preloader

Pınar Tınç: Dehayı Saklayamazsın, Renkleri de!

20.02.2024
Pınar Tınç: Dehayı Saklayamazsın, Renkleri de!

Yazı Boyutu:

Türkiye’nin ilk çini mürekkebi ressamı Pınar Tınç’ın Bozcaada’nın doğasından ve yaşadığı Güney Hint Okyanusu kültüründen ilham alan eserlerini keşfedin.

Pınar Tınç: Dehayı Saklayamazsın, Renkleri de!
Prof. Dr. Uğur Batı
Küratör,

Marka Danışmanı,
İçerik Yönetmeni

Türkiye’nin ilk ve tek çini mürekkebi ressamı hakkındaki sözlere de mürekkebin büyüsü ile başlayalım, kurgu öyle aksın. Ressam ele alır midâd ve hibr, o da yetmez siyâhî, zekab ya da zügâlâb ile kağıda bakar. Aniden çizmeye başlar ve renklerinden birine, o derin turkuaza, kendisini bir daha teslim eder şehir, doğa ya da İstanbul. Ya da insanlar! Historia docet… Tarih öğretir… Eski çağlardan kalma, çok karanlığı aydınlatmış bir sözdür bu. Renkler de öğretir çünkü onlar konuşabilir. Renkler de anlatabilir… Marifet o duygu iklimine değer vermeyi kaybetmemektedir, sahip çıkmayı bilmektedir. Böyle bir manada muhafazakarlığını sürdürmeye kim itiraz edebilir?

Buralara gelince bizi içine çekmez mi Pınar Tınç’ın tabloları? Hele bir de bu tabloların altında birçok hikâyenin ve efsanenin hayat bulduğunu hatırlarsak… Onca zaman boyunca onca duyguya ve hayale içkin bu figürlerin kendisini fısıltılarıyla hissettirmemesi mümkün değildir. Belki bu yüzden onun tablolarına baktığımızda benliğimizi tarifini yapamayacağımız bir haz kaplar. “Kara Kadın Adası”, “Seni Seviyorum Anne”, “Bir Çizgi Okyanus” ya da “Yuvaya Dönüş” hepsi hazzın parçalarıdır. Adalardan gelen bir coşkuyla Bozcaada’daki çocukluğunu çağırır gibidir Pınar Tınç. Ada, sahiller, doğa, deniz, yeşil, mavi, bitki örtüsü, kuşlar, gece ve gündüz insanla, kadınla, çocukla gelir.

Bir Ressamın Ruhsal Portresi!

Düşünüyorum, her biri bir şiir olan C tablosunda onun şiirleri zamanın neresine yazılmıştır? Hangi seslerle? Günün ilk vapurunun düdüğüyle mi? Bozcaada’nın dokusuyla mı? Ruhuyla? Ada sokakları, feribotun yanaştığı liman, nostaljik sokakları ile keyif verici ruhuyla mı?

Ya da feribotla adaya yaklaşırken ilk dikkatinizi çekecek adanın heybetli kalesinden mi söz ediyoruz? Bozcaada Kalesi mi mesele? Yel değirmenleri mi? Ayazma Manastırı mı? Şarap fabrikaları? Ya müze? Bozcaada müzesi mi? Hikâyeler orada mı? Ya da adanın o güzel rüzgar güllerinde mi tüm o şiirler? Savrulup gidiyorlar mı? Bitişinin ardından gelen sessizlikle mi? Birkaç martı ötüşüyle mi? Martılar… Şehrin ısrarlı sakinleri… Akıllı, tehditkâr, bazen hırsız, kedilerin bile çekindiği kargaları unutmadan tabii… Deniz yüzeyini nerdeyse yalarcasına uçarken birçok benzerini kıskandıran yelkovan kuşlarını da… Dalgıç karabatakları da… Hep aşık, güzel sesli, narinlikleriyle gönül çelen kumruları da… Beraberliklerinden kolay vazgeçemeyen, birkaç yem tanesi için yanınızda kalmak isteyecek güvercinleri de… Ürkek serçeleri de… Onlar da Pınar’ın tablolarında elbet. Onlar da anlatabileceklerini anlatır, duyurabileceklerini duyurur. Dinlemek isteyenler için öyle çok hikâyeleri vardır ki… Onlar ne de olsa yaşadıklarımıza başka bir yerden bakar. Gökyüzü bir derinliktir ayrıca. Bir sırdır. Eskimiş bir umuttur… Kuşlar İstanbulludur ve şehrin varlığına yakışacak şekilde, tarihin bozamadığı bir buluşmada yaşanması gerektiğini bilir. Gerçeğin doğurduğu duygunun hakkını vermek gerekir neticede. Dilleri farklı olsa beraberliğin sebebini ortaya koyacak sebebe vakıf olmak da… Kolay mı? Bu semada uçmaya başladıkları günden beri neler görmüşlerdir neler! Onların da bu gördüklerinden çıkardıkları vardır elbet.

Pınar Tınç: Bir Ressamın Profili

Pınar Tınç: Dehayı Saklayamazsın, Renkleri de!

“İçinde kaybolduğum ama çizerken var olduğum, kağıtla fırçayla boyayla çizgilerle bir bütün olup içinde kayıp gittiğim, kendim olduğum ben olduğum; ruhumu özgür bırakabildiğim, zamanın içine girip, onunla aktığımı hissettiğim, evrenin bir parçası ve kendisi olup özgür bir ruha dönüştüğüm, kısa ama o derin anlar için resim yapmaya devam ediyorum. Belki dünya tamamıyla bir göz aldatmacası, bir göz aldanması; resim yaparken bu benim umurumda değil. Çünkü aldatmacaysa her şey, yaptığım resim öyle değil. Gözüm, ruhum ve elimle çizdiğim, gerçek; içinde yaşadığım dünya ne olursa olsun, içimde yaşadığım dünya benim resimlerimde, benim gerçeğim” diyor ressam Pınar Tınç. Türkiye’nin çini mürekkebi resminde önde gelen isim olan Pınar Tınç, akademi mezunu. Akademik eğitimini mekân ve zamanla birleştiriyor. Bir deneyim ressamı Tınç.

Adaların Rüyası Bir Ressam

Pınar Tınç: Dehayı Saklayamazsın, Renkleri de!

Buradakiler köpük mü? Öyle görünüyor. Ya değilse? Ya yeni bir yanılsamayla karşı karşıyaysak? Ya bu bir rüyaysa? Sorular işte… Yine sorulmak istenen sorular… Buradaki renklerden başka yeni manalar çıkarılabilir mi? Çıkarılabilir elbet. Ama biz oralara girmeyelim en iyisi. Herkes istediğini iç dünyasında saklasın. Suskunlukların bazen yüksek sesle ifade edilenlerden çok daha anlamlı olmasının sebebi de bu değil midir? Susuyorum, çünkü aslında çok anlatacağım var. Susmaktan başka çarem yok, çünkü sözlerin hissettiklerimi yansıtabileceğine inanmıyorum… Ne dersiniz? İlk satırların karanlıktan gün ışığına çıkmaya niyet ettiği veya fırçanın belki biraz da tedirginlikle tuvale dokunmaya başladığı anlar, bu anlar değil midir?

Suskunluğu ne doğurur? Tarihin gizli sesleri sizi yavaş yavaş içine almaktadır. Belki de bir malihulya zamanıdır bu. Adalar bir hasrettir çünkü aynı zamanda. Derin bir hasret. Size iç geçirten bir hasret… Kadim bir şairin resminde sadece çocukluğunun kayıp şehrinin ardına düşmez, kendisini dinlemek isteyenlere kendi daüssılasından da bahseder. Kırgınlıklar kimi gizler? Ya o iç dünyadaki yolculuklar? Paylaşılamayan dokunuşlarda kalanlar? Neresinde durursanız durun, bir adanın bir başka köşesinin hasretini çekersiniz. Bu hasret tarihinizin unutulamayan masallarıyla da derinlik kazanacaktır. Şehir size böyle anlarda nasıl görünür? Peki ada? Hangi kıyı neyi hatırlatır? Hangi sokakta kimin hatırasını taşırsınız? Bir yerden sürgün edilme hissi acıdır elbet. Ya zamandan?.. Mavi… Bir daha mavi… Belki de meftunu olduğumuz renk birçok hatıramızı yutar. Zaman maviyi bir sis perdesinden gösterir. Şehri daha iyi görmemiz için…

Pınar Tınç resimlerine baktığımızda gördüğümüz “zihinsel” bir imge var. Bütünüyle “adalı” bir ressamdan söz ediyoruz, önce Bozcaada’da doğup büyüyor, yine bir dönem (2011’de taşınıp 2018’e kadar) Fransa’nın Le Reunion Adası’nda yaşıyor. Adanın izolasyon duygusunun renkli bir doğa ve domestik hikâyelerle bir araya geldiği tablolar artık Pınar Tınç’ın imzası haline geliyor. Egzotik bir dünyadır o küçücük ada (La Réunion). Öyle ki, Hint Okyanusu ülkeleri ve hatta bütün okyanus ülkelerinin mozaiği buradadır. Kozmos dedik. Bir evren. Ressamın tuvallerinde renkleri, kokuları, peyzajları adeta bu minik kara parçasında birleşen her şey gibi birleşir. Pınar Tınç “kozmos”una dönen bu evrende onun resimlerinde ressamın kendine has tropik bir iklimi, rengârenk ve yemyeşil bir doğa, çeşit çeşit insan ve kültürle burada harmanlanmış halini görüyoruz. Okyanusya doğasının zengin bitki örtüsü ile hayvan türlerine, ışığına, enerji dolu coğrafyasına resimlerinde yer verir. Tınç tablolarının çini mürekkebinden ona bakana sızan Afrikalı kadın tipleri, Mayotte, Madagaskar, Komorlar gibi imgeler akar. “Africans”lar, Avrupalı melez insanlar, sarı saçlı mavi gözlü yarı siyahiler, siyahi ama uzak doğulu ayrıksı insanlar onun tablolarında harmanlanmış biçimde bize bakar. Pınar Tınç’ın son 10 yıl tabloları, ilham laboratuvarı La Réunion adasında teşkil olur. Bambaşka bir adalılık tipidir bu. Eşsiz kültürleri, yaşantıları, davranışları ve duyguları bir arada bulabileceğiniz bu adadan Pınar Tınç’ın tablolarına bambaşka bir ilham akar. Onun işlerindeki imgeler, konular, öyküler, çizgiler, figür, motif ve renkler hep bu özel kozmos buluşmanın bir ifadesidir. Her ne kadar Pınar Tınç genelde bunları çizse de, son dönemde kadın, çocuk, aile konularına yoğunlaştığını görürüz. Bu resimlerinde büyük boy tuvaller kullandığını görürüz ve anlatmak istediği duygu ve düşünceleri net şekilde iletebildiğini görünce büyük ölçülerde çalışmaya başladığı görülüyor.

“Mürekkebi Hiç Kurumasın” Dediğim Bir Ressam!

Pınar Tınç: Dehayı Saklayamazsın, Renkleri de!

Arkeologlar tarafından bulunan en eski mürekkep tarifi eski Mısırlılara aitti. Bir kan mürekkebi kabul edelim bunu ve insan kanı olmadığını umalım! Çağımızdan çok önce, papirüsün köklerini yakmaktan elde edilen kül karışımı ve bir sakız çözeltisi yada akasya ya da kirazın yapışkan kıvamlı suyu ile boyama yapılıyordu. Milattan önce 2500’lü yıllarda ise Çin mürekkebi bulunmuştu.

Çini mürekkebi çizim maksadına uygundur. Çini mürekkebi, rafine edilmiş lamba siyahının suda eriyiğidir. Buna “Hind” mürekkebi de denir. Modesu çini mürekkepleri, karbon yerine çeşitli mineral pigmentleri ihtivâ eder.

Türk resmindeki mürekkep üstadı ise “mürekkebi” hiç kurumasın diyeceğimiz Pınar Tınç’tır. Geleneğe baktığımızda yalnızca su ve mürekkeple yapılan mürekkep resmi, üç temel özellik taşır: Saflık, soyutluk ve doğallık. Resimde renkler aslında mürekkebin koyu ve açık tonlarıyla elde edilir. Tınç resimlerinde de saf, soyut ve doğal olanı buluruz. Özellikle diğer malzemelere göre nazaran çok daha akıcı ve kontrol edilebilir bir madde “yüzeyi” çok çeşitli hale getirir. Yarattığı ışık imkânları, oyunlar, esnek yapısı, zarif tutumu ressamına resme geniş şekilde hâkim olma imkânı verir ki Pınar Tınç bu imkânları dünyada en iyi kullanan ressamlardandır. Ressamın burada prim vereceğimiz yeri de çağdaş sanattaki yeni arayışlar nedeniyle, sanatsal arayışlar arttıkça, desen ve motifleri hem rahat hem de etkili şekilde yaratmaya elverişli bu materyalin ressamı tarafından kullanışma başarısıdır. Ressamın özellikle başlangıçta sadece siyah olan mürekkebi sonrasında renkli kullanma becerisi onun resmine fevkalade bir çeşitlilik kazandırmıştır. La Réunion’dan dönüşünde bu durumu rahatlıkla görebiliriz. Pınar Tınç’ın resimlerinde çini mürekkebinden kaynaklanan olağanüstü klasik tadı alabilirsiniz. Sulu mürekkep ve bloklarla yapılmış baskı resimler, geleneği yaşatmak ve yeni nesillere aktarmak gibi bir işlevi de yerine getiriyor.

Bitirirken

Yaşamının büyük bölümünü, kariyerini ve sanatını doğduğu Bozcaada’dan etkilenerek yapıyor. Bir ada ressamı oluyor. Eserlerinde ada, doğa, deniz, bitki örtüsü, kuşlar, gece ve gündüz teması adadan geliyor. 2011 yılında, Güney Yarım Küre’de bir Fransız adası olan La Réunion Adası’na geldiğinde ise Güney Hint Okyanusyası kültürü ile karşılaştı. Yani yine bir adadan söz ediyoruz. Afrika, Hindistan ve Okyanusya kültürlerin bir karışımı olan, o kültürlerin destanlarını, mitolojilerini ve hikâyelerini anlatan motifleri eserlerinde işliyor. Ada onun resminde o kadar baskın ki. Reunion Adası’nda, 2014’te sanatseverlerle buluşturduğu ‘Adaların Renkleri’ sergisinden 8 yıl sonra 26 Mart tarihinde bu adaya yeni sergisi ‘Adaların Rüyaları’ ile geri dönüyor. Yurt içi ve dışında defalarca eserlerini bu kadar yoğun sergileyen az ressam bulunur. Bu özel bir şey. Pınar Tınç resminde gözün algıladıkları: Tarifsiz renkler… Lekeler… Figürsü şekiller… Puantiyeler… Mitoloji… Kültür ve Kurgu… Peki beyin ne algılıyor? Özel bir kompozisyon… sarmal bir döngü… coşku… gökkuşağı… ilüzyon… özel bir müzikalite… gelenek, kültür, hikaye ve tarih. Pınar Tınç kozmozu bu.

Pınar Tınç’ın ada resimlerinde; Afrika, Hindistan ve Okyanusya kültürlerin bir karışımı olan, o kültürlerin destanlarını, mitolojilerini ve hikâyelerini anlatan motifleri görürüz. Bu resimlerden itibaren Tınç resimleri rengarenk ve derindir. Ekseriyetle rengin hakim olduğu resimlerdir. Ressam çizgiyle de hacim yaratır. Pınar Tınç resimlerinde Kompozisyon genelde dikeydir. Bakış aşağıdan yukarı yönlendirilir. Kültüre özgü soyutlanmış görünümler, tuval yüzeyinde bir tür mekân yanılsaması yaratır. Rengin ve gsometrinin olanaklarını kullanan sanatçı, soyutçizgiyi de içine alan özgün bir ifadeye soyunur. Egzotik/kabilesel istifleme ve süslemenin modern çizgiyle buluşmasıdır Pınar Tınç.

Kaynakça: Akşam

Uğur Batı
Uğur Batı Tüm Yazıları