Philips LatteGo ile Sanatın Baristası: Murat Palta
Yazı Boyutu:
OGGUSTO ve Philips iş birliği ile sanatın önde gelen isimlerinden Murat Palta’yı Philips LatteGo ile buluşturduk. Sanatıyla ilham olan Murat Palta’nın rutinlerini ve hayatında kahvenin yerini izlemeye hazır olun!
“Sanatın baristası olur mu?” dediğinizi duyar gibiyiz. OGGUSTO x Philips iş birliği ile sanatın önde gelen isimlerinden Murat Palta’yı LatteGo ile bir araya getirdik ve sizlere kahve deneyiminin en sanatsal halini sunduk.
İlk olarak sizlere mükemmel bir kahve yapmanın yolunu açıklıyoruz. Yüksek kaliteli, aromatik kahveler demlemek en pratik şekilde Philips LatteGo 5400 ile mümkün! Ristretto’dan köpüklü cappucino’ya kadar taze çekirdeklerden 12 kahve çeşidi yapmanızı sağlayan makinede 12 ayardan oluşan farklı hassas öğütme çeşitleri mevcut. Aroma Extract sistemiyle de mükemmel sıcaklık, aroma ve krema elde edebiliyorsunuz. Üstelik kahve özelleştirme seçeneği sizlere kişiselleştirilmiş bir kahve deneyimi sunup 4 farklı kahve profili kaydetmenize de imkân veriyor. Yoğunluk ve uzunluk tercihinizi ayarladıysanız tek tuşla favori kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Resimlerini Osmanlı minyatür sanatı ve pop kültürü ile harmanlayan sanatçı, Dumlupınar Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nden mezun oldu. Murat Palta sanatını ortaya çıkarırken tarihsel olaylardan, mitolojiden ve edebiyattan beslenen batı ve doğu kültürlerindeki çatışmalara, benzerliklere ve potalara dikkat çekmeye çalışıyor. Zamanında çeşitli reklam ajanslarında da çalışan sanatçı 2013 yılında Cezayir, Tilimsan’daki International Festival of Miniature and Illumination’da Minyatür ve Tezhip Sanatı atölye çalışmasına katıldı ve dünyaca ünlü markalarla iş birliği yaptı. All Work and No Play, God, Monsters and Men, Tasvir-i Beyaz Perde ve daha pek çok kişisel sergisi bulunan Murat Palta’yı kahveniz hazırsa daha yakından tanımaya ne dersiniz?
Bize biraz kendinden bahseder misin, senin hakkında ne bilmeliyiz? Çalışmalarındaki temel motivasyon nedir?
Bir insanın kendini anlatmaya çalışması bence en zor soru. O yüzden çok basit tutmaya çalışacağım. Kötü kötü filmlerden keyif alan, oyunları, eğlence tüketim ürünlerini, kısacası pop kültürü seven, onun içinde büyümüş biri olarak, güncel konuları geleneksel sanatla, özellikle geleneksel minyatür sanatıyla anlatmaya çalışan bir sanatçıyım.
Çalışma ve üretim rutinini de merak ediyoruz. Nasıldır çalışma rutinin? Mesela çalışmaya başladığında her şey kafanda belli midir yoksa kendini akışa bırakıp süreç boyunca değişiklik yapar mısın?
Yaratıcı doğaçlamadan yanayım. Gidilecek yollar, anlatılacak konular prensipte bellidir fakat, buraya hangi yollarla varacağım yolda belli oluyor ve tüm bunların sürecin bir parçası olmasından memnunum. Yanlış anlaşılmasın, rastgele bir davranış söz konusu değil. Esnekliğe açık olmadan bahsediyorum. Denenmemiş şeyleri kurcalamak ve bunun için adaptasyona müsait olabilmek hem rutinimin hem de sanat üretimimin parçası.
Bir sanatçı olarak senin için “isyan, başkaldırı” ne demek?
Kendi adıma konuşayım, ben genel kanı dışında yaşadığım gerçeğini çoktan kabullendim. Benim beklentim, insanların da bunu kabullenmesi. Sanatçıya “Deli bu” diye hiç bulaşmamak hepimizin faydasına oluyor, inanın bana. Bu sadece sanatçı değil, yazarından tutun müzisyenine, mizahçısına, normalin dışı olarak ne görülüyorsa bir bulaşmayın. Çok klasik öykü, Karagöz ve Hacivat öldürüleceklerini bildikleri halde kendilerini tutamıyorlar. Bunlar şimdi isyankar mı? Hayır. Sadece bunu yapan insanlar kendilerini durduramıyorlar. Bir manavı “Muz satma” diye yasaklasan yadırgamaz. “Muz satmadan duramam, bu benim varoluş sebebim” demez, çünkü bu bir meslek. Bizimki değil işte.
Sanatın eleştiri potansiyelinin dışında dönüştürücü bir gücü olduğunu düşünüyor musun? Ya da sorunun en başına şunu koyalım; sanat eleştirmeli mi?
Eleştirebilir ve canı istiyorsa eleştirsin. Siyasetin sanatın iliklerine kadar işlediği bir realitede kimse kalkıp sadece çiçek böcek çizemez. Bununla beraber çiçek böcek çizene de “Ortalık yangın yeri, çiçeğin yeri mi, kalk eleştiri yap” demek de o kadar abes. Dönüştürücü gücü var mı, bilmiyorum ve ilgilenmiyorum. Bir kaşif “Yaptığım icat insanlığın faydasına olur inşallah” gibi bir niyet gütmez, değil mi? Aynısı sanat için de geçerli.
Geçimin sanat piyasasına bağlı olduğuna göre, sanat piyasasının senden ne istediği senin için ne kadar önemli?
Sanat piyasası çok geniş bir kavram. Doğal olarak herkesin beklentileri farklı olabiliyor. Ben anlattığım hikâyelerdeki kendi samimiyet ve tutarlılığıma güveniyorum. Doğal olarak muhatabımı da bu doğrultuda buluyorum.
La chapelle bir röportajında “Gerçek sanatçılar şans ve risk alır ve sonuçları hakkında endişelenmezler” demiş, bizim coğrafyamız konjonktüründe buna katılıyor musun?
Dünyanın neresinde olursanız olun korkarsınız. Bu korkuyu ilk akla gelen siyasi otorite korkusu olarak düşünmeyin. Yaptığınız iş hayatın parçasıysa endişe ve korkuların olması doğaldır. Sizi hayatta tutan da bu korku ve endişelerdir fakat bu korku sizin hareket alanınızı sınırlayacak dereceye gelmişse evet, ortada sorun var demektir. Güvenli dala tutunup oradan devam etmek korkuya teslim olmak demektir.
Sanatçı olduğundan hiç şüphe duydun mu?
Sanatçı olduğumu uzun bir süre kendime itiraf edemedim. Mesela belirli akademik süreçlerden geçersiniz, doçent unvanı alır ve onu kullanırsınız değil mi? Sanatçılıkta yok bu. Vergi dairesine göre resmen sanatçı olabiliyorsunuz tabii ama benim kafamdaki kriterler vergi dairesinden farklı. Artık kafamda nereye yerleştirmişsem bilemiyorum ama oturup sakin kafayla düşününce “Evet, sanatçıyım ya ben” diyebilecek öz güvene sahibim.
Çok büyük paralara mâl olan fantastik, ayrıntılı sanat eserleri yapabileceğin ayrıcalıklı bir konumda olsan; yapacağın ilk proje ne olurdu?
Parasına bağlı. Şaka tabii. Maalesef ilk proje yok kafamda. Hepsi önümde eşit duruyor. Mekânlarla ilgili çeşitli projelerden tutun kendi kitabımdan filmine, video oyununa uzanan çok şey var aklımda. Hepsini yapmayı çok istiyorum.
Bugünlerde genç neslin sanata daha fazla ilgi gösterdiğini fark ettin mi?
Kesinlikle. Tabii ki sağlıklı bir karşılaştırma yapacak yaşta değilim ama en azından gençlerden geri dönüşler çok oluyor. Son sergimde gelen bir grup genç vardı mesela, ilk geldikleri sergi olduklarını söylediler. Onun dışında işlerimi takip edip geleneksel sanatlar okumaya başlayanları gördükçe insan seviniyor tabii.
Bir sanat eserinin örneğin bir resmin açıklanması, anlatılması hakkında ne düşünüyorsun?
Kişiye ve esere bağlı. Bazı eserlerin çağrıştırdığı hislere anlatımlar eklenince o büyü kaybolurken kimilerinde ise açıklamalarla karşılık buluyor. Ben yaptığım çalışmaları anlatıyorum fakat tüm detayları da açıklamak işin esprisini kaçırabilir. Bazı şeyler muhatabına hitap etmeli.
Kendine aldığın ilk parçayı hatırlıyor musun?
Kendi aramızda daha çok takas usulünü sürdürüyoruz. Henüz bir satın alım gerçekleşmiş değil.
Sanatçı olmaya karar verdiğin günlere döndüğünde sana “Sanatçı olmak istiyorum” dedirten şey ne oldu?
Ben başta “estağfurullah” dedim. Hikâyenin gerisini yedinci sorunun cevabından biliyorsunuz zaten.
Sanat, hayatta kalma yolculuğunda yardımcı oldu mu?
Hem akıl sağlımı korumamda hem de büyük bir kısmını kaybetmemde önemli role sahip. Galiba oldu yani.
Favori kahven nedir? Günün hangi saati için “Kahvesiz yapamam” dersin?
Dümdüz americano seviyorum ben. Kahveyi yatmadan önce bile içebilecek boyutta tüketiyorum. O yüzden bunu günün her anına yayabiliriz ama sabah uyanınca mutlaka Türk kahvesi içiyorum.
Teknoloji ve sosyal medya gibi şeylerin, insanlara birbirleriyle bu kadar saf bir şekilde nasıl birlikte olunacağını unutturduğunu düşünüyor musun?
Hayır, bu tamamen kişilere bağlı. Bir araya gelinen ortamda insanların birbirlerine komikli video izletmesi de iletişimin bir parçası olabiliyor. Eşinle dostunla düzgün iletişim kuramıyorsan bunun suçunu sosyal medyada teknolojide aramaman lazım. Çünkü bunun sonu yok. Bundan 50 sene sonra “İnsanlar beyin çipiyle iletişim kuruyorlar. Önceden ne güzel sosyal medya vardı” gibi bir şeye dönüşür.
Pop quiz başlıyor…
En sevdiğin film?
Çok zor söylemesi. Galiba Pulp Fiction.
Bir motto seçecek olsaydın…
Bunu bir görselle anlatmak istiyorum. Çünkü görselle bütünleşmiş bir motto:
Peki, olmazsa olmazım dediğin bir şey var mı?
Cüzdanım.
Tatil için favori destinasyonun?
Hiçbir şey yapmadığım, hiçbir şey düşünmediğim sakin herhangi bir yer.
Kahvesiz olmaz, senin favori kahven hangisi?
Americano.
En sevdiğin, favori sanatçın?
Hieronymus Bosch.
Bugüne kadar aldığın en iyi nasihat?
“Hayatının üçte birini uyuyarak geçiriyorsan yatak alırken ucuza kaçamazsın.” Bu nasihatı çocukken Sims oynarken kendim çıkardım.
Bir kişide önce neye dikkat edersin?
Konuşma şekline.
En son hangi kitabı bitirdin?
Gezegenimizden Bir Yaşam, David Attenborough.
Tek bir süper güce sahip olacaksın, tercihin ne olurdu?
Hiç çalışmadan yattığım yerde kafamda yarattığım şeyi zihin gücümle üretmek.
En çok kime gülersin?
Gerizekalılara. Aynı zamanda en çok onlara sinirleniyorum.
Sanatçı olmasan ne olurdun?
Bunu sık sık düşünüyorum ve en son düşündüğümde en makul mesleğin çerezcilik olduğuna karar verdim. Laptoptan açıp dizimi izler, çerez kümelerinin ardında beliren müşterilere karışık paketimi yollayarak günümü tamamlardım. Bu bana çok cazip geliyor.
En sevdiğin film/dizi karakteri?
Saul Goodman, Ash Williams ve Futurama’dan Bender.
*Bu içerik Philips iş birliğinde hazırlanmıştır.