preloader

Sanatçı Sohbetleri: Ahmet Güneştekin

20.01.2025
Sanatçı Sohbetleri: Ahmet Güneştekin

Yazı Boyutu:

“Kayıp Alfabe” sergisiyle izleyiciyi geçmişle geleceğin arasında bir yolculuğa çıkaran Ahmet Güneştekin, bu özel projeyi nasıl şekillendirdiğini ve sanatında mitlerle hafızayı nasıl bir araya getirdiğini bizimle paylaştı.

Ahmet Güneştekin, kültürel mirası çağdaş sanatla buluşturan çalışmalarıyla tanınan, Türkiye’nin önde gelen sanatçılarından biri. Yeni sergisi “Kayıp Alfabe”de, insanlık tarihinin derin izlerini İstanbul’un kültürel zenginlikleriyle harmanlayarak izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunuyor. Güneştekin ile serginin konseptinden, kullandığı malzemelere ve izleyicilerde yaratmayı amaçladığı duygulara kadar pek çok konuyu konuştuk.

Sanatçı Sohbetleri: Ahmet Güneştekin
Ahmet Güneştekin

“Kayıp Alfabe” sergisinin konsepti nasıl oluştu?

Serginin küratöryel düzenlemesini ben yaptım, sanatsal ve teorik düzenlemesini Christoph Tannert yaptı. Tannert, İstanbul ile çok yakın bağları olan bir kültür sanat profesyoneli. Daha önce birlikte çalıştık. Kentsel yaşamın çeşitliliğinin ve kültürel geçiş anlarının sanatsal ifadeye nasıl aktarılabileceği konusunda benzer duyarlılıklara sahibiz. Geçmişindeki acı olaylara rağmen, dünya tarihinde yabancı insan topluluklarına İstanbul kadar ev sahipliği yapmış bir şehir yok. Sürekli dönüşüm tarihine nüfuz etmiş. Çeşitliliği destekleyen bu ortam, sanatı da beslemiş. Bu anlayış aynı zamanda serginin kavramsal çerçevesini de oluşturuyor. Gösterim öğelerinin etkileşimiyle hareket ve görüntüleri kaotik bir modelde harmanlayan, işlerimdeki geometri, doku ve stil çeşitliliğini yansıtacak bir yaklaşımla çalıştık. Bu sergi, mitleri çağdaş estetikle bir araya getiren, tarihsel ve öznel referansları olan anlatı biçimlerini ön planda tuttuğum çalışmalardan oluşuyor. Boyutlu eserler, taş ve metal oluşumlarla çalıştığım heykelsel alana özgü yapıtlar, mitosları yorumlayıcı bir strateji olarak kullandığım tuvaller, seramikler, kırkyamalar. Hepsi, günümüz dünyasının sayısız kırılmalarının bir görüntüsü….

Feshane gibi tarihi bir mekânın serginiz üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Artİstanbul Feshane, Osmanlı modernleşmesinin simgesi olan tarihi Feshane-i Amire’nin İBB Miras tarafından kapsamlı ve örnek bir şekilde restore edilmesinin ardından kültür ve sanat sahnesine kazandırıldı. Feshane, kentsel ve simgesel anlamı olan bir fabrikaydı. Endüstriyel bir miras, çelik ve cam fabrika modelinin ilk örneklerinden. Burada sergi planlamak beraberinde belirli ön koşulları getirir. Tarihsel açılımı olan mekânlarda her zaman daha hassas bir çalışma yapmanız gerekir. 8000 metrekarelik bu alan şu anda kentin en büyük kültür-sanat mekânı ve bu alanın üstesinden gelebilmek için buna uygun sergi stratejileri geliştirmemiz gerekiyordu. Mekânın içindeki çelik yapıyı baskılamayan bir yöntemle sergi alanları oluşturmaya çalıştık. Eserleri mekânın aurasıyla ilişkilendirmenin yolunu aradık, hem birlikte var olmalarılardı hem de birbirlerinden bağımsız olmalıydılar. Duvarlarla ayrılmış bölümler kendi içinde farklılaşıyor ama aynı zamanda bu ayrımları bozuyor. Böyle bir ilişkiyle kavramları tartışan ve karşılaşmalara odaklanan bir sergi yapısı yaratmak istedik. Farklı boyutlarda ve iç içe geçmiş dairesel metal karkasların örttüğü mermer taş oluşumlarla çalıştığım heykeller sergiyi Feshane’nin endüstriyel tarihiyle ilişkilendirmenin bir yolu oldu.

Kayıp bir alfabenin ifade ettiği anlamı, günümüz sanatında ne şekilde yorumluyorsunuz?

Alfabe, tarihe, dile ve hafızaya açılan bir penceredir. Harf formlarıyla çalıştığım heykeller, kitap ve taşları birleştirdiğim yerleştirmeler böyle bir bağlamda ortaya çıktı. Her alfabe benim için insan sözünün bir haritası ve dolayısıyla da sesin bir portresidir. Her kaybolan alfabe, sözün ve sesin buharlaşması anlamına gelir. Fonemleri (sesler) iç içe geçmiş grafemlerle (harfler) üst üste koyduğum bu çalışmalar, yasaklanmış, kurgusal ve hayali evrenlere ve düşüncelere, insan müdahalesiyle yok olmuş dillere ve tehlike altındaki korunmasız dillere bakıyor.

Eserlerinizde kullandığınız malzemelerin seçiminde hangi kriterleri göz önünde bulundurdunuz?

Kayıp Alfabe sergisi için yedi ayrı stüdyoda yoğun bir çalışmayla son iki yıldır yürüttüğümüz hazırlık sürecinde kullandığımız malzemeleri Türkiye’nin farklı bölgelerinden getirdik. Heykeller ve yerleştirmelerde kullandığımız mermer bloklar Ege ve Akdeniz bölgesinin taş ocaklarından çıkarıldı. Gavur Mahallesi sergisinde kullandığımız taş formları yeniden kullanmanın bir yolunu bulduk. Malzeme seçimlerimde dönüşüm ve yeniden kullanım anlayışıyla hareket ediyorum. Yapıtlarımın derin kökleri bir yandan anlamlara ve örüntülere, diğer yandan da doğal dünyaya olan ilgimde gizli.

İzleyicilerin serginize girdiğinde hissetmesini istediğiniz duygu nedir?

Sanatçı Sohbetleri: Ahmet Güneştekin

Sanat eserine baktığımızda iki şey olabilir; bir şey bizde yankılanmaz ve biz onu görmezden geliriz; ya da bir şeyin bize ait bir anıyı çağrıştırır, anlam aramaya başlarız, daha fazlasını bilmek isteriz. Bu sanat eserini beğenebiliriz ya da beğenmeyebiliriz – bu estetik bir beğenidir ve sanat tüketiminin tamamen farklı bir yönüdür – ancak yine de ilgimizi çeker. Bu süreci harekete geçiren şey bir hatıradır, bazen bireysel ama çoğu zaman kolektif bir hatıradır.

Ahmet Güneştekin, “Mübadilin Kayığı” Enstalasyon 1; 2022

Gösterdiğiniz nesneler veya olaylar insan deneyimine ait olmadıkça anlam oluşmaz. Sergilediğim işlerim izleyiciler hakkında “olmak”tan çok onlar için “olma”ya geçebilmesi benim için önemli. Ancak o zaman bir duygusal katılım gerçekleşebilir.

Sergideki eserler arasında en kişisel olanı hangisi ve bunun arkasında yatan hikâye nedir?

Lastik ayakkabılarla çalıştığım Hafıza Tepesi oldukça kişisel bir enstalasyon. Lastik ayakkabı benim için yokluk duygusunu ifade eder. Çocukluğumdan tanıdığım bir nesne. Bu lastik ayakkabılar daha sonra da tekrar tekrar önüme çıktı. Êzîdîler’in Şengal’de başlayan uzun sürgününde, Roboski’de ve Soma’da yer altında kalan maden işçilerini bekleyen ailelerin ayaklarında, Hrant Dink’in katledildiği Agos Gazetesi binası önünde altı delik ayakkabılarıyla yüz üstü yattığı son fotoğrafında, ve hatta insan yapımı doğal bir afete dönüşen depremde yer toprağına karışarak moloz haline dönüşen eşyaların arasında. Benim için artık orada olmayan bir bedenle, her bir ayakkabı parçası arasında doğrudan bir ilişki var. Her biri birer hafıza taşıyıcısı.

Sanatın ve sembollerin dilini yeniden keşfetme sürecinde karşılaştığınız zorluklar neler oldu?

Çalışma sürecimde odaklandığım nokta, mit, bellek ve ifade arasında kullanabileceğim kavramsal araçları bulmaktır. Ben mitleri bir konu olmaktan çok bir yöntem olarak, eski ve değişmez gizemlere ve anlamlara erişmek ve bunları açığa çıkarmak için bir yorumlama stratejisi olarak kullanıyorum. Mitlerin anlatısı geçmişten türetilmiştir, ancak esneklikleri ve kendilerini dönüştürme eğilimleri sayesinde kolayca modern bir dile çevrilebilir ve yorumlanabilir. Deneyimlerimi ve onlarla birlikte gelen içerik ve formları kavramsal bir alanda düzenlemek kolay değil, ancak bana son derece doğal gelen bir süreç.

Geçmişin ve geleceğin arasında köprü kurmak, sizin için ne anlama geliyor?

Beni tarihi gittikçe daha fazla merkezi meşgalem haline getiren neden, karşı karşıya olduğum meseleleri, benzer deneyimler geçirmiş geçmiş zamanları inceleyerek daha iyi kavrama arzusu. Tamam, o zamanlar olmuş şeylerin bilgisi bize gelecekte bizi neler beklediği konusunda herhangi bir şey söylemez. Ama en azından günümüz sahnesine belli bir mesafeden bakmamızı sağlar. Beni geçmişteki bir olguyu araştırmaya ancak bugünün hayatına duyduğum ilgi itebilir.

Gelmişle gelecek arasındaki köprü metaforu da benim için bugüne bir referanstır. Bugün kendi sanat pratiğimi bir bilgi biçimine dönüştürebiliyor muyum? İfade formu olarak geçmişten bugüne ve geleceğe neler taşıyabiliyorum? Tarih anlayışımı bu sorulara vermeye çalıştığım yanıtlar şekillendiriyor.

“Kayıp Alfabe” sergisi ile izleyicilere vermek istediğiniz mesaj nedir?

Anlamın oluşmasında izleyicinin esas bir pozisyonu olduğunu düşünüyorum. İfade ettiğim konuları ve ifade etme biçimlerimin onlara ulaşmasını. Serginin uzam ve zamanının da izleyiciye sanat eserleri ve mekân arasında ilişki kurma fırsatını vereceğini düşünüyorum.

{210328}

Feride Çelik
Feride Çelik Tüm Yazıları