Sanatçı Sohbetleri: Antonio Cosentino
Yazı Boyutu:
Sokak manzaralarının rastlantısal günlüğünü tutan bir kent gezgini gibi, çalışma sürecinde de sergisini bir maceraya dönüştüren çağrışımlara ve anlık etkilere izin veren açık bir yol izleyen sanatçı Antonio Cosentino ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Enstalasyon, heykel, video, fotoğraf ve tuval serileri gibi farklı mecralarla sanat çalışmalarını sürdüren Antonio Cosentino’nun yeni üretimlerinden oluşan “Öğleden Sonra” adlı sergisi, İMALAT-HANE’de izleyiciyle buluşuyor.
Sanatçı, bir üçleme olarak görülebilecek kişisel sergilerinin ardından “Öğleden Sonra” ile yeni bir panorama sunuyor. Cosentino’nun “kent” kavramı etrafında şekillenen sanatsal pratiği, sanatçının eserlerini bir nevi görsel şehir envanterine dönüştürüyor. Sanatçı, sokak manzaralarının rastlantısal günlüğünü tutan bir kent gezgini gibi, çalışma sürecinde de sergisini bir maceraya dönüştüren çağrışımlara ve anlık etkilere izin veren açık bir yol izliyor. Sergiyi, üretim pratiği ve yaklaşımını Cosentino’dan dinledik. 14 Eylül’e dek yolunuzu Bursa’ya düşürerek “Öğleden Sonra” sergisini ziyaret edebilirsiniz.
Yeni üretimlerinizden oluşan “Öğleden Sonra” adlı serginiz İMALAT-HANE’de izleyiciyle buluşuyor. Öncelikle sormak istiyorum birkaç senenin ardından ve bu defa farklı bir lokasyon olan Bursa’da izleyiciyle buluşmak nasıl bir deneyimdi?
Genelde her sergiden önce çok korkarım, bi taraftan yaptıklarım hoşuma gider bi taraftan da utanç duyarım; “Yapa yapa bunları mı yaptın, bir de milleti çağırdın, tam anlamıyla rezillik” diye geçer aklımdan. Sergi süresince toplayabildiğim izlenimler ve benim de daha önce düşünmeden eylem olarak yaptığım her şey üzerine düşünme fırsatım oluşuyor. Bu hâliyle Bursa izleyicisi çok yüreklendirdi beni, sergimle ilgili harika geri dönüşler aldım. Bu arada açtığım en geniş, en kapsamlı, en büyük sergim oldu. İMALAT-HANE’nin müze sınırlarında geçen mekân fikri ve sergi oluşurken sergilediği açıklık beni heyecanlandırdı ve yüreklendirdi.
Triology sayılabilecek bir serinin son adımı “Öğleden Sonra”, yaklaşık bir senedir üzerinde çalıştığınız üretimlerinizi kapsıyor. Çalışma sürecinizde bir ana izleğin peşinden gitmektense sergiyi bir maceraya dönüştüren çağrışımlara, anlık etkilere izin veren bir yol izliyorsunuz. Sizin için bir sergi, eser fikri nasıl ortaya çıkıyor ve üretim süreciniz ilerliyor?
Zaman içinde kafamda bir proje fikrinden çok her şeyin peşi sıra akıp gitmesi daha baskın hâle geldi. Proje kelimesini oldum olası kendi sanat hayatımla birleştiremedim. Proje bana daha çok pazarlanacak bir şeyi arz etme kelimesi olarak çınlıyor. Bir projeden çok belli duyusal bağlarım, bir şeyler gerçekleştirebilmek için yeterli sebeplerim olmasını kovaladım. Projede bana teknik gelen kabullenemediğim bir yan var. Sanat alanının içinde gezinirken bir fikri ve duyguyu icat etmekten çok nasıl oluştuğunu ve nasıl bir metodla aktarılması gerektiği sorusuyla baş başa kalıyorum. Bu da hâliyle bir projeden çok olmakta olan, sürekli değişen, yeniden şekil alan bir durumdan geçmek anlamına geliyor. Bende sergi bir macera olarak karşılık buluyor. O yola ucu açık bir şekilde girilince öngöremediğimiz her tür ışıma beni asıl hedefime yaklaştırıyor. Orhan Veli’nin dediği gibi: “Bir yer var biliyorum, epeyce yaklaşmışım duyuyorum, anlatamıyorum.”
Sanatsal pratiğiniz kent kavramı etrafında şekilleniyor. Bu serginizde de kentin yansımalarının izini sürebiliyor muyuz? Serginin temasından biraz bahsedebilir misiniz?
Sanatsal pratiğin kent üzerine oluşma fikri tam anlayamadığım bir şey. Kentler insan uzantıları oluşumlar, Floransalı sanatçı da sanatsal katsayısını kent içinde birikmiş bilgi üzerine kurabilirdi. Ha bunun dışında kentin bir tema olarak kullanıldığından bahsediyorsak ki oldukça karmaşık bir tartışma; görünürde görünen bir kent motifi olsa da alt tartışmaları bambaşka bir düzlemde seyrediyor. Bir armoni meselesi bir ritm meselesi bir oran bir politik tavır meselesi ve daha bir çok şey sanatsal bir yapının içeriğidir. Ve elbette bu tür birikim kentlerde oluşuyor. Sergi yapmanın birkaç içeriği var birincisi sanatçının kendi yüzleşmelerini paylaştığı alandan bahsediyoruz.
Sergiyle ilgili cümlelerinizde öngöremediğiniz durumların ışımasının sizin için önemli olduğundan bahsediyorsunuz. Ayrıca görsel anlatıya eşlik eden hikâye yazma geleneğiniz bu serginizde de karşımıza çıkıyor. Bu ifadeleriniz ve serginin metinsel yönünden biraz konuşalım mı?
Burada kastedilen belirsizlik ve onun bir macera ile açığa çıkacak olma ihtimali, hatırı sayılır bir tinsel kazanç. Hikâyelerin sergi ile bir alakaları var mı yok mu bilemedim ama bana açıklayıcı teorik metinler yazmaktan daha iyi geliyor. Açıklayıcı sergi metinlerinde izleyici biraz aptal yerine koyan bir ton oluşuyor, sanırım formatıyla ilgili. Daha önceki deneyimlerimden biliyorum, sergiye eşlik eden açıklayıcı metinler bana iyi gelmedi. Okuduğum bir çok farklı sergi metninden de tat almadım, aydınlanmadım da. Resimler heykeller üretirken zihnimin içindeki tüm her şeyi bir günlük gibi yazarım. İzleyicilere nasıl geliyor bilemiyorum.
{271919}