Fikret Mualla: Hayatı, Eserleri ve Bilinmeyenleri
Yazı Boyutu:
Türk resminin uluslararası üne sahip bohem sanatçısı, nam-ı değer “Paris Ekolü” Fikret Mualla’nın hayatı, eserleri ve bilinmeyenlerini keşfedin.
Sanatın evrensel dilinde adını duyuran isimlerden biri olan Fikret Mualla, Türk resim sanatının özgün ve etkileyici sanatçılarındandır. Yaratıcı ruhu ve natürmort resimlerindeki eşsiz yeteneği ile sanat dünyasına damgasını vuran Mualla’nın hayatı ve eserleri, sanatseverler için daima büyük bir ilgi kaynağı olmuştur. Bu yazımızda Fikret Mualla’nın hayatına, eserlerine ve hakkındaki bilinmeyenlere yakından bakacağız.
Fikret Mualla Kimdir?
Fikret Mualla, 1903 yılında İstanbul’da doğdu. Sanata olan ilgisi genç yaşlarda belirginleşti ve resim eğitimi almaya başladı. 1930’ların sonlarına doğru Paris’e taşınarak sanat eğitimine devam etti. Mualla, özellikle natürmort resimleriyle tanınır. Eserlerindeki detaylar ve renk kullanımı onun sanatsal yeteneklerini yansıtır.
Fikret Mualla’nın Hayatı
Fikret Mualla Saygı, 20 Temmuz 1903’te İstanbul, Moda’da dünyaya geldi. Babası Düyun-u Umumiye’de görevli Ekrem Bey, annesi Emine Nevber Hanım’dır. Kadıköy, Bahariye’de mutlu bir çocukluk geçiren Mualla, daha sonraları bu dönemi “Devri saadetim” olarak tanımlamıştır.
Önce Saint Joseph ve ardından Galatasaray liselerinde eğitim gören Mualla, amcası futbolcu Hikmet Topuzer’in de etkisiyle futbol oynamaya başlar. 12 yaşında Galatasaray Lisesi’nde futbol oynarken sağ ayağını kırıp sakat kaldığında büyük bir travma geçirir. Bu travmadan ona yadigar kalacak topal bacağı, onu derinden etkileyecek ilk olaydır.
Kazadan kısa bir süre sonra İspanyol gribi geçirdi ve annesi Emine Nevber Hanım’a da bulaşan bu hastalık maalesef onun ölümüne neden olur. Fikret Mualla annesine çok düşkündü ve onun ölümünden kendini sorumlu tutar. Yaşadığı travmalar sonucu gergin ve uyumsuz bir insan haline geldi ve babasının tekrar evlenmesi üzerine daha da içine kapanır. Bu evliliği ve üvey annesini hiçbir zaman kabul etmez. Ailedeki huzursuzluk üzerine Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra mühendislik eğitimi almak için İsviçre’ye gönderilir; bu onun o sırada farkında olmasa da sanat dünyasına atacağı ilk adım olacaktır. İsviçre’deyken resim yapmanın onun için mühendislikten daha ilgi çekici olduğunu fark eder Dönemin konsolosu Rıza Bey’in desteğiyle resim eğitimi almak üzere Almanya’ya gider.
Önce Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde afiş ve couture, akabinde Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi alır. İsviçre, Almanya ve İtalya’daki müzeleri gezer ve Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirdiği Berlin’de kalmaya karar verir. Mualla burada başarılı resimler, tasarımlar ve moda çizimleri yapar. Çizimleri Alman dergileri tarafından kabul görür. Almanya’da iken babasının maddi durumu kötüleşip ona para gönderemeyince, Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa tarafından maddi olarak desteklenir. Ancak Almanya’nın bohem atmosferi onu içine çekti ve alkolik olur. İlk olarak 1928’de Almanya’da alkol bağımlılığı nedeniyle tedavi görmek zorunda kalır. Tedavisinin ardından Türkiye’ye dönerek resim öğretmeni olur. Uzun süre öğretmenlik yapar. Gazeteler, dergiler için yazılar yazarak, eskizler yaparak, sahne kostümleri çizerek ve kitap resimleyerek geçimini sağlar. İstanbul Şehir Tiyatrosu sopranosu Semiha Berksoy’a olan ilgisi nedeniyle de Beyoğlu semtine taşınır. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenen “Lüküs Hayat”, “Deli Dolu”, “Saz Caz” gibi operetlerin kostümlerini çizer. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun Yeni Adam dergisindeki yazılarını resimler. Aynı dergide dönemin sanatçılarının portre tasarımlarını ve karikatürlerini yayımlar. Bir yandan da resim yapmaya devam eder. 1934 yılında suluboya resim ve desenlerinden oluşan ilk sergisini açar.
Sanat tutkunu Salah Cimcoz, İstanbul zamanlarında Moda’daki yalısında Fikret Mualla’ya rahat bir çalışma yeri tahsis eder. Burada Mualla hem resim çalışmalarını sürdürüyor hem de Cimcoz’un çocuklarına resim dersleri verir. Bu çocuklardan bir tanesi de ilerleyen dönemlerde Cumhurbaşkanı olacak Fahri Korutürk’ün eşi Emel’dir. Mualla bir gün sarhoşken Salah Cimcoz ile arasında çıkan bir tartışma üzerine konağa giderek üzerinde çalıştığı tüm portreleri yok eder. Dev bir panoda toplu halde portrelerini çizmekte olduğu devlet büyükleri hakkında uygunsuz sözler sarf eden Mualla, bu sözlerinden ötürü soruşturmaya maruz kalır ve bu olay hayatı boyunca peşini bırakmayacak olan polis fobisinin de başlangıcı olur.
Bu olayın akabinde tekrar alkol bağımlığı artan ve psikolojik sorunlar yaşamaya başlayan Mualla’nın 1937 yılında yaşadığı bir olay ise bu fobiyi daha da travmatik bir hale getirir. Bir akşam Beyoğlu’ndaki Degütasyon Lokantası’nda içerken gözü duvardaki Atatürk portesine takılan Mualla, portrenin resim kalitesini beğenmediğini söyleyip yüksek sesle küfredince, lokantadaki müşterilerden biri sanatçının sözlerini yanlış anlar ve Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle polis çağırır. Mualla o geceyi karakolda geçirir. Yıllar sonra Hıfzı Topuz’a o geceyi anlatırken polisten dayak yediğini, falakaya yatırıldığını ve Atatürk’e hakaret dışında Almanya geçmişi ve Almanlara olan sempatisinden ötürü Alman casusu olarak itham edildiğini de anlatacaktır. Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Fikret Adil o dönem araya girerek başkomiseri Fikret Mualla’nın akıl hastası olduğu ve Bakırköy Hastanesi’nde müşahede altına alınması gerektiği konusunda ikna eder. Bunun üzerine dokuz ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde, dönemin meşhur doktoru Mazhar Osman’ın hastası olarak tedavi gören sanatçının o günlerde hastanedeki en yakın arkadaşı alkol tedavisi gören Neyzen Tevfik olmuştur.
Bu dönemde babasını yitiren Mualla’nın, yüklü bir mirasın da varisi olmasıyla paranoyaları iyice artar. Bu korku dolu süreç, sonunda bir sanat dostu avukatın da yardımı ile son bulur ve Mualla dokuz ayın sonunda taburcu olup varlıklarını sattıktan sonra Paris’e taşınmaya karar verir. Gitmeden önce Abidin Dino’nun isteği üzerine 1939 Uluslararası New York Fuarı’nda Türkiye pavyonunda sergilenmek üzere İstanbul’la ilgili otuz kadar resim yapan sanatçının bu çalışması şehre vedası niteliğindedir.
Fransa’ya gittiğinde Edvard Munch ve Wassily Kandinsky gibi ressamların temsilcisi olduğu dışavurumculuk (ekspresyonizm) gündemdeydi. Fikret Mualla da bu yaklaşımdan etkilenir. Paris’te kısa bir süre eğlenceli, lüks bir hayat yaşayan sanatçı, İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve Fransa’nın işgali ile birlikte zor günler yaşamaya başladı. Öyle ki, o zamanlar günlük ihtiyaçlarını karşılamak için resimlerini değerinin altında sattığı söylenir. Alkol, polis fobisi ve vatan hasreti nedeniyle yaşadığı sorunlar nedeniyle Mualla birkaç kez daha hastaneye kaldırılır.
Mualla, sorunlarını resim yaparak ve içerek aşmaya çalıştı. 25 yıl boyunca eserlerini hiçbir yerde toplu olarak sergilemedi. O tarihe kadar eserlerini satın almak isteyenler onu Paris kafelerinde buluyordu ve genellikle tabloları uygun fiyata satın alıyorlardı. Hastanede kaldığı süre boyunca resim yapmaya devam etti. Bu süreçte onu yalnız bırakmayan Dina Vierny, ona sık sık resim malzemesi getiriyordu. Bu resimler birkaç ay sonra Vierny’nin “Galerie Dina Vierny” adındaki sanat galerisinde sergilendi. Sergi çok başarılı olmasına rağmen Mualla Vierny’nin sattığı resimlerinden hakkını alamadı.
Vierny 1955 yılında elindeki Fikret Mualla resimlerden oluşan ikinci bir sergi daha açtı. Sanat camiasının aldığı bu son darbe ile iyice dibe sürüklenen Mualla, 1956 yılında yeniden akıl hastanesine yatırıldı.
İlk kişisel sergisini iki resim simsarı düzenledi. Sergide eserleri büyük ilgi gördü ve hepsi satıldı. Ressamlar söz verdikleri parayı vermeyerek onu dolandırdılar ama bu sergi sanatçıyı Paris sanat camiasında daha da büyük bir üne kavuşturdu ve onun “Paris’in Ressamı” olarak anılmasını sağladı. Burada birçok ünlü sanatçıyla tanıştı ve Picasso’nun dikkatini çekti. Mualla, Paris temalı resimler yapmaya devam etti ve giderek daha da ün kazandı. Eserleri koleksiyoncular tarafından toplanmaya başlandı. Ama düzenli bir hayat kuramadı. İki yıl sonra ikinci sergisini açtı ancak sergiden sonra bir kez daha hastaneye kaldırıldı. Aynı dönemde, resimlerinin sürekli alıcısı olan Madam Fernande Angles ile tanıştı. 1962’de felç olan sanatçının bakımını Madam Angles üstlendi ve onu bir bakıcı eşliğinde Reillanne’deki çiftliğine getirdi. 1967’deki ölümüne kadar bu çiftlikte Madam Angles için birçok eser üretti.
Mualla dünyadaki son günlerinde yazdığı bir mektubunda hayatını şu sözlerle özetlemiştir:
Fikret Mualla’nın Sanat Hayatı
Fikret Mualla’nın sanatı, natürmort tekniği ile özdeşleşmiştir. Natürmort resimleri, nesnelerin estetik bir düzen içinde ve gerçekçi bir şekilde yansıtıldığı eserlerdir. Mualla, bu tekniği ustalıkla kullanarak objelerin kendine özgü detaylarını ve renklerini yakalar. Onun eserleri, natürmortun sınırlarını zorlayarak nesnelerin daha derin anlamlarını ve sembollerini ifade etme amacını taşır. Natürmort resimlerinin ötesinde, sanatçının eserlerindeki her bir fırça darbesi, duyguları ve düşünceleri ifade etme çabasının bir yansımasıdır.
Fikret Mualla’nın En Önemli Eserleri
Fikret Mualla’nın eserleri, onun sanatsal çizgisinin ve ifade tarzının vurgulanmasında önemli bir rol oynar. Her bir eser, sanatçının duygusal derinliğini, estetik anlayışını ve renklerle olan ustalığını yansıtır. İşte Fikret Mualla’nın en önemli eserlerinden bazıları:
Fikret Mualla, “Balon Satıcısı”
Balon Satıcısı, Fikret Mualla’nın en ikonik eserlerinden biridir. Bu eser, şehir yaşamının renkli ve neşeli yönlerini yansıtarak izleyicinin içinde pozitif duygular uyandırır. Enerjik fırça darbeleri ve canlı renk paleti, eseri adeta canlandırır. Balon satıcısının anlamlı bakışları ve etkileyici kompozisyonuyla, Mualla insan figürlerini çarpıcı bir şekilde resmeder.
Fikret Mualla, “Cazcılar”
Fikret Mualla eserlerinde cafe, bar ve pazar gibi sosyal ortamlara sıkça yer vermiştir. En önemli eserlerinden biri olan “Cazcılar” tablosunda ise 3 müzisyeni mavi bir arka planda resmetmiştir. Mualla’yı bu eserinde 1950’li yılların Paris’i etkilemiştir ve sanatçı o yılların bistrolarını canlandırmak istemiştir.
Fikret Mualla, “Ayasofya”
Arkadaşlarıyla beraber sık sık tarihi yarımadayı ziyaret eden Fikret Mualla, Ayasofya’nın avlusunda pek çok defa resim yapmıştır. Bu resimlerinin birinde de Ayasofya’yı resmeden Mualla’nın perspektifi diğer sanatçılardan biraz daha farklıdır. Mualla, Ayasofyayı yüce bir dağı resmeder gibi çizmiş ve bu dev yapının sadece bir bölümüne tuvalinde yer vermiştir.
Fikret Mualla’nın Kitapları
Fikret Mualla’nın eserleri kadar, düşüncelerini ve sanat anlayışını yansıtan kitapları da onun mirasının bir parçasıdır. İşte onun en önemli kitaplarından biri:
Fikret Mualla, “İki Aykırının Mektupları”
Fikret Mualla ve yakın dostu Semiha Berksoy’un birbirlerine yazdıkları mektupların derlenmesiyle oluşturulan bu eser aynı zamanda 1930’lar Türkiyesine de ışık tutuyor. Biri ressam diğeri opera sanatçısı bu iki arkadaşın mektupları okuyanların kalbini ısıtıyor.
Fikret Mualla’nın Ölümü
Mualla 1967 Mayıs’ında sinir krizi geçirdikten sonra bir kliniğe yatırıldı. 20 Temmuz 1967’de ölü bulundu ve Paris’te isimsizler mezarlığına defnedildi. Cenazesi vasiyeti üzerine 1974 yılında bir zamanlar ondan resim dersleri almış olan Salah Cimcoz’un kızı ve dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün eşi Emel Korutürk aracılığı ile Türkiye’ye getirtildi ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.
Ölümünden sonra müzayedeye çıkarılan resimleri Türk Devleti tarafından satın alındı ve Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nde bir Fikret Mualla Salonu kuruldu. 1976 yılında Ankara’da onun adına arkadaşları, akrabaları ve çeşitli koleksiyonlardan topladığı yüz on sekiz tablonun yer aldığı bir sergi düzenlendi. Günümüzde eserlerinin çoğu özel koleksiyonlarda yer almakta ve retrospektifleri, başta İstanbul Modern olmak üzere uluslararası alanda tanınan birçok modern ve çağdaş sanat müzesi tarafından yürütülmektedir.
Fikret Mualla Hakkında Az Bilinen Gerçekler
- Fikret Mualla, bir dönem Türk resminin öncülerinden olan İbrahim Çallı’nın öğrencisiydi.
- Sanatçının eserleri, Türkiye’nin yanı sıra yurt dışında da birçok sergide yer aldı.
- Mualla, sadece ressam değil, aynı zamanda öğretmen olarak da aktif rol oynadı.
- Eserlerindeki renk seçimlerini, duygusal durumlarına göre yapardı.
- Kendi tarzını natürmortla buluşturarak Türk resmine yeni bir soluk getirdi.
{28846}