House of Brothers Art Talks: Seçkin Pirim Röportajı
Yazı Boyutu:
Çağdaş heykel sanatının önde gelen isimlerinden Seçkin Pirim ile Contemporary İstanbul’daki House of Brothers Lounge’unda buluştuk ve House of Brothers Art Talks kapsamında sanatı üzerine röportaj yaptık.
İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nü ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü’nü bitirmiş olan Seçkin Pirim, minimal heykelleri ile dikkat çeken bir sanatçı. Heykel ve tasarım alanında birçok ödülü olan sanatçı, Türkiye’de ve dünyada kişisel sergileriyle de büyük hayranlık topluyor.
Neden heykel? Sizi özellikle heykele yönlendiren neydi?
Hani derler ya “Ben çocukken çok iyi resim yapardım.”, ben hakikaten öyleymişim. Annem beni sokağa atmak istermiş, ben eve girip resim yapmak istermişim. O merakla bir heykeltıraşın atölyesine kafayı soktum. Sonrasında onun her şeyine aşık oldum: tipine, kasketine, çalışmasına… “Ben de onun gibi olacağım.” diyordum. Özentilikten yani aslında. Bu ya bir şans ya da kader.
Teknolojiyi sanatında sıklıkla kullanan bir sanatçı olarak teknolojinin sanata katkısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Taş yontan, spontane bir heykeltıraş olsanız, siz bir el figürü yapmak isterken bir parmak kırılsa, o kırığı yok etmek için ya o elin biçimini değiştirirsiniz ya da farklı bir yol bulursunuz. Bunun sonucunda ortaya spontane bir durum çıkıyor. Benim işlerimde ise durum öyle değil. Ben çizdiğim andan itibaren sonunda orataya nasıl bir iş çıkacağını biliyorum. Arada herhangi bir değişikliğe uğrama şansı yok. Bir kısmı kırılsa da kırılan kısmı atıp yerine yenisini koyuyorum. Bunu ha elle yapmışım ha teknolojiyi kullanmışım. Elle kesersem hem çok uzun sürecek hem de çok uğraştıracak. Bunları elle kestiğimi söylesem kimse farkı anlamaz fakat bu samimiyetsiz bir şey. Burada “Elle kesersem daha değerli” inancını yıkmak istiyorum. O yüzden doğruyu söylemekten çekinmiyorum. Teknolojinin faydalarından yararlanarak eserlerimi daha kısa sürede tamamlayabileceksem bunu neden yapmayayım ki diyorum aslında.
Hayatınızın ve teknolojinin değişimi eserlerinizi ve kullandığınız malzemeleri nasıl etkiliyor?
Benim hayatım değişince, işlerim de değişiyor. Doğal halinde olmasını seviyorum. Benim için hiçbir zaman dünyada popüler olanı takip etmek gibi bir durum olmadı. Örneğin kumaştan heykel yapımı popüler diye kumaştan heykeller yapmadım. Çünkü işler bir yere gelsin diye oynamıyorum. Bu zaten benim hayatım. Zaten bunu bir yere taşımak da benim işim değil; galericinin, küratörün işi. Kafayı bunlara yorarsam sanatımda geldiğim noktaya gelemem. Sırf çok sattığı için tekrar eski yaptığım işlerime dönmedim. Kağıt da böyle başladı. Askere gittim, beni kağıtçı yaptılar. Sıkıntıdan kağıt keserken kağıttan heykeller yapmaya başladım. Sonrasında yaptıklarım yavaş yavaş evrilerek bu halini aldı.
Amerika’daki sergileriniz nasıl gidiyor?
Şu anda oldukça iyi gidiyor. Aslında dört sene, Amerika’da bir şeylere yetebilmek için çok kısa bir süre. İşimi şu an olduğu yere getirebilmek, bir müzede sergileyebilmek kendi ülkemde 20 yılımı aldı. Normalde Amerika’da da bu kadar sürer; hatta belki daha fazla. O yüzden de hem çok zor hem de beklediğimden çok daha hızlı oldu. Amerika’da satılan eserlerimin hepsi yabancı koleksiyonerler tarafından satın alınıdı. Bunu övünmek için belirtmiyorum, lütfen yanlış anlamayın. Amaç zaten bu olmalı. Oraya gidip yine bir Türk koleksiyonere iş satarsanız Amerika’da olmanızın bir anlamı olmaz.
Yeni kitabınız hikayesinden bahsetsek?
Son on yıldaki işlerimi içeren bir kitap çıkardık. Yazısını Paul Laster yazdı. Sonra bir fuar, kitabın lansmanını üstlenmek ve imza günü yapmak istedi. Bir yandan da “Kim gelecek imza gününe?” endişem vardı. Fakat imza günü geldiğinde gerçekten inanamadım. Upuzun bir kuyruk oldu. Yabancı koleksiyonerlerin imza günüme bu denli ilgisi beni ayrıca mutlu etti.
Sizi en çok etkileyen usta isimler kimler?
Eduardo Chillida’yı söylemem doğru olacak sanırım. Chillida çok form çalışır, soyutçudur ve çocukluğumdan beri hayranı olduğum bir sanatçıdır. İmkanım oldukça sergilerine gitmeye çalışırım.
Para limitiniz olmasa almak istediğiniz eser ne olurdu?
Anselm Kiefer’ın bir eserini isterdim. Ve hatta bir tane Basquiat olabilir.
Anselm Kiefer
Heykellerinizi üç kelime ile özetlerseniz…
Az laf, yaşam ve samimiyet.
Son olarak önümüzdeki dönem projelerinizden bahsedebilir misiniz?
Yakın zamanda New York’ta kendi atölyemi açmayı planlıyorum. Bundan sonra yılın birkaç ayını orada geçireceğim.