Sanatçı Sohbetleri: Seçil
Yazı Boyutu:
Özgürleşme, bilinmeyene duyulan merak ve evrenin işleyişi konularına sanatında yer veren sanatçı Seçil ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Eserlerinde bireyin içsel özgürleşmesine ve zihin ile kalp arasındaki uyuma dikkat çeken sanatçı Seçil, renklerin akışı, geometri ve dokunun etkileyici bir şekilde bir araya geldiği soyut ve derin kavramları ustalıkla yansıtıyor. Şu sıralar ise “Being” ve “Being in Love” gibi eserler üzerinde çalışan sanatçı, aynı zamanda bir kitap projesi üzerinde de yoğunlaşıyor. İstanbul’da gerçekleşecek solo sergisi ve Londra’da devam eden sergi ve üretimlerle sanat yolculuğuna aktif bir şekilde devam eden sanatçı Seçil ile sanatının kökenlerinden ilham aldığı noktalara kadar birçok detayı konuştuğumuz keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Kendinizden ve işlerinizden bahsedebilir misiniz?
Tabii elbette. Öncelikle okuyuculara ve sizlere bana yer ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Uzun bir süredir yaşamıma ve çalışmalarıma Londra merkezli devam eden aslen İstanbullu bir çağdaş sanatçıyım. Mimar Sinan Üniversitesi’nde, lisans ve yüksek lisans derecelerinde Klasik Batı Avrupa resim eğitimi almış olmama rağmen her zaman çağdaş sanat ve metafizik konuları ilgimi çekti. Bu bağlamda kendime beni uluslararası alana çıkaran bir yol çizerek ilerledim. İstanbul merkezli iken bazı düşünce ve durumlardan dolayı önce misafir sanatçı programları ve projelerle hareket etmeye başlamıştım, sonra da Londra’ya yerleşme durumum gelişti. Yerleşmemin ardında Türkiye ile bağlarıma ek olarak oradan gelişmeye odaklandım. Londra’daki ilk yılımın ardından Avrupa Birliği ve London Creative Network’ün birlikte verdiği burs ile sanatçı geliştirme programına katılma hakkı kazandım. Eserlerimin görsel içeriklerinde özgürleşme kendini göstermeye başlarken, Londra Kraliyet Akademisi Yaz Sergisi’ne ve New York Nada’daki küratöryel sergilere kabul edilmem ile birlikte iyice perçinlenerek devam etti, ediyor.
Sanatla uğraşmaya nasıl başladınız?
Sanatla uğraşmaya başlamadım, o hep oradaydı. Kendimi bildim bileli hep bir şeyler yapıyorum, üretiyorum, bana her zaman büyük bir alan açan ve haz veren bir şey. Yaratıcı tarafımı ve spiritüelliği keşfetmem 8-9 yaşlarıma uzanıyor diyebilirim. 11-12 yaşlarımdayken ise setler hâlinde takılar yapmaya başlayışım ise yaratıcı tarafıma ek olarak ilk girişimci tarafımı ortaya çıkarmıştı. Önce tasarlıyor, ardından malzemeleri düzenliyor ve belli bir disiplinde üretiyor ve satıyordum, aynı şu an çalıştığım gibi.
Sonra lise yıllarımda sanatın her formuna ilgim arttı ve ancak fen matematik okurken, güzel sanatlar yetenek sınavlarına nasıl girileceğini öğrenmem ile beni şu ana taşıyan esas sanat yolculuğum başladı. Hayatımın son anına dek de devam edeceğim sözünü verdim kendime ama nasibini bende izleyerek göreceğim.
Çalışmalarınızda hangi bakış açılarını ön plana çıkarıyorsunuz?
Ben bir hayalperest olarak bilinmeyen gelecekte bir başka deyimle sonsuzlukta ideal olan olasılığı ve saf güzeli arıyorum. İçsel özgürleşme, bilinmeyene duyduğum merak ve bildiğimiz sistemin formülasyonun ötesi her zaman ana konum oldu. Dolayısı ile biz kimiz, ben kimim, yaşantımın anlamı nedir, evren nasıl çalışır konuları etrafında dönen resimlerim kendi deneyimlerim, gözlemlerim; okumalar üzerinden ivme aldı. Tabii bu büyük konu dönem dönem kendi içerisinde şekillenerek gelişiyor. Şu anda kendimi resim elementleri kullanarak eser üretir, bu sorular etrafında düşünürken ve oynarken buluyorum.
Son dönem çalışmalarımda bireyin kendisinin, nefesinin, zihin ve kalbi arasındaki senkronizasyonun ve olma hâlinin uyum içerisinde var olmasının ötesinde hiçbir şeyin önemi olmadığına vurgu yapıyorum. Bu bağlamda da sanatçı olarak ürettiğim eserlerin üretim esnasındaki niyeti, hem içerik hem de görsel gücün yarattığı atmosfer ve içinde bulunduğum dönemin yaşama kattığı değerle ilgileniyorum.
Çalışmalarınızı hazırlarken ilham aldığınız noktalar nelerdir?
O kadar çok şey var ki; seyahat etmek, kültür, sanatın her formu, müzik, dans, spor, kişisel ve spiritüel gelişim üzerine okumalar, meditasyon ile yaşamımın temelini oluşturan ilham kaynaklarım.
Seçil, “Being” (Olma Hali) – No 11; 2024
Ayrıca nefesim ana ilhamım hâline dönüştü. Yaşamın akışını gözlemlemek, durmak, gözlemci hâline gelmek, kendimin potansiyelini aktive etme, gelişebildikçe güzelliği görebilmemi sağlıyor. Yaşamın içerisinde bireyin “olma hâli” fikri, uzun zamandır üzerine düşündüğüm bir konu oldu, bu özellikle zaman ve mekânda konseptleri ile birleşmişti ve çok çeşitli yönleriyle ele alma fırsatım olmuştu. Ancak şimdi söylemeliyim ki her şeyin gidip birleştiği tek bir yer var o da bilinç.
Aradığım şey bireysel ve bütünsel olarak değişim, dönüşüm ve özgürleşme ile birlikte içerisinde yaşadığımız tüm kurguların tamamen bilinç ile ve kişinin kendi baktığı yerle ilgisi olduğunu düşünüyorum. Yani benim varlığım (burada ben kişinin kendisi) her şeye yeter ve en güzeli, iyiyi yaratabilmek benim elimde dediğim noktada artan bir yaratma cesaretinden bahsediyorum. Bu bağlamda geometrik bir altyapıya dayanan renk, doku ile birlikte parça bütün ilişkisinin öne çıktığı, birbiri ile bağlı ancak aynı zamanda bağımsız üretilmiş eserlerimi bu kavramlar çerçevesinde üretiyorum.
Hangi sanat akımı sizi daha iyi tanımlar?
Çağdaş sanat kapsamında, kavramsal soyut resim diyebiliriz. Rengin, dokunun, geometrinin hâkim olduğu eserler. Ama ek olarak yenilikçi, gelecekçi ve biraz da mistisizmle ilişki kuran resimler de diyebilirim.
Yaptığınız bütün işler arasında en heyecan verici ve özel işiniz hangisi?
Geriye dönüp baktığımda her dönemimi temsil eden, bazı kilit eserlerim olduğunu görüyorum. Birkaç sene süren konseptsel çalışmalar ve konular çerçevesinde birçok teknik ve boyutta çalışma yapıyor ve beraberinde de bir ana ve büyük boyutlu yapıt çıkartıyorum.
Bu bağlamda yaptığım, 2013 yılında “Alan” isimli 55 parça tuvalin birleşmesi ile oluşan 299×600 cm boyutundaki resim yerleştirme, 2016 “Kuşbakışı” isimli yine büyük boyutlu (140x840cm), 200×440 cm toplam boyut veren ve 11 parçadan oluşan 2018 tarihli “Birleşme” ve son olarak 12 parçadan oluşan ancak toplam 180×1800 cm ölçeğindeki “Being” isimli eserim başı çekenler arasında diyebilirim.
Şu anda üzerinde çalıştığınız veya çalışmayı planladığınız işlerden bahsedebilir misiniz?
Düzenli üretim yapıyorum ve atölye pratiğimi çok önemsiyorum. Odaklandığım içerik, boyut ve sayıları bir araya getirerek önce kurguyu tasarlıyorum. Bu tasarımlar ben derin bir zihinsel seviyedeyken hâli hazırda gördüğüm görüntüler. Bu bağlamda Londra’daki stüdyomda, tasarımını bitirdikten sonra, üretimi bir sene süren resimlerimden “Being” ve “Being in Love”ı ürettim. Şimdi bu eserler ve içerik kapsamında bir kitap hazırlıyorum. Basımı beraberinde Londra’da gerçekleşmesi planlanan yine parçalar ile bütün kurgusunun hâkim olduğu bir sergi ile gerçekleşecek olan bir seri üzerinde daha çalışıyorum.
Güncel sergileriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Renklerin akışı ile birbirleriyle diyaloğa giren ve herkesin kendince okuma yapabileceği, kendine dair bir şeyler bulacağına inandığım adas Istanbul’da hayat bulan “Being” başlıklı solo sergim 30 Mart’ta başlıyor ve 4 Mayıs’a dek devam ediyor. Bu sergime paralel “Olasılıklar” başlıklı online solo sergim Artnivo’da yayında. Bu dönemden sonra Türkiye ve İstanbul ile ilişkilerimi daha yakınlaştırmayı, daha aktif olarak sergilerde olmayı umuyorum. Buna ek olarak Londra merkezli sergi ve aktif üretimler devam…
Pop Quiz
Sanatınızı üç kelimeyle tanımlayabilir misiniz?
Sanat terminolojisine göre çağdaş sanat kapsamında kavramsal soyut diye geçiyor ama bence gelecekçi, yenilikçi ve mistik.
İmkânınız olsa tanışmak istediğiniz sanatçı kim olurdu?
Hilma Af Klint ile biraz zaman geçirmek, yaşam deneyimini onun ağzından dinlemek isterdim.
Tüm zamanların en önemli sanat eseri hangisidir?
Tracey Emin’in Yatağı ile Michelangelo’nun Sistine Chapel’i gibi iki üç örnek geliyor aklıma.
Türkiye ve dünyadaki galeri ve müzelerden en sevdikleriniz hangileri?
Öyle uzun bir liste ki… Türkiye’de Bayburt’taki Baksı, Eskişehir’de OMM, İstanbul’da Arter.
Londra’da National Gallery ve Victoria and Albert, Tate Britain ve Modern, Serpentine ve Royal Academy bazıları. Düsseldorf K21 Çağdaş Sanat Müzesi, Neuss’daki Langen Foundation, Basel’deki Fondation Beyeler, Paris’de Orangerie, Roma’da Sistine Chapel, Berlin’de Hamburger Bahnhof ve Pergamon ilham veren müzeler ve enstitüler.
Evinizde hangi sanat eserinin olmasını isterdiniz?
Hilma af Klint, Joan Mitchell, Agnes Martin, Tomas Saraceno, Richard Serra, Fahrelnissa Zeid, bir tane de Monet’e hayır demem.
Hangi şehir size ilham veriyor?
Zor soru, daha görmek istediğim çok yer var ve her gittiğim yerden mutlaka bir şey kalıyor, ancak şu an en başı çekenler Londra ve İstanbul.
En son ziyaret ettiğiniz üç sergi hangileriydi?
Daha bugün David Zwirner’de nefis bir Gerhard Richter ve Gagosian’da Albert Oehlen’in solo sergileri ile Philips Müzayede evinin galerisinde “Seeing Red” isimli küratöryel bir sergiyi gördüm.
Sanatçı olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz?
Ben bu hayatla ilişki kurmanın sanat ve bilim aracılığıyla olabileceğine inanan birisi olarak, görüyorum ki benimki meslek seçimi değil de daha ziyade yaşamı anlama, düşünme ve üretme seçimiymiş. O nedenle sanat olmasa bilim olurdu diyebilirim. Biyolog, fizikçi ya da matematikçi olabilirdim.
{232746}