Sanatçı Sohbetleri: Kym Mazelle
Yazı Boyutu:
House müziğinin “First Lady”si olarak bilinen Kym Mazelle ile müziğe kattığı öncülük, kariyer yolculuğu ve efsanevi isimlerle yaptığı iş birlikleri üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
80’lerin sonları ve 90’ların başında Avrupa ve Birleşik Krallık’ta House müziğinin yayılmasında öncü bir rol oynayan Kym Mazelle, dünya müziğine kazandırdığı eşsiz tarzıyla “House Müziğinin First Lady’si” olarak tanınıyor. Kariyeri boyunca Mick Jagger, Chaka Khan, David Guetta ve Grace Jones gibi efsanevi isimlerle çalışarak müzik dünyasında önemli bir iz bırakan Mazelle; House, Disco, Soul ve Pop müziği ustalıkla harmanlıyor. BKM Organizasyonu ile 28 Eylül’de Maximum Uniq Açıkhava’da düzenlenecek “Beynelminel Bir Buluşma” etkinliğinde sahne alarak dinleyicilerine unutulmaz bir gece yaşatmaya hazırlanan sanatçı ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Genellikle “House Müziğin İlk Kadını” olarak anılıyorsunuz. Bu unvan sizin için ne ifade ediyor ve müzik kariyerinizde nasıl bir sorumluluk hissi yaratıyor?
Harika bir soru. Müzik ve hayatın iç içe geçtiği bir dönemde büyüdüm, burada yaşça büyüklerinize saygı gösterir ve yolu açanlara hürmet ederdiniz. Bunu iyi öğrendim, şimdi de ben yol açtım, öncüler. Babam bana hayatta üç kelimeyi unutmamamı söyledi: Saygı, sorumluluk ve fedakârlık… ve iyi olacaksın. İlk sırada olmak büyük bir sorumluluk. EMI Records ekibi, yapımcılar ve ben ne bekleyeceğimizi tam olarak bilmiyorduk, hatta verilen görevi tam olarak anladığımızı bile söyleyemem. “House Müziği”nin yer altından ana akıma geçişi… Her ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım. İşler zorlaştığında ve yalnız kaldığımda (ki böyle oldu), her selamımı benden önce gelenler için verdiğimi hatırladım.
House, Disco, Soul ve Pop gibi çeşitli müzik türlerini harmanlıyorsunuz. Müzik tarzınızı bu şekilde zenginleştiren unsurlar nelerdir ve bu çeşitliliği yaratmak sizin için ne ifade ediyor?
Bu tarzların hepsi benim bir parçam, DNA’mda yer alıyor. Gospel, Rock’n’Roll ve Blues da öyle. 60’ların sonu, 70’ler ve 80’lerde müzikle büyüdüm. O zamanlar radyo kraldı! Küçük canlı müzik mekânlarında, şarap barlarında ve prova odalarında dünyanın en iyi müzisyenleri kulağımın hemen dibinde çalıyordu. Hepsini içime çektim.
House müziğinin 80’lerin sonu ve 90’ların başında Avrupa ve Birleşik Krallık sahnesinde yayılmasında önemli bir rol oynadınız. Bu süreç müzik kariyerinizi ve hayatınızı nasıl şekillendirdi?
Evet, harika bir albüm yaptık. Hareketli şarkılar, balladlar, canlı enstrümanlar, orkestralar, elektronik sesler; ünlü Casio Roland TR 808, Fender Rhodes… Hepsi bir arada, deneyseldi. Hatırlayın, albümü yaptığım zamanlar (plak) House Müziği, hâlâ yer altındaydı. İngiltere ve Avrupa’yı, her ülkeyi, şehri ve kasabayı dolaştım, müziği tanıttım. Kendimden çok müzikle ve bu işin önemli olduğuyla ilgileniyordum. Erken dönem House Müziği öncüleri olarak hepimiz böyle düşünüyorduk.
Mick Jagger, Chaka Khan, David Guetta ve Grace Jones gibi efsane isimlerle iş birliği yaptınız. Bu kadar farklı sanatçılarla çalışmak müziğinizi nasıl etkiledi?
Mick Jagger, Chaka Khan ve Grace Jones ile stüdyoda olmak çok tuhaftı. Mick Jagger ile mikrofonun arkasında durmak… Chaka ile sahnede olmak, hareketlerini öğrenmek… Miss Jones’un sahne performanslarını izlemek ve ses kontrollerini yapmak; hepsinden daha iyi bir ustalık dersi olamazdı. David ve Cathy Guetta ile tanıştığımda David yeni başlıyordu, sanırım Paris’te Jimi Polo ile (erken dönem House öncüsü) tanıştım, sonra da 90’ların sonu 2000’lerin başında Ibiza’da. Pacha Ibiza’daki FMIF gecelerinin başlangıcı. Biz House öncüleri olarak onu çok etkilediğimizi düşünüyorum. House müziğin evriminde harika işler başardı.
Londra’nın West End’inde “Thriller Live” gibi büyük yapımlarda yer aldınız. Müzik ve tiyatronun birleşimi sizin için ne anlam ifade ediyor?
Müzikal tiyatro! Büyük orkestralar, koreograflar, kostüm tasarımcıları, dansçılar, şarkıcılar, dekor tasarımlarıyla çalışmayı çok sevdim. “Thriller Live”, Michael Jackson’ın müzikleri (Bu arada, MJ’in hayatını anlatan ilk müzikaldir ve kendisi de katıldı, kişisel onayını verdi). Ayrıca “I Can’t Stop Loving You”, Ray Charles’ın müzikleri… Büyülü bir şey. Eğer bütçem olsaydı, gösterilerim bir tiyatro prodüksiyonu gibi olurdu.
Müziğiniz için en büyük ilham kaynaklarınız neler oldu? Kariyerinizin başında hangi sanatçılara hayrandınız ve kimlerden etkilendiniz?
Büyürken herkesi dinlerdim: Televizyonda, konserlerde, radyoda. Öğleden sonraları Carly Simon, Carol King, Three Dog Night, Sly & The Family Stone ile şarkı söylerdim. Akşamları ise ödevlerim bittikten sonra aynanın karşısında Diana Ross, Tina Turner, Cher, Dionne Warwick, Aretha Franklin, Leontyne Price gibi sanatçılarla hayali performanslar yapardım.
Kariyeriniz boyunca birçok uluslararası TV şovunda, tiyatro yapımında ve festivalde sahne aldınız. Sahneye çıkmakla ilgili en sevdiğiniz anılardan birini paylaşabilir misiniz?
Vay! 30 yılı aşkın kariyerimde birkaç anı var. 1989’da Alexander O’Neal’ın ön grubu olarak Wembley Arena’da 8 gece üst üste sahne almak… İlk birkaç gece yaprak gibi titredim. James Brown’ın grubu The JB Horns ile turneye çıkmak ve onların ön kadını olmak… Hollywood Film galası “Romeo & Juliet” için MTV sonrası partide Los Angeles’ta sahne almak… Ayrıca yakın zamanda Sydney Opera Binası’nda 50 kişilik bir orkestra ile performans sergilemek…
28 Eylül’de Maximum Uniq Açıkhava’da “Beynelminel Bir Buluşma” etkinliğinde sahne alacaksınız. Uluslararası bir sanatçı olarak, farklı kültürlerden gelen bir seyirciye böyle bir etkinlikte performans sergilemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Organizatörlere, sanatçılara ve mekâna teşekkür ediyorum, İstanbul’da tekrar sahne alacağım için çok mutluyum. Müzik uluslararası bir dil, ruhun dili, iyileştirici bir gücü var, köprüler kurar ve kuşaklar arasındaki farkları kapatır. Saçınızı salıp dans edebilir, ayağınızı yere vurabilir, başınızı sallayabilir ve aynı anda ışıldayabilirsiniz! Umuyorum ki seyirci de tam olarak bunu yapar. Teşekkürler, ben Kym Mazelle, House Müziğin İlk Kadını.
{286499}