Avrupa’da Görmeniz Gereken 10 UNESCO Dünya Mirası
Yazı Boyutu:
Dünyanın en çok UNESCO Dünya Mirası gezme rekorunun sahibi olan Atila Ege’den, Avrupa’da mutlaka görülmesi gereken 10 dünya mirasını öğrendik.
Rotanızı Avrupa’ya çeviriyorsanız, UNESCO Dünya Mirasları listesine girmeyi başarmış olan yerleri mutlaka ziyaret edin! Colesseum’dan Vezere Vadisi Mağaraları’na, Kapadokya’dan Alhambra’ya kadar Avrupa’da mutlaka görülmesi gereken 10 UNESCO Dünya Mirasını keşfedin.
Skellig Michael, İrlanda
Denizden fırlayan sarp kayalık görüntüsündeki adada, 6. yüzyılda inşa edilen manastır dışında önemli yapılaşma olmadığından günümüzde kuş gözlemcilerinin favori merkezleri arasında sayılabilir. Adaya olan ilgi iki Star Wars filminde kullanılmasından sonra artış gösterse de, doğa yürüyüşlerine ilave çevresini tekne ile gezmek ve antik konutları görmek mümkün.
Alhambra, İspanya
Adı Arapçada “Kırmızı olan” demek sarayın temelleri roma kalınlıları üzerinde yükseliyor. Mağribî sanatının Avrupa’daki son ve en önemli örneği olan yapı, uzun yıllar İspanyol kraliyet ailesinin konutu olarak ta kullanılmış. Farklı bölümlerden oluşan saray uzun yıllardır müze olarak ziyaretçileri ağırlıyor ve yanındaki saray bahçeleri ile bütünlük oluşturur.
Kapadokya, Türkiye
Ürgüp, Göreme, Ihlara Vadisi, Selime, Güzelyurt, Üç Hisar, Avanos ve Zelveyi kapsayan bölgelere ait bilgiler, Anadolu tarihinde yer almış tüm toplumların kayıtlarında bulunabilir. Volkanik tepelerin oyularak yaratıldığı yeraltı şehirleri inanılmaz yerleşim, savunma ve haberleşme dehlizleri ile ziyaret edenleri büyüleyebilir. Peri Bacaları ve yeraltı şehirleri ile ünlenen bölgede sıcak hava balonları ile geziler yapılabilinir, kayalara oyulan evler ve ibadethanelere ziyaret ve yörenin ünlü şarapları ile tadım ziyaretleri yapmak mümkün.
{15452}
Aachen Katedrali, Almanya
Kuzey Avrupa’nın en eski katedrali olan yapı İmparator Charlemagne tarafından inşa edilmiş ve altı yüz yıl boyunca kral ve kraliçelerin taç giyme törenlerine ev sahipliği yapmış. Katedralin hazineleri arasında Charlemage’nın tahtı, içinde kutsal eşyaların muhafaza edildiği Manrienschrein, kubbeden sarkan Barbarossa Avizesi, 2. Henry’nin yaptırdığı altın minber gibi paha bilemez eserler görülebilir ve kulesindeki çanlar ise 1659 yılından beri kullanılmasına ilave, yüksekliği, iç dekoru ve vitraylarının güzelliği ile de ziyaretçileri büyüleyebilir.
Colosseum, İtalya
Flavyan hanedanı tarafından birinci yüzyılda inşa edilen yapı, Roma şehir merkezinde tüm haşmeti ile yükselmeye devam ediyor. Roma imparatorluğu döneminde 50 bin seyirci ağırlayabilen yapı, özellikle gladyatör dövüşlerinde kullanılmış ve bir zamanlar asansörler olduğu ve gerektiğinde üzerinin kapatılabildiği sistemin olduğu biliniyor. Rehber eşliğinde gezildiğinde tüm detayların anlatıldığı binadan bazı taşların Vatikan Kilisesi yapında kullanılmak üzere alındığı da kayıtlarda bulunabiliyor. Russel Crowe’un başrolünde oynadığı “The Gladiator” filmi Colosseum’un döneminde nasıl şehir içinde şehir gibi işlediğini anlamak için iyi bir kaynak olabilir.
Venedik, İtalya
Germanik ve Hun saldırılarından bataklıklardaki adacıklara sığınanların zamanla yerleşmesi ile şehirleşen ve zamanla deniz ticaretinde büyük önem kazanan Venedik, artık İtalya’nın en ünlü ve güzel yerlerinden birisi olarak bilinmekte. Deniz ürünleri ağırlıklı mutfağı, kanalların kıyılarındaki sarayları ve heybetli kiliseleri ile milyonlarca turistin her sene görmeye geldiği şehirde her türlü motorlu araç yasak olduğundan, huzur verici sakinliği ile de biliniyor. San Marco meydanındaki kilise başta olmak üzere, tüm şehir klasik ve çağdaş eserlerin görülmesi gereken bir açık hava müzesine benzemekte. Şubat ayında ziyaret etmek isteyenler, karnavala katılabilir, yaz aylarını tercih edenler ise dünyaca ünlü Venedik Bienali için kurulan pavyonlarda sanat eserlerini inceleyebilir.
{18286}
Vezere Vadisi Mağaraları, Fransa
Vadide bulunan 147 prehistorik ve 25 paletliktik mağaralarda duvar resimleri insanlık tarihindeki ilk olarak tanımlanır. Picasso tablolarına benzerlik gösterseler de, özellikle Lascaux Mağarasındaki av sahneleri ve hayvan figürleri parlak renklerini korumanın yanı sıra tarihteki ilk insanların yaşamları hakkında bilgi vermesi ile önemlidir. Limoges, Bordeaux ve Toulouse şehirlerinin oluşturduğu üçgenin tam ortasındaki vadide kayaların içine oyulmuş evleri görmek ve nehir turları yapmanın yanı sıra geleneksel Fransız mutfağından lezzetleri tatmak mümkün.
Pamukkale, Türkiye
Kireç oranı yüksek suların birikmesi ile oluşan beyaz terasların yarattığı büyülü ortamda, milattan önce ikinci yüzyıldan beri yeraltındaki volkanik hareketlerin beslediği sıcak sulardan beslenen termal kaplıcaların olduğu bilinmekte. Çevresinde antik yunan ve roma yapıların kalıntıları da ziyaret edilebilir. Çevresindeki binaların yarattığı kararmayı önlemek için, binalardan arındırılarak beyaz travertenlerin korunması hedeflenmiştir. Civarda termal sulardan faydalana bilinecek pek çok tesis ve otel alternatifi bulunabilir.
Cesky Krumlov, Çek Cumhuriyeti
Vltava Nehrinin kıvrımları arasında yarım ada içinde, 1240 yılında kurulan şehir ve kale tarih boyunca Almanya, Avusturya ve Çekoslovakya arasında el değiştirdikten sonra günümüz konumuna ulaşmış. Gotik, Rönesans ve Barok mimarisinden oluşan şehirde ziyaretçilerin tercih ettiği yerler arasında türünün tek örneği olan ve yılda üç kere kullanılan “dönen tiyatro” görülmesi önerilen yerler arasında. Haziran ayında şehir ortaçağ havasına bürüyen “Beş Yapraklı Gül Festivali” boyunca tarihi kostümler giyilebilir ve dönem turnuvaları seyrederek yemeklerin tadına bakmak mümkün.
{17146}
Wies Hac Yolu Kilisesi, Almanya
Geniş bir kırın ortasındaki Wieskirche, dışarıdan bakıldığında oldukça sade hatta yavan dahi sayılabilir. İçi ise Rococo mimarisinin en önemli ve süslü örneklerinden sayılmakta ve mihraba doğru süslemeler yoğunlaşmakta. 18. yüzyılda inşa edilen kilise, hastalıkları iyileştirdiğine inananların ziyareti için yapıldığından civarda yapılaşma neredeyse bulunmuyor. Ancak hemen yanındaki restoranda geleneksel Bavyera mutfağının tadına bakmak ve dinlenmek mümkün.