Sanatçı Sohbetleri: Aybanu Aykut
Yazı Boyutu:
‘Bizim Ailenin Gamze’si, ‘4N1K’nın Oya’sı, ‘Galip Derviş’in Saniye’si; ‘Hırçın Kız’ın Katherina’sı, ‘Cadı Kazanı’nın Betty’si oyuncu, eğitmen Aybanu Aykut ile yaptığımız samimi röportajda oyunculuğa ve hayata dair bakış açısına ilişkin pek çok şeyi konuştuk.
Dünya Tiyatro Günü yaklaşırken işine tutkuyla bağlı, oyuncu Aybanu Aykut ile oyunculuk ve hayata bakışı üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İşine olan bağlılığı gözlerinden okunan güzel oyuncunun yer aldığı projelere saygısı ve yaşamındaki disiplini ilham verici. Özellikle babası tarafından mesleği için desteklenen Aykut’un merhum babasına ilişkin “yaşamımdaki şansım” sözleri her kadının söylemek istediği türden. Ödüllü oyuncu ile eğitiminden hayatındaki rutinlere, sinemadaki hayalinden kadın olmaya dair pek çok konuyu konuştuk. İşte keyifli röportajımız…
Mimar Sinan Üniversitesi mezunusunuz. Ülkemiz için de çok önemli hocalardan ders aldınız, onlardan bugüne gelen ve oyunculukla ilgili aklınızda kalan bir anekdot var mı?
Mimar Sinan Üniversitesi, sanatsal eğitim açısından Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biridir. Hem bu nedenle hem de hocaların değerleri açısından bu üniversitede okumayı çok istemiştim ve 1990 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümüne girdim, 1994’te de mezun oldum. Bu dört yıl içinde Müşfik Kenter, Zeliha Berksoy, Haluk Kurdoğlu, Raik Alnıaçık, Cihan Ünal, Afşar Timuçin, Cevat Çapan, Oğuz Aral gibi önemli isimlerden ders alma şansına eriştim. O yıllardan bugüne Müşfik Hoca’nın sık sık yinelediği ‘Sevin, birbirinizi sevin, kelimelerinizi sevin, işinizi sevin; tadını çıkarın, bunları yapmıyorsanız da bu işi yapmayın‘ cümleleridir. Bu sözler o günlerden bugüne kulaklarımda, oyunuculuğu çok sevmem ve her gün yeniden aynı coşkuya erişmemde etkilidir.
En son geçtiğimiz yıl Yapı Kredi Afife Jale Ödülleri’ne aday gösterildiniz. Afife Jale ve bu ödül sizin için ne anlama geliyor?
Daha önce Yapı Kredi Afife Jale Ödülleri’ne layık görüldüm, en son da geçtiğimiz yıl adaydım. Türkiye’nin en önemli, en prestijli ödüllerinden biri. Önemi, Afife Jale’nin Türk tiyatrosuna ve Türk kadınına yaptığı büyük katkıdan kaynaklanıyor. Afife Jale, Müslüman-Türk kadınların sahneye çıkmasına öncülük eden çok değerli bir Türk kadını. Afife Jale’nin hikâyesi aynı zamanda bir tiyatro tutkusunu anlatır. Tıpkı Afife Jale gibi tiyatro benim için de bir tutku.
Türkiye’de kadın oyuncu olmanın zorluklarını nasıl aşıyorsunuz?
Ülkemizde kadın oyuncu olmaktan ziyade kadın olmayı konuşmak yeterince zorlukları anlatır. Türkiye’de kadın olmak, meslekler ötesi fazlasıyla yeten bir zorluğu anlatıyor. Ben bu durumla ilgili çok şanslıydım ki varlığıma sonsuz saygı duyan ve beni bu mesleğe teşvik eden harika bir babaya sahiptim. Şu ana kadarki yaşamımda bir erkekten karşılıksız, çıkarsız ve bitmeyen nezaketi babamdan gördüm, bu da benim hayattaki şansım. Ev yaşamı dışında kadın olmakla ilgili zorlukları aşmanın yolunu çok çalışmak ve kendi hizamda kalmakla aşmaya gayret ediyorum. İnanıyorum ki yapılan işte kalitenin ortaya konması, doğabilecek tüm zorlukların üstesinden gelmemize büyük katkı sağlar. Kendi ruh sağlığıma yatırım yapmak ve dengede kalmaya odaklanmak bana iyi geliyor, bu nedenle de özellikle tüm kadınlara kendilerine, işlerine odaklanmalarını ve güçlenmelerini öneriyorum.
Günümüz dizilerini ve oyunucuları takip ediyor musunuz?
İşimin bir parçası olarak ülkemizde ve dünyada günceli takip ediyorum. Çok yetenekli genç senarist, yönetmen ve oyuncular görüyorum bundan da çok mutlu oluyorum. Ülkemiz, iyi oyuncular anlamında zengin bir ülke ve dijital platformların çeşitliliği ile onlara şans verilmesini de çok olumlu buluyorum. Ayrıca televizyondakinin aksine dijital platformlarda daha az ünlü ama çok kabiliyetli oyunculara yer verilmesini zenginlik olarak değerlendiriyorum. Bu, yapımcı için bir riskse – ki bence öyle değil- bu riskin alınmasını ve oyuncu çeşitlliliğinin önünün açılmasını takdir ediyorum.
Sinema filmlerinde de yer aldınız, sinema için neler söylersiniz?
Bir oyuncu olarak beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri de sinema projeleri. Oyunculuk tektir, bunun ortaya konmasında farklı teknikler uygulanır örneğin sinemada başka tiyatro için başka gerçeklikler söz konusudur. Kişi oyunculuktan mutlu oluyorsa tüm mecralarda elinden geleni yapacaktır. Dolayısıyla sinema beni çok meraklandıran, keşfe çıkaran ve mutlu eden bir oynama deneyimi.
Beyaz camda kendinizi nasıl bir rolde görmek istersiniz, sizi ne çok heyecanlandırır?
Annem, hayatının son 10 senesinde yaşadığı rahatsızlık nedeniyle kendini bize konuşamadan ifade etti. Yaşadığımız bu zorlu deneyimde de annemi yakından izleme ve empati yapma şansına sahip oldum; şans diyorum çünkü hastalığı döneminde başka bir ülkede olabilirdim, hayat yanında olmamı sağladı. O dönemi yaşarken kendimi sık sık üzülürken bulur bu durumun sinemaya, ekrana nasıl yansıyacağını sık sık düşünürdüm. Konuşamayan birini oynamak deneyimlemek istediğim bir şey. İnsanın kelimeleri olmadan kendini eksiksiz anlatabilmesini ekrana nasıl yansıtabileceğimi merak ediyorum.
Rolünüze hazırlanırken ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Rolü daha gerçekçi kılmak sizce oyunculuk yeteneği dışında nelere bağlı?
Metni ve senaryoyu okuduktan sonra yazarın rolle ilgili söylediği şeylerle bunların bendeki karşılığını örtüştürüyorum. Bunun yanı sıra araştırmalar, okumalar; bolca gözlem yapıyorum. Biz oyuncuların en önemli enstrümanı bedeni olduğundan sağlığımı oluşturan her şeye yatırım yapmak ve beslenme, spor, uyku gibi rutinleri en iyi biçimde tutmak çok önemli. Bunlar zaten bir hayat biçimi olmalı ki kendi potansiyelimizi ortaya koyabilelim. Oyunculuk zaten fiziksel, ruhsal olarak hep hazır olma halini anlattığından ben de kendi hayatımda bu düzen sağladığımdan yoğun tempoya da her an ayak uydurabilme şansım oluyor. Tüm bu unsurlar zaten hayatımızın bir parçası iken rolü gerçekçi kılmanın en temel unsuru samimiyetle sahneye çıkmak ya da kamera karşısına geçmek oluyor.
Halihazırda devam eden oyununuz var; “Feramus Pis”. Bu oyunun hikâyesi ile ilgili neler söylersiniz?
Sezona üç farklı oyunla başladım; Moda Sahnesi-Suzy Storck, Monologlar Müzesi-Kadın ve Tiyatro Dea-Feramus Pis olmak üzere. Şu anda Feramus Pis devam ediyor. Bu oyunda, Feriköy’de yaşayan Mardin’den göç etmiş Süryani bir ailenin özel gereksinimli çocuklarının hikâyesi anlatılıyor. Azınlık olan ailenin dışarıdaki kocaman dünyayla bağlantıda olma savaşına ek olarak ev içinde de mücadele ettikleri bir kişiyi oynuyorum. Yazar Sema Elçim’in biçtiği bu rolde Bahriye adıyla aileyi ötekileştirip yaşamlarını zorlaştırıyorum. Aslında ailenin farklılıklarına ilişkin bakış açısında dışarıdaki dünyanın evdeki yansımasını oynuyorum.
Ülkemizde tiyatronun geleceğine nasıl bakıyorsunuz; örneğin bu dijitalleşme tiyatroya da etki eder mi?
Şu anda sadece İstanbul’da yüzlerce tiyatro sahnesi perde açıyor. Samimi ve iyi yapılan oyunlar mutlaka seyircisini buluyor. Genç ve dinamik bir tiyatro nabzı var ve bunun zaman ilerledikçe çok daha iyi şeylere dönüştürecek güçte olduğunu düşünüyorum. Sorduğunuz soruda dijitalleşmeyi iki açıdan ele alıyoum. İlk yönüyle pandemi sürecindeki gibi ekrana yansıyan bir tiyatro dönüşümü beklemiyorum. Tiyatro her zaman samimiyeti ve sıcaklığı sever, izleyicisi de o sıcaklığa gelir. Diğer açıdan insanların yeni oyunlardan, oyunların sahneleneceği günlerden dijital mecralar aracılığıyla haberdar olmasını olumlu buluyorum. Böylece zaman kaybetmeden izlemek istedikleri oyunları keşfetmeleri, bilet almaları kolaylaşıyor. Ancak oyun sırasında sosyal medyada paylaşım için video ve fotoğraf çekilmesi biz oyuncluların ve diğer izleyicilerin dikkatini dağıtıyor ve oyunda kalmalarını zorlaştıran bir unsur oluyor maalesef. Çünkü tiyatro seyirciyle birlikte oynanan bir oyun ve taraflardan birinin oyundan kopması iyi bir şey olmuyor.
“Oyun sırasında sosyal medyada paylaşım için video ve fotoğraf çekilmesi biz oyuncuların ve diğer izleyicilerin dikkatini dağıtıyor ve oyunda kalmalarını zorlaştıran bir unsur oluyor maalesef. Çünkü tiyatro seyirciyle birlikte oynanan bir oyun ve taraflardan birinin oyundan kopması iyi bir şey olmuyor.”
Sektörünüzden dostlarınız var mı? Böyle bir rekaber ortamında bu dostlukları yönetmek sizin için kolay mı?
Evet var ve benim için bu dostlukları sürdürmek çok kolay çünkü karakter olarak hırsımı kendine yönelten biriyim. Dolayıyla dostluklarımı ya da insanları sahip oldukları mesleklerden bağımsız görüyorum. Sektörden çok sevdiğim ve uzun yıllardır ilişkimi sürdürdüğüm dostlarım olduğu için çok şanslıyım.
Etkili ve güzel konuşma alanında kişisel ve kurumsal dersler veriyorsunuz ve aynı zamanda oyuncu ve sunucu yetiştiren bir kursta da eğitmensiniz. Etkili ve güzel konuşma alanında bir otoriteyken normal yaşamda karşınıza çıkan ve doğru olmayan konuşma biçimleri sizi rahatsız ediyor mu?
Doğru olmayan biçimlerinden rahatsız oluyorum çünkü kültürel yozlaşmanın ilk göstergesi dildeki değişimdir. Bu hızlı değişimden rahatsız olmakla birlikte şaşırmıyorum. Kültürel yozlaşma büyük güçlerin en önemli silahlarından biridir. Biz toplum olarak kendini sınırlı sayıda kelime ile ifade eden ve maalesef az okuyan bir toplumuz bu nedenle, bu tarz yanlış kullanımları duymak mesleki deformasyon olarak kulağımı rahatsız ediyor. Bu rahatsızlığa rağmen ben de pek çok meslektaşım gibi buna ne yazık ki alışmış durumdayım. Özellikle genç nesle bolca kitap okumayı ve güzel Türkçemizi korumayı, eski sözlükleri karıştırmayı ve bu dil zenginliğimize sahip çıkmayı öneriyorum.
{16521}