bu sonucun oluş sebeplerinden biri de budur.
- Daha “özgün” olması için şartlar asla oluşmamıştır. Ressamlar başta olmak üzere tüm sanat çalışanları ülkemizde kalıcı bir sosyal, bilişsel, duyuşsal güvenlik içinde olamamıştır.
- Türk resmi “biraz” montajdır çünkü “karşı taraf mekanizması”, yani eleştiri, yorum, mecra, dergi, yorum alanı, ne derseniz deyin Türk resminin en büyük eksiklerindendir.
- Türk resmi “biraz” montajdır çünkü Türk resminde pek çok “köpekbalığı”, pek çok küçük balık olagelmiştir. Durum, devam da etmektedir. Söylemek lazım gelir Türk resminde açıkça bir “sanatta tekelleşme sorunu” vardır. “En büyük galeriler”, “müzeler”, “küratörlükler”, dostluk ahbaplık ilişkilerine dayanan grupların etkisinde olabilmektedir. Garip bir “satıcılık” mekanizması, koleksiyoner kontrolü, ne derseniz görebilirsiniz. Sanat yarışmalarında “değişmez” jüriler, güç ve biat ilişkileri her daim sanatın içinde buralarda bir yerdedir.
Bitirirken şöyle toparlayalım. Bu yazının önemli olduğunu düşünüyorum. Bir kere resme bakmak, resim yazmak, resmi öykülemek, onu öyküye, yazıya, efsaneye dönüştürmek; müzikte, resimde, heykel ve mimari gibi kültürel olgularda fikri bedenleştirmek yaşamın esas amaçlarından sanki insan için. Yani insanın yaşam yolculuğunu onun ruhunu bulmak olduğuna inanıyorum. İşte burada açıkça sanat insanlık ruhunun bedenleşmiş hâlidir. Sanat yazmak bu nedenle öncelikli önemli. Sadece bu mu? Türkiye’de sanatı yorumlamak da önemli.
Yazıyı toparlarsak; Türkiye’de önemli sanatçılar vardır, zeminde evrensel olma potansiyeli olan ressamlar da vardır ancak gidecek daha çok yolun olduğu da doğrudur. Bunun için önce kültürel, sosyolojik ve tarihsel gerçeklerden kopuk bir soyutlama içinde “taklit”e kaçan, Batı resminin yalnız biçimsel yenilikleri göz önüne alınarak oluşturulmuş bir üslupta üretim anlayışını kırmak gerekir. Bir karşı taraf mekanizması, eleştirmen mekanizması kurmak gerekir ki, ressamlara yol gösterecek bir eleştiri mekanizması, doğru-yanlış kavramlarının gelişmesine katkıda bulunacaktır. Ressamların eserlerini düzenli ve hiyerarşik bir biçimde değerlendirecek görüşlere ihtiyacı vardır. Galeriler, müzeler çok önemli. Sadece ressamın kendi eserlerini sergilemek için değil, kendi sanatını kıyaslayabileceği eserlerin bulunduğu yerler olması açısından da bu önemlidir. Öyle ki, geniş kapsamlı tarihi ve uluslararası örnekleri bulunan müze ve galerilerin bulunması çok elzemdir.
{170961}