preloader

Sanatçı Sohbetleri: Fevzi Karakoç

27.08.2024
Sanatçı Sohbetleri: Fevzi Karakoç

Yazı Boyutu:

Anadolu kültüründen beslenen ve at figürünü modern bir yaklaşımla yorumlayan eserleriyle bireyselliği ön planda tutarak sanatta kalıplardan bağımsız, özgün bir ifade arayışını sürdüren sanatçı Fevzi Karakoç ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Kendinizden ve işlerinizden bahsedebilir misiniz?

1947 yılında Çankırı’da doğdum. İlkokulu orada okudum ortaokulu ise Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nda tamamladım. Sonrasında ise İstanbul Öğretmen Okulu’nu bitirdim. Daha sonra İstanbul’da Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda yükseköğrenimimi tamamladım. Kısa bir çalışma hayatının ardından akademik çalışmalarıma asistan olarak başladım ve sürdürdüm.

Sanatla uğraşmaya nasıl başladınız?

Bu durum tamamen içgüdüsel bir olay. Resim yaparken aslında resmin ne olduğunu bilebilecek bir ortamda değildim. İlkokul öncesinde duvarlara, kâğıtlara ya da bulduğum malzemeler üzerine resim yapmaya başlamıştım. Şimdi düşünüyorum da o dönem çevremde resimle ilgili hiçbir şey yoktu. Ne resim sergisi ne de resim çalışmaları gördüm. Bu yüzden resme olan tutkumun kaynağının ne olduğunu ben de bilmiyorum, çünkü çevremde bu tutkuya ilham verecek bir şey/kişi yoktu. Fakat Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na gittiğimde daha bilinçli hale geldim; orada her türlü araç gereç ve resim dersleri vardı. Bu sayede orada daha düzenli resim çalışmaları yapıyordum. İstanbul ise beni daha da etkiledi çünkü İstanbul’da bir müze gezme şansım oldu. Devlet Resim ve Heykel Müzesi’ni gezdikten sonra, öğretmenimizin bilinçli yaklaşımı sayesinde ilgim resime daha arttı. Öğretmenimiz bize yalnızca resim öğretmekle kalmayıp, sergileri de gezdiriyordu. Resimle ilgili olayları takip ediyorduk ve bu, bana çok farklı bir bilinç kazandırdı, olaylara farklı bir bakış açısıyla bakmamı sağladı. Sonrasında, -üniversiteye girdiğimde- Güzel Sanatlar Fakültesi’nde bu durum daha da netlik kazandı. Ortaokul ve lise dönemlerimde de sanat okuyacağımı kendime şartlamıştım zaten. Çizdiğim yoldan gitmek, benim açımdan büyük bir şans oldu.

Sanatçı Sohbetleri: Fevzi Karakoç

Çalışmalarınızda hangi bakış açılarını ön plana çıkarıyorsunuz?

Ben, bir sanatçının doğduğu büyüdüğü çevreyi, geleneklerini, kültürünü teneffüs ettiği ve bunları bilerek yaşadığı bir toplumun kalıtımlarını, yani tarih boyunca o ülke kültürünü oluşturmak için bırakılmış eserleri ve yaratıları inceleyerek bir şeyler yaratmaya çalışması gerektiğine inanıyorum. Benim çıkış kaynağım da Anadolu kültürü. Bu kültürü en net dışavurduğum nesne ise at figürü. İnsanların eskiden yanlarından hiç ayıramadığı at ile arasındaki ilişkiyi ve kültürü kullanarak modern bir şekilde günümüze aktarmaya çalışıyorum.

Çalışmalarınızı hazırlarken ilham aldığınız noktalar nelerdir?

İlham dediğimiz şey, zamanın belli anlarında önem kazanıyor. Bazen resim yapayım diye oturuyorsunuz fakat günlerce hiçbir şey yapamadığınız oluyor. İstek geldiğinde ve çalışmaya başladığımda, çok daha yaratıcı ve doğaçlama işler ortaya çıkıyor.

Hangi sanat akımı sizi daha iyi tanımlar?

Bireysel sanat akımı diyebiliriz. Bireysellik, bana daha uygun geliyor. Diğer sanat akımlarının renk ve form olarak belli kalıpları var ve bu, çalışma düşüncesi olarak da aynı şekilde. Şu an kendimi daha bireysel olarak dışavurduğum bir süreçteyim. Bağlı kaldığım herhangi bir kalıp yok.

Sanatçı Sohbetleri: Fevzi Karakoç

Bu zamana kadar yaptığınız işler arasında en heyecan verici ve özel işiniz hangisi?

Beni heyecanlandırmayan ve özel hissetmediğim hiçbir işin altına imza atmıyorum, çünkü o zaman beni temsil edemez. Yaptığım işler arasında kıyaslama yapamıyorum, çünkü her biri zamanın getirdiği düşünceye göre değişiyor.

Güncel “Ve Kırmızı” serginiz hakkında bilgi verebilir misiniz?

Genellikle resimlerimde kırmızıyı çok kullanıyorum. Kırmızı, daha şiddetli ve insanları heyecanlandırabilen yoğun bir renk. Bu, Anadolu’da çocukluğumda köylü kadınların özel günlerde giydikleri rengârenk kıyafetlerde de gördüğüm bir durumdu. Kırmızıyı süsleme olarak kabul ediyorlardı; ne kadar renkli olursa o kadar iyi şeklinde. Ben de o çok renkliliği alarak bazen bir resmimde kırmızı yoğunluğu çok olduğunda, diğer renklerle onu tamamlayarak ilerlemeye çalışıyorum. Kırmızı zaten çok şiddetli bir renk; başka renklerle bağdaştırılması ve dengelenmesi zor bir olay. Önemli olan o zorluğu çözerek kırmızıyı bir sanat eserine dönüştürmek. Açacağımız serginin konsepti de kırmızı olacak. Kırmızı, ana unsur ve o kırmızıyı nasıl renklendirdiğim ya da neler çağrıştırdığı gibi sorular ise sergide birbirini tamamlayan bir bütünlük oluşturuyor. Sergide büyük boyutlu ve küçük boyutlu eserler bulunacak. Buradaki çözümleme, belli bir kültür ve anlayışın sonunda çıkan eserler olacak. O işler de dediğim gibi hep Anadolu kokan ve ülkemizin yaşanmışlıklarını ortaya koyan farklı çıkış noktaları.

“Resim öğretilmez, sezdirilir” yaklaşımınızdan biraz bahseder misiniz? Bu yaklaşım sanatsal süreçlerinizi nasıl etkiledi?

Ben bir eğitimci olarak şuna inanıyorum; bir çocuğa resim öğretildiğinde, ona bir kalıp verip “Bu böyle olur, bunu böyle yap” dediğinizde çocuğun yaratıcılığını engellemiş oluyorsunuz. Resim öğretmek; kalıplaştırmak ve çocuğun yaratıcılığını kapatmak demektir. Resim, daha çok sezdirilmelidir; çocuklara kendi yaratıcılıklarını keşfetmeleri için alan tanınmalıdır.

Gelecek projeleriniz arasında neler var? Sizi nerelerde görebileceğiz?

Üretim, atölyemde sürekli devam ediyor. Şu anda, halihazırda duran eserlerle yeni projeler üretme fikrindeyim. Benim için önemli olan, iyi bir resim üretmektir. Bundan sonrası ise küratöre kalıyor. Küratör, iyi bir araya getirilmiş resimleri seçip, bir anlam oluşturacak metinler hazırlayarak sunum yapmalıdır.

{286469}

Sinem Genç
Sinem Genç Tüm Yazıları