Sanatçı Sohbetleri: Murat Germen
Yazı Boyutu:
Fotoğrafı bir ifade/araştırma aracı olarak kullanan Murat Germen ile Galeri/Miz’de açılan yeni kişisel sergisi hakkında sohbet ettik.
“Dokunma!” sergisinin ana teması nedir? Bu temayı seçme nedeninizi anlatır mısınız?
Bu seri, kente dair işlenmiş suçların olay yeri incelemesi sırasında çekilip, delil sınıfına girecek fotografik belgelerden oluşan ve web tarayıcısı ortamındaki arayüz aracılığıyla başkalaştırılan bir arşivsel külliyattan besleniyor. Bu belgesel nitelikli fotoğrafları, tasarımcı Emrah Kavlak tarafından tasarlanan ve üç boyutlu dünyayı simüle eden bir dijital arayüze 6’lı setler olarak yükledim ve parametrik seçimler sonrasında çeşitli bakış açılarına zemin sağlayan bilgisayar faresi hareketleri ile dijital foto-kolajlar türettim. Diğer deyişle somut fotoğraflarım soyut görselliklere dönüştü. Seri kentsel, kültürel, mimari tahribatın boyutlarını yapı-sökümcü bir dille aktarmayı amaçlıyor.
Bu fotoğraf serisini oluştururken hangi süreçlerden geçtiniz? İlham kaynağınız nedir?
Kurgusal nitelikli eser serileri üretmek yanında belgesel fotoğraflar üretmeyi önemsiyorum. Türkiye’de son yirmi senelik dönem içerisinde kültürel, mimari, maddi, manevi, doğal, toplumsal, siyasi boyutlarda o kadar büyük tahribatlar yaşandı ki; birçok şey elimizden kayıp gidiverdi. Sonraki nesillere neleri kaybettiğimizi aktarabilmemiz için bu tahribatın öncesinin ve sonrasının muhakkak belgelenmesi gerekiyor. Bu yüzden özellikle son zamanlarda belgesel çalışmalara ağırlık vermek zorunda hissettim kendimi. Hâl böyle olunca da sanatsal ifadede soyut-somut dengeleri bağlamında özgün ifade biçimleri arayışına gitme ihtiyacı hissedebiliyor sanatçı. Bu sergi de bu anlamda bir arayışın sonucu olarak değerlendirilebilir.
Dijital üretimlerinizi seçmeniz, geleneksel fotoğrafçılığa göre size ne gibi avantajlar sundu? Bu üretim biçiminin sergi üzerindeki etkileri nelerdir?
Geleneksel biçimler üzerinden bir görsel aktarım yaparsanız veya geleneksel terminoloji kullanarak sözel bir dil üretirseniz; insanlar söylemek istediklerinizi yarım kulakla dinleme eğilimi içine girebiliyor. Çünkü insanlarda daha önce duydukları bir içerikmiş gibi algı oluşuyor ve sanatçı önem verdiği şahsi yaklaşımını devreye sokmakta zorlanıyor. Halbuki aynı içeriği farklı bir kanal, yöntem, biçim, söylem ile sunarsanız insanlarda yeni bir şey duyuyor, dinliyor, görüyor hissi oluşma ihtimali yükseliyor. Alışılagelmişi alışagelmedik bir şekilde sunduğunuzda hedef kitlenin kulak kesilme ihtimali yükseliyor.
Suçlar ve olay yeri incelemelerine odaklanarak topluma dair ne tür mesajlar vermek istiyorsunuz? Bu yaklaşımın toplumsal biçimlenmelere nasıl bir katkı sunduğunu düşünüyorsunuz?
Bizde suç deyince genellikle dolandırıcılık, hırsızlık, rüşvet, sahtecilik gibi adi suçlar akla geliyor. “Kent suçu” kavramı toplumun genelinin hakim olduğu bir kavram değil. Ölçeğin büyüklüğü nedeniyle, uzun vadede olumsuz toplumsal gelişmelere zemin sağlayacak çeşitli nitelikteki kentsel insani hamlelerin, bir suç oluşturabileceği konusunda bir mutabakattan bahsetmek mümkün değil. Bu yüzden de kent suçları çok rahatlıkla işlenebiliyor, zira çeşitli dayanışma grupları oluşturarak bunlara karşı çıkan insanlar çok az sayıda. Hatta toplumun genelinden bu muhalif insanlara eleştiriler bile gelebiliyor, çünkü sadece yönetimlerde değil halkta da rantçı eğilimler var. Vermeye çalıştığım mesaj şu: İçine dahil olduğumuz bir grup söz konusu olduğunda bile ters giden, doğru görünmeyen, uzun ya da kısa vadede tahribat yaratan şeylere karşı gözümüz açık olsun ve dayanışarak bu konularda eleştiriye, ardından da eyleme geçmeye ruhen hazır olalım.
Olay yeri incelemeleri ile ilgili belgeleri nasıl topladınız ve bunları sanatsal bir üretim haline dönüştürme süreciniz nasıldı?
Yaklaşık 30 senedir başta İstanbul olmak üzere, seyahat etme fırsatı bulduğum çeşitli Türkiye ve dünya kentlerindeki fiziki gelişmeleri yakından izliyorum. Elimde dev bir arşiv oluşmaya başladı. Bu sayede kentler arasındaki benzerlikler ve farklar konusunda bir karşılaştırma yapma fırsatı edinip, çıkarsamalarımı sergiler aracılığıyla aktarabiliyorum. Kentleri kültürlerin portreleri olarak görüyorum. Nasıl kozmetik, estetik müdahalelerle insanların çehreleri birbirine benzemeye başladı; dünya kentlerinde yapılan benzer soylulaştırma hamleleri ile kentler de birbirine benzemeye başladı. “Dokunma!” serisi dışında, gene kentlere odaklanan “Muta-morfoz” serisinde bu benzeşmeyi daha net bir şekilde gözlemlemek olası.
Emrah Kavlak ile birlikte çalışmak sizi nasıl etkiledi? Tasarım sürecinde birlikte geliştirdiğiniz fikirlere örnek verebilir misiniz?
Önceleri öğrencim, şimdilerde yakın dostum olan Emrah ile daha önce de bazı işbirlikleri yaptık. Kafaca iyi anlaşan iki insanız; tasarım, sanat, müzik gibi yaratı alanları konusundaki zevklerimiz örtüşüyor. Bu sayede Emrah’a ne gibi bir üretim uzamı arayüzüne ihtiyacım olduğunu rahatlıkla anlatabildim ve bazı minör yönlendirmelerde bulunabildim, o da bana fotoğraflarımla hangi üç boyutlu simülasyon ortamında en rahat bir şekilde çalışabileceğimi tasarlayabilme fırsatı buldu. Bu tür işbirliklerinde kafaca anlaşabiliyor olmak çok önemli, bu sayede üretim sürecinin efektifliğini artıracak esneklikleri devreye sokabilmek çok kolaylaşıyor.
İzleyicilerin dijital foto-kolaj türetme sürecine katılmasını nasıl sağlıyorsunuz? Bu interaktif yapı hakkında neler düşünüyorsunuz?
İzleyicilerin sürece katılmasını sağlamak hayli meşakkatli bir görev. Çok farklı deneyimleri, tercihleri, algıları olan bireylerden oluşan bir grup için ortak sayabileceğimiz bir etkileşim zemini yaratmak imkânsız. Bu tür durumlarda kavram metni bazen imdada yetişebiliyor; çok didaktik ve gayrı-mecazi olmadığı sürece konsept metinleri izleyicilerin kafasında soru işaretleri oluşturup onları normalde düşünmedikleri gibi düşünmeye itebiliyor. İzleyici ile iyi bir etkileşim için en etkili eylem ise sanatçı konuşmaları. Bu konuşmalarda sanatçı her türlü derdini anlatabiliyor, izleyiciler ise sordukları sorularla meraklarını giderebiliyorlar.
Sergide dijital ve fiziksel alan arasında kurduğunuz ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? İzleyicinin deneyimi açısından bu iki alanın birleşimi ne tür bir etki yaratıyor?
Analog ya da dijital, fotoğraf üç boyutlu fiziksel dünyayı iki boyutlu bir görselliğe indirgeyen bir temsil mecrası. İki boyutlu temsillerden yola çıkarak gene üç boyutlu fotografik bir uzam yaratmak, ardından bu ortamdan gene ikiboyutlu tasvirler almak izleyicinin deneyimini boyutlar arası düşünmeye itebilir beklentim olduğunu söyleyebilirim.
Serginin açılışından sonra izleyicilerden aldığınız geri bildirimler neler? Bu tepkilerin, eserlerinizi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
İzleyicilerden şu ana kadar olumlu tepkiler aldım ama hiçbirisinden eserlerin gidişatını etkileyecek türden spesifik yorumlar değildi. Daha önce ürettiğim eserlere ya da görmeye alışık oldukları serilere göre farklı bir eser bütünü olduğu konusunda bazı yorumlar aldım; ki bu beni çok rahatlatıyor, çünkü kafamın bastığı sıklıkla farklılıklar yaratabilmek için uğraşıyorum.
“Dokunma!” sergisinden sonra hangi projeler üzerinde çalışmayı planlıyorsunuz? Gelecek hedeflerinizi nelerdir?
2-3 yıldır “Yeni İpek Yolu” adlı bir seri için fotoğraf üretiyorum. Tarihi çerçeveden baktığımızda, Türkiye olarak adlandırdığımız topraklar kadim İpek Yolu rotasının çok önemli bir aşamasını oluşturuyor. Şimdilerde ise kayda değer küresel ticaret, nakliye, ulaşım yollarının bir bölümünün gene Türkiye’den geçtiğini biliyoruz. Eskiden önemli yol rotaları üzerinde sadece kervansaray gibi konaklama noktaları ya da küçük ölçekli yerleşimler olurdu. Günümüzdeyse yol kenarları AVM, outlet, mola tesisleri, benzin istasyonları, yöresel gıda stantları, enerji üretimi için RES/GES’ler, HES barajları, vb. gibi çok daha geniş yelpaze oluşturan tesislerle dolu. Bunların arşivini tutmanın zamanımızın ruhunu yansıtma potansiyelini taşıdığını düşünüyorum.
Diğer yandan, 2025 yılı sonuna doğru çıkması ihtimali olan bir İstanbul kitabı üzerine çalışabilmek için 7 yılda bir hakkettiğimiz maaşlı izin dönemini heyecanla bekliyorum.
Sanatçının ‘Dokunma’ başlıklı sergisini 30 Ekim tarihine kadar Galeri/Miz’de ziyaret etmeyi unutmayın.