Sanatçı Sohbetleri: Pari Dukoviç
Yazı Boyutu:
Pari Dukoviç’in fotoğraf sanatı, yalnızca çektiği karelerle değil, her anın ardındaki derin hikâyelerle de ilham veren bir yolculuk sunuyor.
Fotoğraf dünyasında dikkatleri üzerine çeken Pari Dukoviç, kariyerindeki dönüm noktaları ve yaratıcı sürecine dair ilham veren bir hikâye sunuyor. Onunla bir araya gelerek, fotoğraf sanatına olan tutkusunu, kariyerinde öne çıkan anları ve çekimlerinin ardındaki duygusal derinliği keşfetme fırsatı bulduk.
Fotoğraf sanatıyla nasıl tanıştınız ve bu yolculuk nasıl başladı?
Fotoğraf sanatıyla tanışmam, sekiz yaşındayken babamın hediye ettiği fotoğraf makinesiyle başladı. O yaşta, bu tutkunun beni nasıl bir yolculuğa çıkaracağının farkında değildim. Fotoğrafçı olarak en değer verdiğim şey, içimdeki tutkuyu yaratıcılığımla birleştirebilmek oldu.
İlk çekimlerim İstanbul sokaklarında başladı. Şehrin, gerçekçi anları metaforlara dönüştüren dokusu beni her zaman etkiledi. Bu anları yakalamak benim için büyük mutluluk kaynağıydı. Halen sergilerimde 1990’ların başına ait İstanbul fotoğraflarım yer alıyor.
Kariyerinizdeki en önemli kırılma noktası neydi?
Kariyerimdeki en önemli kırılma noktası, New York dergisi için çektiğim 30 sayfalık moda portfolyosu oldu. Dergi, her yıl özel bir moda sayısı hazırlayıp dünya çapında seçilen bir fotoğrafçıyı New York, Milan ve Paris moda haftalarını görüntülemekle görevlendiriyor.
Bu çalışmam inanılmaz başarılı oldu. Tüm fotoğrafları filmle çektim; dijitale tamamen geçişim ancak 2017’de gerçekleşti. Uzun süre filmle çalışmam, fotoğraflarıma özel bir doku kazandırdı ve bu da insanların gözünde ayırt edici bir özellik sağladı.
Çalışmalarınız arasında sizi en çok heyecanlandıran hangisiydi? Neden?
Her çalışmanın kendine özgü bir yanı var ve işimde en çok hoşuma giden şey, yaratıcılıkla karşılaşılan engelleri nasıl anladığımı ve çözdüğümü görmek. Bu sayede her proje bana yeni bir heyecan katıyor ve her defasında kendimi geliştirme fırsatı buluyorum.
Ancak geçen yıl üzerinde çalıştığım New York City Ballet: Choreography and Couture projesi beni özellikle heyecanlandırdı. Sarah Jessica Parker’ın düşüncesiyle ortaya çıkan bu proje, balenin en büyük moda markalarıyla birleştiği bir çalışmaydı. New York City Ballet’nin 75. yıl dönümü şerefine Rizzoli tarafından basılan bu projede, dünyanın en büyük 30 moda tasarımcısının ortak çalışmaları ve en yetenekli bale dansçılarıyla yaptığım çekimler yer aldı.
Bu proje benim için dansı, modayı ve portreyi bir araya getiren çok özel bir deneyimdi.
Sizin fotoğraf sanatçısı olarak bu kadar büyük projeler için tercih edilmenizin sırrı nedir?
Bu tür projelerde çalışırken, ön hazırlığa büyük önem veriyorum. Çekeceğim fotoğrafların ışıklandırmasını ve kompozisyonunu titizlikle planlıyorum. Çalıştığım prestijli dergiler, bana büyük bir güven duyuyor çünkü kısa bir süre içinde kaliteli çalışmalar sunabiliyorum.
Bu güveni inşa etmek, elbette ki uzun bir süreç ve yoğun bir çalışma temposu sonunda elde ediliyor.
Serginiz İstanbul’dan New York’a duygusal bir yolculuğu anlatıyor, bu yolculuk size neler kazandırdı? Ne gibi mücadeleler barındırdı?
Sergimin Yunan Başkonsolosluğu’nun sergi alanında açılması, benim için büyük bir mutluluk ve hayat hikâyemin görsel bir anlatımı olarak adeta bir çemberin tamamlanması gibiydi. İstanbullu kimliğimle, dünyanın kalbinin attığı New York gibi bir şehirde yaşamak, müzikteki kreşendo noktasına ulaşmak gibiydi. İstanbul’da doğup büyümek, zengin bir kültür mozaiğinin parçası olmak demek. Bir sanatçı olarak tarihin, mimarinin ve estetiğin içinde yetişmek, zihnime görsel anlamda büyük katkılar sağladı.
Bu yolculuk benim için duygusal bir süreçti çünkü doğup büyüdüğüm yerden ayrılmak hiç kolay değildi. Ancak en güzel yanı, fotoğraf makinemi ve fotoğrafa olan sevgimi bu iki şehir arasında doğal bir köprü olarak kullanabilmekti.
Tabii ki New York’ta yeni bir hayat kurmak kolay olmadı. Büyük ve hızlı bir şehirde, fotoğrafçılık dünyasında da büyük bir rekabet var. Ancak bu sergi ve fotoğraflar, bu zorlu yolculuğun birer adımı olarak ortaya çıktı. Yolculuk asla düz bir çizgi üzerinde gerçekleşmedi; çeşitli zorluklarla karşılaştım. Ama bu zorluklar bana ilham verdi ve kendimi geliştirmeye teşvik etti.
Fotoğrafçı olmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
Genç fotoğrafçılara verebileceğim en basit ama önemli tavsiye şu: Fotoğrafçılık, bir anlatım biçimi, bir dildir. Bir insanın en duygusal, en özgün ve en etkili şekilde bir hikâye anlatabilmesi için, kendi içindeki özgün öyküye odaklanması gerekir.
Kendi sesini bulmaya çalışan genç fotoğrafçılara tavsiyem, uzaklardaki soyut fikirler peşinde koşmak yerine, kendi hayatlarının ve duygularının yansımasını projelerine dahil etmeleridir. Ünlü yönetmen Steven Spielberg’in dediği gibi, “İyi fikirler kalbine fısıldar; onları duyabilmek için sadece kulak vermen gerekir.”
Fotoğrafçılık yetenekle mi, eğitimle mi daha fazla ilgili? Herkes iyi bir fotoğrafçı olabilir mi?
Fotoğrafçılık hem yetenek hem de eğitimle yakından ilişkilidir. Fotoğraf eğitimi, fotoğrafın tarihi hakkında bir altyapı sağlar ve teknik bilgileri öğretir. Ancak, fotoğraf sanatı birçok farklı alan ve tarz içerdiği için, bazı fotoğraflar ciddi bir teknik bilgi ve ön hazırlık gerektirirken, bazıları daha az teknik bilgiyle de harika görseller sunar.
Başarıya ulaşmak için herkesin yolu farklıdır çünkü her fotoğrafçının yaratmak istediği görüntü de farklıdır. En önemlisi, nasıl bir fotoğraf diline sahip olmak istediğinizi belirlemektir ve bu yolculukta gerekli teknik veya sanat tarihi bilgilerini edinmektir. Sanat eserleri, kültür gibi bir harmandır ve her gün birikir.
İyi bir fotoğrafçı olmak için yetenek elbette önemli, ama bu yeteneği iş disipliniyle birleştirmek, kariyer haline gelmesini sağlar. Bir fotoğraf projesi hayal etmekle, o projeyi gerçekleştirmek için adım atmak arasında büyük bir fark vardır. Adım atan sanatçılar, içlerindeki yaratıcılık arayışının serüvenine devam etme olasılıklarını artırır. Sonuçta, sanat yaratmak kişisel bir yolculuktur.
Dijitalleşen dünyada fotoğraf sanatçılığı nasıl bir dönüşüm gösterdi?
Dijital çağ, fotoğrafçılığı köklü bir şekilde dönüştüren derin bir değişim yaşattı. Dijital kameraların ve akıllı telefonların ortaya çıkması, fotoğrafçılığı demokratikleştirerek, bir cihaza sahip olan herkesin fotoğrafçı olmasına olanak tanıdı. Bu durum, yaratıcılığın ve öz ifadenin dalga dalga yayılmasını sağladı.
Erişilebilirliğin artmasıyla sosyal medya platformları, dünya genelinden çeşitli bakış açıları ve stilleri sergileyen canlı galeriler haline geldi ve görsel içeriğin patlamasına yol açtı. Ancak bu bolluk, görüntü doygunluğu ve geçici anların denizinde özgünlüğü koruma mücadelesi gibi zorlukları da beraberinde getirdi.
Bu hızla değişen ortamda ilerlerken, fotoğrafçılığın özünün hikâye anlatımında, insan deneyimini yakalamakta ve duyguları uyandırmakta yattığını hatırlamak önemli. Dijital dünyada bile, tek bir görüntünün gücünün derinlemesine yankılanabileceğini ve zamanı aşabileceğini görmekteyiz.
Gelecekte gerçekleştirmeyi planladığınız projeler veya sergiler neler?
Şu anda çalıştığım yeni bir fotoğraf sergisi var ve bu serginin açılışı 17 Ekim 2024‘te Miami’deki Visu Gallery‘de gerçekleşecek. Serginin adı “En Pointe: Dance and Fashion” ve burada NYCB (New York City Ballet) kitabı için çektiğim fotoğrafları sergileyeceğim. Bu sergi, sanatseverlerle Miami’de kısa zamanda buluşacak.
Sergiden bir gün önce, dünya çapında prestijli BASS Müzesi’nde özel bir panel konuşması gerçekleştireceğim. Konuşmaya Visu Gallery sahibi Sayın Dr. Bruce Halpryn de katılacak. Bu panelde, dans fotoğrafçılığının tarihini, bu fotoğraf projesinin gerçekleştirilmesinde bana ilham veren sanat eserlerini ve projenin geçmişiyle ilgili hikâyeleri katılımcılarla paylaşacağım.
Umarım bir gün bu özel sergi İstanbul’daki sanatseverlerle de buluşma fırsatı bulur.
Pop Quiz
3 kelime ile sanatınızı anlatabilir misiniz?
Dinamik, hikâye anlatan, sınırları aşan…
“Şansım olsaydı tanışmak isterdim” dediğiniz sanatçı kim?
Yayoi Kusama.
Hayranlıkla yakından takip ettiğiniz sanatçılar kimler?
Olafur Elliason ve George Condo.
Evinizde olmasını istediğiniz sanat eseri nedir?
Henri Matisse – Dance.
Size ilham veren şehir neresi?
Lizbon, Portekiz.
En son ziyaret ettiğiniz 3 sergi nedir?
Avedon 100 at Gagosian
Installation : Pedro Almodovar at Academy Museum
We are here – Scenes from the streets.
Instagram’da beğenerek takip ettiğiniz sanat hesapları nedir?
@abstractsunday ve @mrbrainwash.
Sanatçı olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz?
Dans dünyasında bir kariyer gerçekleştirmek isterdim.