Sanat, Mekân ve Akış: Perasma ile Leros Projesi Üzerine

Yazı Boyutu:
Leros Projesi, Yunanistan’ın Leros adasında sanatı gündelik yaşamla, hafızayla ve doğayla yeniden ilişkilendiren eşsiz bir oluşum. Perasma’nın başlattığı bu girişim; bir serginin ötesinde, adanın ritmiyle uyumlanan, yerel halkla birlikte şekillenen ve farklı disiplinleri bir araya getiren yaşayan bir ekosistem. Projenin bu yılki teması deniz ve ada arasındaki sürekli dönüşümü odağa alınıyor.

Her yıl Ege’nin ortasında, Leros adasında, sınırlar ve anlamlar bulanıklaşır. Perasma’nın başlattığı Leros Projesi, yalnızca bir sergi serisi değil; zamanla bir ritme, bir birlikte düşünme alanına dönüşen bir sanat deneyimi. Farklı coğrafyalardan gelen sanatçılar, yerel topluluklarla iç içe geçen üretim süreçleri, sıra dışı mekânlarda gerçekleşen sergiler ve her şeyin merkezinde denizle adanın romantik, kırılgan, çok katmanlı ilişkisi… Leros Projesi’nin üçüncü yılında projenin kurucuları Burcu Fikretoğlu ve Gizem Naz Kudunoğlu ile bu yılki tema, mekânlar, dönüşümler üzerine konuştuk.
Ana hatları ile Leros Projesi nedir, anlatır mısınız?


Leros Projesi, her yaz Perasma tarafından Yunanistan’ın Leros adasındaki tarihi mekanlarla diyalog halinde gerçekleşen bir grup sergileri serisi olma amacıyla çıktığı yolda, kapsamı genişleyerek büyüyen farklı iş birliklerine alan açan kendine dünya sanat haritasında yer bulan, yerinde deneyimleyenlerin deyişiyle bir “festivale” dönüştü. Leros’u merkezine alarak adanın kıyılarını aşan evrensel temalara odaklanan her sergiye; atölye çalışmaları, film gösterimleri, performanslar ve film ve yayınların lansmanları eşlik eder.

Serginin üçüncü yılında geldiğimiz noktada diyebiliriz ki; Leros Projesi yalnızca bir sergi serisi değil, bu ada da bizim için sadece bir sergi lokasyonu değil. Mekân, bağlam ve zamansallık üzerine düşünen, sanat aracılığıyla birlikte dönüştüğümüz bir ekosistem.
Görsel: Yannis Bournias, Leros Adası
Uzun yıllar ikimiz de profesyonel hayatımızı çoğunlukla İstanbul’da sürdürdükten sonra, Leros’un sunduğu farklı bir ritimde üretmeye ve deneyimlemeye başladık. Burası yalnızca sanat eserlerinin sergilendiği bir yer değil; burada bizim için eşsiz karşılaşmalar, dönüşümler, ortak düşünme ve üretme süreçleri gerçekleşiyor.


Leros, sanatın yalnızca büyük ölçekli sistemlerin içinde var olması gerektiği fikrine bir alternatif alan açtı bizim için. Buradaki varlığımız, zamana yayılan, mekânla birlikte gelişen, derin bağlar kurarak ilerleyen bir süreç. Bu yaz üçüncüsünü gerçekleştireceğimiz proje, farklı coğrafyalardan sanatçıların adaya nasıl cevap verdiklerini, onunla kurdukları ilişkiyi, mekânlarla diyaloglarını, zaman zaman hepimizin yeni karşılaştığı durumlarla birlikte yüzleşmeyi ve yan yana durmayı içeriyor. Burası, ortak bir zeminde buluştuğumuz, paylaşarak yeniden tanıştığımız bir akış.
Bu yıl serginizin teması ada ve denizin ilişkisi ve bu ilişkiyi beden, birlikte yaşama, alternatif gerçeklikler, buluşmalar, akış ve hareketler üzerinden düşünen bir yıl. Sergi bu deneyimlerle ilgili ne söylüyor?



Sergi, geçiş fikri etrafında şekilleniyor; bir noktadan diğerine sabit bir yolculuk olarak değil, bir oluş hali olarak, anlamın geçiş sırasında şekillendiği sürekli bir dönüşüm olarak. Katmanlı tarihleri ve sınırda kalan coğrafyası ile Leros, bu sorgulamanın arka planı. Kendini bir anda açığa vurmayan, derinliklerini yavaş yavaş ortaya çıkaran bir yer. Leros; sürekli değişen, yeniden düzenlenen ve asla durağan olmayan, her zaman hareket halinde olan bir mekân olarak karşımıza çıkıyor.
Görsel: Yannis Bournias
Ada ve deniz birbirini tamamlayan ama aynı zamanda sürekli gerilim hâlinde olan iki unsur. Deniz, adayı sarar ama aynı zamanda ona sonsuz bir açıklık sunar. Ada, denizi çevreler ama ona tamamen sahip olamaz. Bu sergi, bağlılık ve özgürlük, içeride olma ve dışarı açılma, hareket ve durgunluk arasındaki ilişkiyi araştırıyor.
Beden üzerinden düşünmek, varoluşun sınırlarını ve aynı zamanda akışkanlığını anlamaya çalışmak demek. Deniz ve ada, birbirine dokunan ama asla tamamen birleşmeyen iki varlık gibi. Bu dokunmanın, temasın sınırsız anları ve ihtimalleri üzerine düşünüyoruz ve tartışıyoruz sanatçılarla birlikte. Alternatif gerçeklikler ve alternatif dokunuşlar dediğimizde, aslında varoluşu sadece tek bir düzlemde değil, farklı boyutlarıyla hissetmeye açılmayı kastediyoruz.

Bu bağlamda, sergi geçişi çözümlenmiş bir anlatı olarak sunmak yerine, aradaki boşluğu —hareketin, kırılmanın ve dönüşümün sadece temalar değil, sanatsal pratiğin içindeki aktif güçler olduğu alanı— araştırır. Jodorowsky’nin psychomagic kavramından ilham alarak, sergi dönüşümü sadece düşünce yoluyla değil, eylemler, semboller ve sanatsal varlık yoluyla gelişen bir süreç olarak ele alır.
Projeye dâhil olan farklı disiplinlerden sanatçılar var. Onlar burada nasıl bir yaratım sürecine giriyor?

Leros Projesi, farklı disiplinlerden sanatçılar için çoğunlukla yeni bir yaratım temposu sunan bir alan. Bazı sanatçılar için bu süreç, bir misafir sanatçı programında şekilleniyor. Buraya geldiklerinde akıllarındaki fikirler ada ile kurdukları diyalog içinde kaçınılmaz biçimde derinleşiyor, dönüşüyor. Sergiler ve konuk sanatçı programları aracılığıyla Perasma, Artemis Kültür ve Eğitim Derneği ile Leros Tiyatro Grubu gibi adanın yerel kültürel topluluklarıyla da yakından iş birliği yapıyor.
Uzun süredir Leros’u birlikte deneyimlediğimiz sanatçılar olduğu gibi, her yıl yeni isimler de bu sürece dahil oluyor. Ada, her sanatçı için farklı bir başlangıç noktası olabiliyor; kimileri için bir yavaşlama ve uyumlanma alanı, kimileri için ise tamamen beklenmedik bir karşılaşma.
Leros, tarihin farklı dönemlerinde kaçış noktası, buluşma yeri olmuş bir ada. Mimari yapısı ve tarihî dokusu da kayda değer. Adanın bu özellikleri sergiye nasıl yansıyor?

Leros, özellikle 1912’den 1943’e kadar süren İtalyan işgali döneminden etkilenen benzersiz bir mimari manzara sunuyor. Aslen Portolago olarak bilinen Lakki bölgesi, 1930’larda kurulmuş olup, Rasyonel-Faşist mimarinin örneklerini barındırır. Ayrıca adanın tarihi, Roma, Bizans, Osmanlı ve İtalyan dönemlerinden katmanlar içermekte olup her biri adanın zengin kültürel mirasına katkıda bulunuyor.

Leros, hem bir sürgün adası hem de bir buluşma noktası olmuş bir yer. Savaş dönemlerinde bir sınır, göçmen krizi sırasında bir sığınak ya da izolasyon merkezi… Bu çok katmanlı geçmiş, mimari, kültürel ve kavramsal olarak inkar edilemez bir varlık ve serginin yapısını da tabii ki şekillendiriyor. Burası yalnızca birtakım sanat eserlerinin sergilendiği bir yer değil; geçmişin, coğrafyanın ve zamanın içinde açılan alternatif bir alan da oluyor.
Leros’a gelen sanatseverler ve koleksiyonerler için serginin yanı sıra özel etkinlikler de olacak. Öne çıkan bir performans ya da etkinlik mutlaka vardır…
Bu yıl sergiye paralel olarak, küratöryel yaklaşımla doğrudan ilişkilenen performanslar ve farklı periyodik buluşmalar gerçekleşecek. İzleyicinin yalnızca gözlemci olduğu değil katılım sürecinin de çok değerli olduğu bir programın eşlik etmesini planlıyoruz.
Öne çıkan bir performans olarak detaylarını ileriki dönemde duyuracağımız; William Kentridge ve Bronwyn Lace tarafından kurulan, görsel sanat, tiyatro, dans, film ve müzik alanlarında disiplinler arası deneyselliği destekleyen sanat organizasyonu The Centre for the Less Good Idea ile iş birliğimiz kapsamında gerçekleşecek atölye çalışmaları ve performanslardan bahsedebiliriz.
Bu yıl sergi noktalarını seçerken nasıl bir yaklaşım benimsediniz?
Mekânlar yalnızca fiziksel güzellikleri, tarihi değerleri ya da işlevlerine göre değil, serginin ana temalarına yanıt veren, adanın farklı hikâyelerini taşıyan alanlar olarak belirleniyor.
Geçen yıl, sanat nesnesinin yalnızca fiziken görülebilir bir şey olmadığını, bazen sadece var olduğu bilinmesiyle bile güçlü bir anlam taşıdığını düşünerek, alışılmadık mekânlar ve ulaşımı zor alanlar da tercih edildi. Zaman zaman oraya gitmek de o eserin deneyiminin bir parçası oldu.
1886 yılında Agia Marina’da inşa edilmiş olan neoklasik Kandioglou Malikânesi, bu yıl yine serginin ana mekânı olarak seçildi. Bunun yanı sıra, mekâna özgü enstalasyonların yer alacağı, erişimi kolay veya sınırlı olan bazı diğer mekânlar da sergiye dahil edilecek.
Leros Projesi ve sergi çalışmalarınız ada halkı ile nasıl bir etkileşim kurmanızı sağlıyor?
Leros’ta gerçekleştirdiğimiz proje, buraya dışarıdan getirilen bir organizasyon değil; burada yaşayanlarla, onların yaşamları ve ritmiyle birlikte kurulan bir süreç. Yerel kültür sanat oluşumları sanatçılarla sürekli diyalog içinde. Bazı sanatçılar yerel artizanlarla birlikte üretim yapıyor, bazı projeler ise ada halkının anıları ve hikâyeleriyle şekilleniyor. Burası yalnızca sanatın sergilendiği bir yer değil; sanatın birlikte üretildiği ve dönüştüğü bir alan.
Leros Projesi’ne ilk kez katılacak birine ne söylemek isterdiniz?
Sergiyi ziyarete gelen birisine ilk söylenecek şey belki sürekli değindiğimiz gibi, sergilerin sadece izlenen değil, hissedilen, paylaşılan, zamanla dönüşen bir deneyim olduğu.
Son olarak gelecek projelerinizden söz edelim. Perasma’nın İstanbul ve Atina dışında farklı yerlere de ulaşma planları, desem ne söylersiniz?
İstanbul, Perasma’nın doğduğu ve adını aldığı Pera bölgesi ile bizim için en öncelikli ve önemli merkezlerden biri olmaya devam ediyor. 2026 yılının sonlarına doğru İstanbul’da gerçekleştirmeyi planladığımız ve şehrin kültür-sanat hayatına önemli katkı sağlayacağına inandığımız bir proje üzerine çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İstanbul’un kültürel mirasını koruma konusunda yıllarca büyük emek veren İBB Miras ve Kültür ekibiyle de proje üzerine görüşmeler yapmıştık.
Leros, her yaz düzenlemeyi sürdürmek istediğimiz bir proje olarak önemli yerini koruyor. Adanın bizi kabul etmesi bu süreçte çok önemli. Biz de yaşamımızın büyük bir bölümünü adada geçirerek, orayla uyumlu ve sürdürülebilir bir yapı kurmaya gayret ediyoruz. Bu yazı noktaladıktan sonra Ekim ayında Atina’da üzerinde çalışmaya başladığımız bir sergimiz olacak. Yeni lokasyonlar tabii ki mümkün ve heyecan verici. Ancak bizim için önemli olan, sadece yeni mekanlar değil, aynı zamanda yeni bağlamlar ve yeni geçitler yaratmak.
2025 edisyonunda yer alması beklenen sanatçılardan bazıları:
Korakrit Arunanondchai, Huseyin Aksoy, Deniz Aktaş, Mirna Bamieh, Herita Chiarva, Giorgio de Chirico, Alice Guittard, Lucio Fontana, Gülsün Karamustafa, Laura Footes, Ali Kazma, William Kentridge, Joline Kwakkenbos, Lola Montes Schnabel, Dora Maar, Wael Shawky, Takis, Rinus van de Velde, Evgenia Vereli, Kostis Velonis, Chen Wei.