Döngüsel Modayla Sürdürülebilir Dünya Mümkün
Yazı Boyutu:
Artık çoğu tüketici şu soruları sormaya başladı: “Her gün giydiğim kıyafetleri kimler, hangi şartlarda üretiyor?” ve “Başka bir moda anlayışı mümkün mü?”
Günümüz sosyal hayatını tanımlayan bir kavram olan FOMO (fear of missing out/bir şeyleri kaçırma korkusu) insanlara yaşattığı suni satın alma hazzı ile tüketim çılgınlığını destekliyor. Değer ve ihtiyaç gözetmeksizin yaşanan bu haz beraberinde kalite, üretim koşulları ve tasarım değeri gibi temel unsurların göz ardı edilmesine neden oluyor. Sezonluk koleksiyon devrini haftalık periyodlara indiren bu sistem aslında insanları mutlu etmiyor; bilimsel çalışmalar insanlarda ortaya çıkan tatminsizliğin onları daha da mutsuz ettiğini gösteriyor. Esas mutluluk satın alınan ürünle bağ kurulduğunda ve kişinin kendini ürünün hikayesiyle özdeşleştirdiğinde ortaya çıkıyor.
Modanın Hızlı Adımları
Moda dünyasında rüzgarlar hızla değişiyor ve bu değişikliklerin en büyük temsilcisi hiç şüphesiz ‘hızlı moda’. Bu konsept, trendleri sokaktan doğrudan mağazalara taşıma hızıyla biliniyor. Ancak bu hızlı dönüşüm, beraberinde sürdürülebilirlik sorunlarını da getiriyor. Etkileyici vitrinlerde gördüğümüz parçaların arkasında, çevresel etkiler ve etik olmayan işgücü uygulamaları gizli olabilir. Özellikle son 15 yıl içinde hızlı moda akımının daha da yaygınlaşması sonucu, hem ürünlerin kullanım ömürleri oldukça kısalmış hem de tekstil atıkları ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Rakamsal olarak bilgi vermek gerekir ise, üretilen tekstil ürünlerinin %70’i aynı senenin sonunda ya stok fazlası olarak tüketiciye dahi ulaşmadan ya da kullanım ömrünü tamamlayıp atık halini alıyor. Geri dönüşüm oranı ise %1 bile değil… Neredeyse kullan at dönemi yaşadığımız günümüzde, ürünlerin ortalama kullanım sayısı 7’ye kadar düşmüş durumda.
Tekstil atığı artışı ve düşük maliyetli üretim yöntemleriyle karbon ayak izine “katkı sağlayan” sektör, şimdi daha bilinçli tüketicilerin karşısında sürdürülebilirlikle ilgili soruları yanıtlamak zorunda… Modada sürdürülebilirlik, üreticilerin ve tüketicilerin bir arada gerçekleştirebilecekleri sistemsel bir değişikliğe işaret ediyor ve fark yaratmak için daha akılcı, insani ve çevresel seçimler yapılmasını şart koşuyor. Paris İklim Anlaşması ile endüstrinin karbon salınımını 1.7 milyar tonla sınırlama hedefi, endüstrinin karşılaştığı büyük bir meydan okuma olarak öne çıkıyor. Bu, endüstrinin yeni iş modelleri arayışıyla hacim-değer dengesi kurma ve kendini yeniden keşfetme sürecini tetikleyecek bir eşik.
Bunun yanı sıra tabii ki tüketicilere de büyük görevler düşüyor. İklim krizini yavaşlatmak, canlılığın devamını sağlamak bizim sorumluluğumuzda. Moda üzerinden baktığımızda bireysel olarak yapabileceğiniz en önemli şey alışveriş alışkanlığınızı değiştirmek. Sorumlu markalardan ihtiyacınız kadar alışveriş yapmak, yüksek kaliteli ürünleri tercih ederek onları uzun süre kullanmak gibi önemli noktaları hayatınıza dahil ederek moda sektörünün ve kendinizin karbon ayak izini azaltabilirsiniz.
Modada sürdürülebilirliği benimsemezsek, 2030 yılında endüstrinin su tüketiminin %50 oranında artarak 118 milyar metreküpe, karbon ayak izinin 2.791 milyon tona ve atık oranının 148 milyon tona ulaşması bekleniyor.
Başka Bir Moda Anlayışı Mümkün
Modanın süratli temposunun bir yansıması olan hızlı moda karşısında, ‘slow fashion’ yani yavaş moda hareketi, sürdürülebilirlik ve etik değerlerin ön plana çıktığı bir alternatif sunuyor. Yavaş moda, kaliteli ve uzun ömürlü giysilerin bilinçli bir şekilde üretildiği, zamanın ötesinde stillerle tüketicilere daha sorumlu bir moda anlayışı vaat ediyor. Bu hareket, tüketicileri kaliteye odaklanmaya, daha az ama daha iyi giysilere yatırım yapmaya teşvik ediyor.
Sorumlu üretimin birçok yolu var; bazı markalar vegan üretime yönelirken bazıları kimyasal kullanılmadan üretilen organik iplikler kullanarak sürdürülebilirliğe odaklanıyor. Suyun yanı sıra kimyasal madde kullanımı minimalize ediliyor. Kaliteli kumaşlarla üretilen temel parçalardan yaratılan koleksiyonlar gardıroplara uzun süre giyilebilecek sezonsuz kıyafetlerin dahil edilmesine olanak sağlıyor. Siparişle veya sınırlı stokla üretim yapan markalar, atölyelerinde maksimum şeffaflığa özen gösteriyor. Çalışma şartlarını ve çalışanlarının haklarını gözeten ve destekleyen iç politikalar kurmak mümkün kılınıyor.
Moda endüstrisinin doğayla ve insanla olan ilişkisini yeniden tanımlaması noktasında üreticiler kadar tüketicilere de görev düşüyor. Tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmek ve bu anlamda pozitif değişime gitmek etik, yavaş ve sürdürülebilir modanın bir akım değil, aslında olması gereken üretim şekli ve anlayışı olduğu gerçeğini destekleyecek adımlar. Dünyayı korurken sadece iyi görünmekle kalmayacak, aynı zamanda iyi de hissedeceksiniz.
Moda ve Döngüsel Ekonomi
Tekstil ve kıyafet, günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası olmasının yanı sıra global ekonominin de önemli sektörlerinden birini oluşturuyor. 1.3 trilyon dolar değerindeki bu endüstri, 300 milyon insan için istihdam kapısı. Üretilen kumaşın %60’tan fazlası kıyafet üretimine ayrılıyor ve son 15 yıl içerisinde kıyafet üretimi neredeyse iki katına çıkmış durumda. Hızlı moda fenomeni, sıkça güncellenen koleksiyonlar ve sürekli değişen trendlerle çizgisel ekonominin olumsuz etkilerini bize net bir şekilde gösteriyor. Ancak, yeni bir küresel tekstil sistemine geçiş, kıyafetlerin ömrünü uzatan yeni iş modellerini, güvenli ve yenilenebilir materyalleri ve kullanılmış kıyafetleri yeniden değerlendirebilme potansiyelini beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, markaların giderek daha fazla benimsediği ‘Upcycle’ yaklaşımından söz etmekte fayda var. Bu yöntem, atık tekstilleri ve eski giysileri yeniden kullanılabilir, modaya uygun ürünlere dönüştürerek israfa karşı çözüm sunuyor. Bu yaklaşım, hem çevresel zararı azaltıyor hem de yaratıcı tasarım fırsatları sunarak moda sektörünün sürdürülebilir bir yönde evrilmesini destekliyor.
Sürdürülebilir Moda Döngüsüne Örnek: KNITSS
Sürdürülebilir modanın öncüsü olan markalardan biri olan KNITSS, tasarımları için ilhamını doğadan alıyor ve çevreye duyarlı, ekosistemin devamlılığını sağlayacak bileşenlere odaklanıyor. Sürdürülebilir yöntemlerle üretilen, saf malzemeler kullanıyor.
Moda kavramının sadece en yeni ve en trend parçalardan ibaret olmadığını düşünen marka, eski olarak nitelendirilen parçaları hammadde veya tamamlayıcı olarak değerlendirerek ve moda sektöründe de dönüşümü başlatarak, “yaşayabilir moda” algısını sahipleniyor.
Siz de döngüsel modaya destek olmak için Sonbahar/Kış’23-24 Healer Koleksiyonu’ndan parçalar gardırobunuza ekleyebilirsiniz. Healer Koleksiyonu’nda geleneksel ve modern harmanlanıyor; ikonik desenler renklerle birleşiyor.
Koleksiyondaki her bir parça içsel dönüşümün bir sembolü olarak tasarlandı. Renklerin ve desenlerin uyumu, doğanın ritmiyle iç içe geçerek kendimizi bulma ve geliştirme yolculuğunu yansıtıyor.
Uyumlu yeşiller, yaşamın yeniden başlamasını hatırlatırken, huzurun mavisi ruhlara dokunuyor. Ten rengi bej, geçmişin izlerini taşırken geleceğe açılan kapının anahtarı oluyor. Sıcak turuncu ve güneş sarısı ise içimizdeki coşkuyu dans ettiriyor…
Koleksiyonu yakından incelemek için tıklayın.
*Bu içerik Knitss iş birliğinde hazırlanmıştır.