İran Gezi Rehberi: Shahzadeh Igual
Yazı Boyutu:
Hem kitaplarıyla ses getiren bir yazar hem de başarılı bir İran gezi rehberi… Shahzadeh Igual’e kendisi ve İran hakkında merak ettiklerimizi sorduk.
Shahzadeh Igual, 12 yaşından beri Türkiye’de yaşayan hem İran hem Türk vatandaşı bir yazar ve rehber. Çıkartığı ilk kitabı “Tahran’ın Kırmızı Sirenleri” ile çocukluğundan günümüze kadar anlattığı hayat hikayesiyle okuyucuları büyüleyen yazar, tüm romanlarında gerçek İran’ı anlatmayı hedefliyor. Aynı zamanda başarılı bir İran gezi rehberi olan Shahzadeh Igual ile kendisi ve İran hakkında sohbet ettik.
İran’dan Türkiye’ye çocuk yaşta geldiniz ve burada sosyoloji okudunuz. Her iki coğrafyada var olmayı iki sevda arasında kalmak olarak ve “yeşerememek” diyerek tanımlıyorsunuz. Yine de her iki ülkede yeşerttiğiniz projeler, yarattığınız eserler var. Bu projelerin fikri nasıl oluştu, çıkış noktası neydi?
Bu projeler aslında her iki ülkeye olan bağlılıktan oluştu. Her iki ülkenin komşu ülke olması ve ne yazık ki Türkiye’de yaşayan insanların İran ve gerçek İran hakkında çok fazla bilgi sahibi olmaması biraz da kamçıladı denebilir. Romanlarımı yazma sebeplerimden biri de buydu. Gerçek İran’ı anlatmak ve İran’ı bir İranlıyla tanımak projesi aslında tam da bu noktada başladı. Seminerler, konferanslar, söyleşiler, gazete röportajları ve Türkiye’den İran’a gezgin ve önemli edebiyatçıları götürerek bu proje daha da büyüdü. Evet, yeşerememek çok doğru çünkü kitabımda da yazdığım gibi, aslında negatif bakmamak lazım. Bir vatansızlığın öyküsü bu. Aidiyet duygusunu kaybetmek fakat her iki ülkeye de bağlı olmak…
Yıllardır İran’a yapılan birçok turda, gezide rehber olarak İran’ın kültürünü ve coğrafyasını tanıtıyorsunuz. İran’a seyahat edecek olan ve o coğrafyayı hiç bilmeyen insanları neler bekliyor?
Sürprizler bekliyor diyebilirim. Çünkü bugüne kadar yüzlerce misafir götürdüm ve tepkileri hemen hemen aynıydı. “Bugüne kadar neden gelmedim?”, “Hiç bize anlatılan, bizim okuduğumuz, bizim gördüğümüz İran değil burası, bambaşka bir İran’a geldik.” Aslında gerçek İran’a geliyorlar fakat bambaşka bir ülkeye geldiklerini düşünüyorlar. Benim de misyonum bu aslında. Onları neler bekliyor? Pozitif anlamda şaşılacak çok şey bekliyor, sürprizler bekliyor, kucak açmış bir İran halkı bekliyor. İran misafirperverliği UNESCO Somut Olmayan Eserler listesine aday oldu. İran, misafirperver bir ülkedir ve Türkiye’yi komşu ülke olarak ayrı sever. Buradan gidenler çok mutlu ve dolu dönecektir. Bundan eminim ve garantisini veriyorum.
Shahzadeh Igual ile İran’ı gezmek için tıklayın.
Rehberlik yaparken konuklarınıza İran’ı anlatıyor ve bir kültürü yaşatıyorsunuz. Bu İran seyahatlerinizde sizin de İran ile ilgili yeni keşifleriniz oluyor mu?
Elbette oluyor. Benim doğduğum toprak olmasına rağmen, uzunca yıllar okuyup araştırmış olmama rağmen beni de her seferinde şaşırtacak bir şey oluyor. Özellikle kasabalarda, merkezden uzak, büyük şehirlerden uzak noktalarda kadınlarla ilgili çok daha fazla şaşırıyorum her gittiğimde. Çünkü İran, buradan göründüğü gibi değil. Bunu hep söylüyoruz. Büyük şehirlerde kadının sözü geçer, kadın her yerdedir, her türlü sahnede bulunur İran’da; ama kasabalarda da bunun minimalize edilmiş hâlini görünce ben de şaşırmıyor değilim çoğu zaman.
Shahzadeh Igual ile İran’ı gezmek için tıklayın.
İran ve Türkiye ile ilgili gerçekleştirdiğiniz çalışmalara bir kültür elçiliği de demek mümkün. İki ülkenin de coğrafya ve kültürüne hâkimsiniz. Belirgin farklılıklar ve benzerlikler nelerdir sizce?
Benzer taraflar var elbette. Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndan beri sınırı değişmeyen bu iki ülkenin kültürü birbirinin içine çok geçmiş. Fakat farklı diyebileceğimiz çok konu da var. Mesela İranlılar daha meraklıdır. Türkiye hakkında pek çok bilgiye sahipler. Sokakta birine Türkiye ile ilgili 7 soru sorsanız 6’sına cevap verir. Şiire çok meraklıdırlar. Bir taksi şoförü ya da bir evin hizmetçisi size kendi şiir kitabını hediye edebilir. Edebiyata, şiire ve dünyada olup bitene çok meraklı bir halk. Türkiye’den gelenler çoğunlukla bu meraka sahip olmadıklarını ya da daha fazla merak etmeleri gerektiğini düşünüyorlar. İran’a gelen misafirlerin çoğu yanlış, eksik ya da 20 yıl öncesinden kalma bilgilerle geliyor.
{771647}
Hem bir edebiyatçı hem de gezgin kimliğini taşıyorsunuz. Seyahatin sizde edebî açıdan yeri nedir? Eserlerinize, edebî üslubunuza ne şekilde etki ediyor yeni coğrafyalarla tanışmak?
Bir kere edebi bir kimlik kazandıysanız, eliniz kalem tutmaya başladıysa bu hayatınızın her alanını etkiliyor. Bir yerde kahve içerken de yazacağınız romanla ilgili fikirler edinebiliyorsunuz. Mesela geçtiğimiz aylarda Nedim Gürsel, Ayşe Kulin ve Tuna Kiremitçi ile İran’a edebiyat ve sanat yolculukları yaptım. Hem edebi kimliğin ortaya daha baskın çıkması hem de üzerine yeni şeyler koymak adına çok önemli yolculuklardı. Bir buçuk ay İsfahan’da kaldım, yeni romanımın araştırmaları için. Dediğim gibi bir kere o kimliği kazandıysanız, hayata bir daha eskisi gibi bakmıyorsunuz.
İlk romanınız “Tahran’ın Kırmızı Sirenleri”nin ardından geçtiğimiz sonbaharda ikinci romanınız “Rolls Royce’u Taramışlar Baba” okurlarınızla buluştu. Bireyin sürgün hikâyesi ve yurt hasretinin öne çıktığı eserlerinizi, doğduğunuz coğrafyanın değil büyüdüğünüz yerin dilinde yani Türkçe yazıyorsunuz. Bu tercihinizde belirleyici olan etkenler nelerdir? Anadiliniz dışında yazmanın olumlu ve olumsuz etkilerinden biraz bahsedebilir misiniz?
Türkçe yazmamın en önemli sebebi İran devrimi, çocukluğuma damgasını vuran İran-Irak savaşı. İranlılar zaten oradaydı, başlarına ne geldiğini biliyorlardı. Önemli olan diğer dildeki insanların bilmesiydi. Ben 27 yıldan beri Türkiye’de yaşıyorum, Türkçeyi öğrendim. Türkçe yazmayı tercih ettim çünkü en azından bu iki romanı okuduktan sonra bana ulaşan çok sayıda okur “İran hakkında, özellikle savaş dönemiyle ilgili biz gerçekten pek bir şey bilmiyormuşuz.” diyorlar. Avantaj ve dezavantajları ise şöyle; Türkçeye hakimiyetim büyük bir avantaj. Türkçe öğrenmeye başladığımda dünya klasiklerini bir de Türkçe okumam bana artılar kazandırdı. Farsi olarak hissettiğim duyguları Türkçe kağıda dökebiliyorum. Henüz dezavantajını görmedim. İranlı bir yazar olarak kitaplarımın Farsçaya çevriliyor olması da çok enteresan.