Ünlü İsimlerden Türkiye'nin #HiddenGem Noktaları
Yazı Boyutu:
Alanının ünlü ve başarılı isimlerinden Türkiye’de onlar için ¨Hidden Gem¨ sayılabilecek noktaları öğrendik.
Bazen yemyeşil bir doğayla buluşan berrak ve mavinin bin bir tonunda bir denizler, bazense batık bir kente tarihi kalıntılara ev sahipliği yapan eşsiz güzelliklere sahip bir ada… İlk bakışta kendine hayran bırakan, dünyada cenneti yaşatan, büyüleyici atmosferi ve tek nefeste huzuru içinizi çekebileceğiniz benzersiz destinasyonlar yepyeni maceralara ve unutulmaz deneyimlere kucak açıyor. Bu destinasyonlara ise biz kısaca #HiddenGem diyoruz.
Peki nedir bu #HiddenGem?
Gizli mücevher olarak Türkçe’leştirebileceğimiz #HiddenGem, ciddi anlamda gizli kalmış bir mücevher sayılabilecek destinasyonlar için kullanılıyor. Peki bizim güzel diye düşündüğümüz her yer #HiddenGem sayılıyor mu? tabi ki hayır… Bir yerin #HiddenGem olabilmesi için üç ana başlık şart koşuluyor: Tenha olmalı, yemyeşil olmalı, doğal bir ortam olmalı. Biz de bu ana başlıkları esas alarak, alanının ünlü ve başarılı isimlerine onların Türkiye’deki #HiddenGem’lerini sorduk. Belki onların favori destinasyonları size de ilham kaynağı olur…
Pınar Hotiç: Gümüşlük
¨Gümüşlük, aynı zamanda Bodrum yarımadasındaki son yıllarda artan kentleşmeye karşı kendini koruyabilmiş sayılı yerlerden birisi konumunda. Gün doğumunda ve gün batımında ise Gümüşlük’te manzara muhteşem. Yeşille denizin doğal ve bozulmamış örtüsü içinde buluşması bana aradığım tatil huzurunu veriyor. Gümüşlükte ister yalnız başına ister daha kalabalık olabilme alternatifleri de mevcut. Bu sene çok gidemesek de gün batımında balık yemek burada çok daha özel. Arabama atlayıp ister tek başına ister ailecek gidebildiğimiz pek çok sakin yer keşfettik. Bize bu yaz burası çok iyi geldi.¨
Bodrum yarımadasının en batısında konumlanan Gümüşlük, yemyeşil doğasıyla harmanlanan begonvil ve zambaklarla süslenmiş evleri, muhteşem manzaraları kucaklayan ve taptaze deniz mahsullerinin gurme lezzetlere dönüştüğü balık restoranları, üzerine kurulduğu Myndos Antik Kenti gibi buram buram tarih kokan noktaları, Tavşan Aası ve kusursuz sahilleriyle eşsiz bir güzelliğe sahip. Tavşan Adası demişken, buraya deniz üzerinde bulunan tarihi kral yolundan yürüyerek de gitmek mümkün. Doğanın kalbinde yazın tadını deniz ve güneşle çıkarırken tarihi de keşfetmek isteyenler için ideal bir seçim olan Gümüşlük Bodrum merkeze 22 km uzaklıkta ve Bodrum’un Yalıkavak ve Turgutreis gibi popüler beldelerine de oldukça yakın. Myndos Antik Kenti, Tavşan Adası, Yel Değirmenleri ve el sanatları çarşısı Gümüşlük’te mutlaka keşfedilmesi gereken yerler arasında. Tarihe ve doğal güzelliklere doyarken, eşsiz manzara ve karakteristik atmosfer eşliğinde gurme lezzetlerin tadına varabileceğiniz mekanlar da oldukça zengin bir çeşitlilik sunuyor.
Dilara Koçak: Çamlıyayla Mersin
“Çamlıyayla, Mersin’in Tarsus ilçesinin bir yaylası. Gözlerden uzak, aslında sadece yerel halkın yaşadığı ve çok az turist alan bir yer. Her yıl yeni bir doğal güzelliği keşfediliyor; birkaç yıl önce bir kanyon keşfedildi ve yine birkaç yıl önce sarkıt dikitlerden oluşan bir mağara keşfedildi. Toros Dağları’nın eteklerinde serin çam ormanlarından oluşan adı üstünde “Çamlıyayla”; yerel halk oraya NAMRUN da diyor.”
Mersin’de adından tarihi ve kültürel yapısıyla söz ettiren Çamlıyayla; tarih boyunca Bizans, Selçuklular, bazı Müslüman devletlerin ve Osmanlıların egemenliğine girmiş bir bölge. Dolayısıyla Çamlıyayla buram buram tarih kokan ve pek çok kültürün esintilerine ev sahipliği yapan bir ilçe. Ortaçağdan kalan burçlu yapısıyla dikkat çeken Namrun Kalesi Çamlıyayla’da bulunan en önemli tarihi kalıntı. Çini Göl, Sinap Kalesi, Ana Ardıç, Papaz’ın Bahçesi, Toroslar ve Kırlar ise mutlaka görülmesi gereken diğer destinasyonlar arasında.
Saffet Emre Tonguç: Borçka Maçahel
Türkiye’nin Doğu Karadeniz illerinden Artvin’in Borçka ilçesine bağlı; Gürcistan sınırında bir bölge Maçahel. Toplamda 18 köyden oluşan Maçahel’de bu 18 köyden Camili, Düzenli, Efeler, Kayalar, Maral ve Uğur olmak üzere 6’sı Türkiye sınırları içinde, geri kalan 12 tanesi ise Gürcistan sınırları içerisinde yer alıyor ve harita üzerinde de “Camili” olarak bulunuyor. Tamamı dağlık ve yeşillik alanlardan oluşan ve bir dünya harikası oluşuyla UNESCO koruması altında bulunan Maçahel Türkiye’nin ilk ve tek biyosfer rezerv alanı. Diğer yandan doğal yaşlı ormanları, endemik bitkileri, tarihi camileri, saf Kafkas Arısı ve kendine özgü kültürünün yanı sıra el değmemiş yaylalarıyla büyülüyor. Ancak bununla da sınırlı değil; zorlu coğrafi yapısı, buzul gölleri ve büyüleyici gün batımıyla gözde noktalar arasında yerini Lekoban, Maçahel’in en önemli yaylalarından biri. Sıkça Rize’nin Kaçkar Dağları ile karıştırılan “Karçal Dağları” ise bölgenin en bilindik ve 3650 metrelik zirvesiyle en yüksek dağlarından. Balta girmemiş ormanları, insanlığın ayak basmadığı vahşi ve gizemli güzellikleriyle Avrupa ve Orta Asya’daki en büyük ve doğal ormanlardan birine de ev sahipliği yapıyor. Doğal yaşamı, en organik ve el değmemiş eşsiz güzellikleriyle kendine hayran bırakan Maçahel, çoğu zaman sisli ve yağmurlu hava şartlarına sahip oluşu sayesinde tüm güzelliklerini koruyabilmiş; dolayısıyla güneşli günlerini de daima burayı sevip kollayanlara göstermiş.
Çiler Geçici (@audiosoup): Gömbe Uçarsu
¨Neredeyse 10 yıl olmuştur biz Yeşil Göl’ü ve Uçarsu Şelale’sini keşfedeli. Milyonlarca yıldır orda duran bir buzul gölü için anda bir saniye kadar zaman bile değil aslında! Bu muhteşem güzelliği ilk gördüğümüz anı, ordaki inanılmaz sessizliği ve huzuru, bülbüllerin o sessizliği bir senfoniye çeviren ötüşlerini hayatımın sonuna kadar unutacağımı zannetmiyorum. Yeşil Göl ya da Yedigöller gibi yerler bana her zaman doğanın içinde sadece seyirci kalmamız gereken yerler ve anların değerini, kıymetini hatırlatır.¨
Yaz döneminde Akdeniz’in kavurucu sıcaklarına dayanamayanlar için son derece ferahlatıcı bir destinasyon Gömbe Yaylası. Gömbe Yaylası’nda bulunan 3027 metre yüksekliğindeki Torosların en yüksek noktası Akdağ’ın 1800 metre yüksekliğinden fışkıran sularıyla ise Uçarsu Şelalesi, serinlemek isteyenlerin vazgeçilmez rotası haline geliyor. Kaş’a 70 kilometre uzaklıktaki Gömbe Yaylası’na ve Gömbe’den 30 dakikalık bir tırmanıştan sonra da Yeşilgöl ve Uçarsu Şelalesi bölgesine ulaşmak mümkün; ardından serin hava ve şelalenin buz gibi suyuna eşsiz bir manzara eşlik ediyor. Ayrıca buraya gelenlerin nefis Gömbe kebabını da yemeden dönmemeleri tavsiye ediliyor.
Simay Bülbül: İzmir Balıklıova
¨Benim için Türkiye’nin hidden gem noktasi İzmir Balıklıova. Benim 25 yıllık çocukluk gençlik anılarımı biriktirdiğim balıkçı koyu. Yazii her sabah Köylü teyzelerin bahcesinden sebze topladığım, akşamüstü balıkçılardan gelen taze balığı beklediğim, dostlarla gün batımını, gün doğumunu izlediğim cennet köşem. Yeşili mavisi bereketi 25 yıldır kirlenmeyen benim hayatımdaki tek hidden gem.¨
Çeşme-Karaburun-Urla üçgeninde konumlanan Balıklıova Urla’ya bağlı 500 hanelik küçük bir kıyı köyü. İzmir’in yazlık destinasyonlarından bahsedilince akla gelen gece hayatı yerine huzuru, deniz mahsulleri ve tertemiz koylarıyla nam salıyor. Yapılaşmanın, gürültünün, telaş ve kalabalığın yerini huzur, bakir plajlar, taze ve organik yiyecekler burada. Yapılaşmaya yer yer izin verilmemesi sayesinde orijinalliğini koruyan Balıklıova’da denizden çıkıp tabağınıza gelen nefis lezzetlere dönüşen en taze deniz mahsullerine Ege otları eşlik ediyor ve burada yaşanan lezzet deneyimi adeta ziyafete dönüşüyor. Bu nefis lezzet deneyimi için en sevilen mekanlardan bazıları ise Özal’ın Yeri, Garip’in Yeri ve Sezer’in yeri. Ancak deniz ürünlerine kaptırıp kasabanın en ünlü yiyeceği olan çikolatalı, sakızlı, fındıklı, tahinhli gibi çeşit çeşit un kurabiyelerinden yemeyi es geçmeyin.
Hakan Helvacıoğlu: Kekova, Kaleköy, Apolonya
“Benim hidden place’im öğrencilik yıllarımdan beri ve bölgenin de en bakir yıllarından beri Kekova’nın Kaleköy’ü. Çünkü orası genellikle yaratıcı kişilerin bir araya geldiği, uzun yazlar geçirdiği, daha basit malzemelerle basit hayatların yaşandığı bir alan. Özellikle hem Kekova’ya inerken adaların manzarasıyla doğası çok güzel hem sonunda denizle buluşmanın verdiği haz muhteşem. Diğer yandan sadece deniz yoluyla tekneyle ulaşılabilen koyların olması bir diğer güzellik ki bunlardan Apollonia benim için çok önemlidir oraya dair çok da güzel anılarım vardır. Apollonia’da doğa bir havuz gibidir; 1,5 metre sığlıktaki bir suyun altında Roma kalıntılarını görürsünüz ve onların üzerinde yüzersiniz. Çok insan gelmez ve çok turist de bilmez orayı, balıkçılar tarafından çok iyi korunmuştur. O yüzden Kekova, Kaleköy ve Apollonia benim için gerçekten bulunmaz, eşsiz, gizli kalması gereken ama dostlarla paylaşılması gerektiğini düşündüğüm bir noktadır. Benim için çok önemlidir, çok da özeldir.
Kekova Kaleköy: Türkiye’nin Akdeniz’deki en büyük adası Kekova, üzerinde yaşam olmayan kayalıklar ve maki bitki örtüsünün hakimiyeti altında bir bölge. Kaleköy, diğer adıyla Simena ise ulaşımı tekneyle sağlanan otantik ve nadide bir sahil köyü, ayrıca antik bir Likya kenti. Üstelik bu tekne yolculuğu esnasında pek çok koy ve batık kenti gezmek imkanı da bulabilirsiniz. Burada mutlaka yapılması gereken şeylerden biri de adanın insanı gençleştirdiğine inanılan suyuyla duş almak. Simena Adası’nın en tepesinde yer alan Simena Kalesi’ne çıkınca ilk göze çarpan kalıntı kayaya oyularak yapılmış olan ve Simena’nın en önemli kalıntıları arasında yer alan Antik Tiyatro. Kaya mezarları, su sarnıçları, ve kale surları ise görebileceğiniz diğer kalıntılardan bazıları. Bu tepede adaları eşsiz manzarasıyla yukardan seyretmek görsel bir şölen yaratırken, çıkarken ise çevrede bulunan pek çok dondurmacıdan mutlaka ev yapımı dondurmaları tatmak farklı bir lezzet deneyimi sunuyor.
Helen dilinde “Apollon Yurdu” anlamına gelen Apollonia ise Kaş-Finike yolu üzerinde iki yarımada arasında Kılınç Köyü yakınlarında bulunuyor. L harfini andıran bir kayalığın üzerine inşa edilen bölgeden günümüze kadar gelmeyi başaran en belirgin örnekler ise anıt mezarlar ve nekropoller yani ölüler şehridir.
Özlem Güsar: Bördübet
“Pandemiden sonra gerçekten cennetten bildiriyorum desem yeridir. Fethiye yakınlarındaki bölge romantikliğiyle ayrıca göz kamaştırıyor. Benim burada en çok sevdiğim şeylerden biri denizin kayalara girmesi ve köpürmesi… Dalgaların çıkardığı sesle iç içe olmak paha biçilemez. Muhteşem bir deniz manzarası, daha da muhteşem bir gün batımı manzarası içinde zamanı durdurmanız mümkün. Bilenler benim Afrika’ya olan tutkumu bilir. Burada geçirdiğim zaman da bana Afrika’daki çadır kampları hatırlattı. Her an bir yerlerden Masai’ler geçecek, filler çıkacakmış gibi hissettim ve bana bu inanılmaz mutluluk verdi. Gece yattığımda sanki zürafaların sesini duyacakmışım gibi olsa da tek duyduğumuz cırcır böceklerinin sesiydi. Tatilimin buradaki durağında sanıyorum güneş batımına ve kayalara bakarak tüm hayatımı geçirebilirim.”
Marmaris’in kuzeybatısında çam ormanlarıyla kaplı tepeler ile deniz arasındaki kalan bölge, yeşille mavinin kucaklaştığı sessiz ve sakin bir yer. Denizle ormanın kesiştiği şahane bir koyda bulunan Bördübet, adını 1. Dünya Savaşı’nda bu koya sığınan İngiliz askerlerin sayısız çeşitlilikteki kuşların ve cıvıl cıvıl sesleri karşısında çok etkilenerek “Kuş Yatağı” anlamına gelen “Bird the Bed” demelerinden alır. O günden bugüne değişime uğrayarak “Bird the Bed”; “Bördübet” halini alır. Ancak Bördübet’in sunduğu eşsiz güzellikler bunlarla sınırlı değil; kuşların yanı sıra tavşan, sincap, tilki ve porsuk gibi pek çok yabani hayvanın bolluğu ve yeşilin her tonuyla amazonu andıran eşsiz bir doğaya sahip. Burada dilerseniz çam ormanlarının içinden geçerek denize inen 600 metrelik derede kano, paddling ve rüzgar sörfü gibi su sporları yapabilir ya da antik Karya orman yollarında kuş cıvıltılarıyla içiniz huzur dolarken doğa yürüyüşü, trekking veya dağ bisikleti gibi doğa aktiviteleri de yapabilirsiniz. Ayrıca Bördübet, lüks kamp deneyimi “Glamping” için de son derece elverişli bir destinasyon.
Ebru Şinik: Faralya Köyü
“Türkiye’nin en kaliteli trekking noktaları Kelebekler Vadisi’nin sessiz ve sakin Faralya köyünde. 6-8 saatlik trekking ile bana yürüyerek doğayı ve dünyanın en güzel trekking rotalarını keşfetmemi sağlayan, çok kaliteli trekking gruplarına ev sahipliği yapan bir bölge burası. Ayrıca bölgede bakir ve tertemiz pek çok plaj bulunuyor. Hepsi doğallığını koruyan bu plajlara yemyeşil doğasıyla eski Likya yolundan yürüyerek de gidilebiliyor.”
Akdeniz ikliminin hakim olduğu bölgesiyle Faralya Köyü yeryüzünde cenneti yaşatan bir destinasyon. Başlı başına doğal bir güzellik olan Faralya iklimi, tarihi ve daha pek çok güzelliğe ev sahipliği yapıyor. Yüzünü Akdeniz’e dönüp, sırtını da Babadağ’a yaslayan Faralya’da keşfedilmeyi bekleyen pek çok saklı cennet barındırır. Meşhur Kabak Koyu’nda bulunan Kabak Vadisi ile kaplan kelebeklerinin uçuştuğu ve diğer eşi Rodos’ta olduğu söylenen Kelebekler Vadisi ise bunlardan en meşhurları. Yeşille mavinin kaynaştığı huzur dolu bölgede ayrıca görülmesi gereken bir diğer yer ise Gemile Adası.
Şebnem Burcuoğlu: Bodrum Mazı Koyu
“Bodrum’un sihirli köşesidir benim için Bodrum’un Mazı Koyu. Bundan üç yıl önce, Çevrimdışı Aşk kitabımın bir bölümünü bu sessiz, sevimli, mütevazi yerde yazdım. Kendi halinde moteller, lezzetli ev yemekleri ve pırlanta gibi bir deniz… Tam anlamıyla çevrimdışı olmuştum. Başka bir güzelliği ise hareket istediğinizde kendinizi küçük İstanbul’da, yani Bodrum’da bulmanız. Özellikle günü birlik kafa dinlemelik kaçamaklar için ideal.”
Tertemiz doğası ve cam gibi berrak deniziyle kendine ilk bakışta hayran bırakan güzelliğiyle Mazı köyü, birbirinden güzel 8 özel koyu sahip. Huzur vadeden sahillerinin büyüleyici havası, mandalina, zeytin ve çam ağaçlarıyla bezenmiş manzarası, huzur ve sakinliği kucaklayan atmosferine rağmen Bodrum’un canlılığından kopmayan yanı, Ege’nin kendine has zeytinyağlıları ve deniz mahsulleriyle zenginleşen lezzetlerine eşlik eden eşsiz manzaraya sahip restoranları Mazı Köyü’nü tatil rotasını Bodrum’a çevirenler için eşsiz bir alternatif imkanı sunuyor.
Serda Büyükkoyuncu: Çamlıhemşin – Pokut Yaylası
Bölgedeki pek çok yayla gibi adı Ermenice’den gelen ve “rüzgarlı vadi” anlamına gelen Pokut, Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde 2050 metre yüksekliğinde bir yayla. İlk yerleşimin 200 yıl öncesine dayandığı bölgede, günümüzde hemen hemen 75 adet ev bulunuyor ancak hepsi kullanılabilir durumda değil ve bu evlerden bazıları konaklama amacıyla misafirlerle paylaşılıyor. Haziran ayında en güzel zamanlarını yaşatan Pokut Yaylası zirveye kadar ağaçlarla kaplı olan dağlarıyla ziyaretçilerine daima görsel bir şölen yaşatmakta. Sisin hakim olduğu kapalı havalar dışında havanın açık olduğu günlerde Pokut Yaylası; Sal, Amlakit ve Hazindak Yaylaları’nın güzelliğini de gözler önüne sererken görsel bir şölene ev sahipliği yapar. Ancak sisli havalarda da misafirlerine bir başka güzellik sunar; Pokut’ta yaşanabilecek en güzel anlardan biri sisin alçalarak dağın ucuna kaldığı “bulut denizi”ni oluşturduğu andır. Eğer ki tam bu sırada Sal Yaylası’nda bulunuyorsanız işte o zaman bulut denizinin içinde, tepelerdeki güneşin batışını izlemek yaşanabilecek en güzel ve deneyimlenebilecek en nadide anlardan biridir.