preloader

Temiz Hava: Herkesin Karşılayamayacağı Lüks

Temiz Hava: Herkesin Karşılayamayacağı Lüks

Yazı Boyutu:

Dünyadaki hemen herkes bir şekilde kirlenmiş hava soluyor. Yine de hava kirliliğinin ortaya çıkış hikayesinin çevresel eşitsizliklerden biri olduğu gerçeğini unutmamamız gerekiyor.

İklim değişikliği artık hayatımızda. Acilen kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Nasıl bir gelecek için mücadele etmek istiyoruz? Bu soruyu cevaplamanın anahtarı ise soluduğumuz havada. Küresel ısınma sadece yıkıcı yangınlar, seller ve sıcak hava dalgalarıyla kendini göstermiyor; nedenleri neredeyse aldığımız her nefesi etkiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yakın tarihli bir raporunda, gezegendeki her 10 kişiden 9’unun tehlikeli hava soluduğu ve felç ve kalp hastalığı, solunum yolu hastalıkları ve kanser dahil olmak üzere yılda tahminen 4,5 milyon erken ölümün hava kirliliğinden kaynaklandığı belirtildi. Bu rakam 2000 senesinde 2,5 milyondu. Kısa bir süre önce yayınlanan Health Effects raporu, dünya nüfusundan %95’inden fazlasının kötü hava soluduğunu söyleyerek bu istatistikleri yineledi.

Dünyanın en büyük ikinci megakenti olan Delhi, dünyadaki en kötü dış hava kalitesine sahip şehirlerden biri. Geçtiğimiz Kasım ayında Hindistan’ın başkentinin başbakanı Arvind Kejriwal, “Delhi bir gaz odasına dönüştü,” diye yazdı. Hindistan’daki yetkililer şehirdeki hava kalitesini iyileştirmek için adımlar atsa da, çok sayıda kirleticinin seviyeleri düzenli olarak DSÖ sınırlarını aşıyor. Chicago Üniversitesi Enerji Politikası Enstitüsü tarafından kısa süre önce yayınlanan bir çalışma, Hindistan’ın başkentinde yaşayanların ömrünün, hava kirliliğinin DSÖ tarafından tavsiye edilen seviyelere düşürülmesine kıyasla 11,9 yıla kadar kısaldığı uyarısında bulundu.

Temiz Hava: Herkesin Karşılayamayacağı Lüks

Sorun özellikle sanayileşmenin, yasaların kirliliği kontrol etme kabiliyetini aştığı Güney Asya ve Güneydoğu Asya’nın hızla gelişmekte olan ülkelerinde giderek büyüyor. Çin ve Hindistan, hava kirliliğinin neden olduğu ölümlerin açık ara en yüksek olduğu ülkeler; ancak bu yükün nüfusa oranına bakıldığında en çok zarar görenlerin genellikle yoksul ülkeler olduğu ortaya çıkıyor. Dünyanın en düşük gelirli insanlarının tahminen 716 milyonu, güvenli olmayan seviyelerde hava kirliliğine sahip bölgelerde yaşıyor.

Hava kirliliğinin sağlık sonuçlarıyla başa çıkmak için en az donanımlı olanların bu insanlar olması bir sürpriz değil; ancak Avrupa ve Kuzey Amerika’nın gelişmiş, sanayileşme sonrası ülkelerinde bile hava kirliliğinin yol açtığı zararlar ağırlıklı olarak en düşük gelirli ya da diğer eşitsizliklerden muzdarip azınlık topluluklarından gelenler tarafından karşılanıyor.

Bilim insanları, dünya genelinde dış ortam hava kirliliğine bağlı ölümlerin hızla artmasına neden olan şeyin, özellikle fosil yakıtların yakılması olduğunu söylüyor. Bazı çalışmalar, fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanan kirlilikle birlikte erken ölüm rakamlarının 8,7 milyona çıkabileceğini ortaya koyuyor.

Hava kirliliği görünmez değil; sadece görmesi biraz zor

En çok endişe yaratan kirleticiler azot dioksit, sülfür dioksit ve partikül madde veya PM2.5 gibi zehirli gazlar. PM2.5 olarak bilinen ince partikül maddelerin önemli kaynağı ise kömür, benzin ve dizel yakılması. Çapı 2,5 mikrometreden küçük olan bu partiküller solunduğunda akciğerlerin derinliklerine nüfuz edebiliyor. Bu partiküller aynı zamanda kan dolaşımına geçerek iltihap seviyelerini arttırma özelliğine sahip ve kalp hastalıkları, akciğer sorunları ve kanserler de dahil olmak üzere bir dizi uzun vadeli kronik sağlık sorunuyla ilişkilendiriliyorlar.

Temiz Hava: Herkesin Karşılayamayacağı Lüks

Diğer ülkeler de bu kirletici seviyelerini kontrol etmekte zorlanıyor. Minnesota Üniversitesi’nde çevre ekonomisi ve ekolojik çalışmalar profesörü olan Stephen Polasky, “Yüksek gelirli ülkelerde PM2.5 kaynaklı hava kirliliği, çevresel nedenlerden kaynaklanan erken ölümlerin önde gelen nedeni,” diyor. PM2.5, kısmen orman yangınları nedeniyle Avrupa ve Kuzey Amerika gibi yerlerde giderek daha fazla görülüyor. Araştırmalar, hava kirliliğini Birleşik Krallık’ta yılda yaklaşık 40.000 ölümle ilişkilendiriyor; bu ölümlerin yaklaşık 10.000’i Londra’da gerçekleşiyor ve bunun nedeni kısmen buradaki dizel araç kullanımının artmasına bağlanıyor.

Bir yandan orman yangınları, Amerika Birleşik Devletleri’nin batısındaki geniş alanlarda onlarca yıldır süren hava kalitesi iyileştirmelerini tersine çeviriyor. ABD’de hava kirliliği, yasa koyucuların 1970 yılında Temiz Hava Yasası’nı kabul etmesinden ve 1975 yılında karayolu taşıtları için kurşunlu yakıtı aşamalı olarak kaldırmaya başlamasından bu yana önemli ölçüde azalmıştı. Bununla birlikte Polasky, PM2.5 kirliliğinin ülkedeki en büyük çevresel sağlık riski olmaya devam ettiğini savunuyor ve bu kirliliğin marjinal toplulukları ve düşük gelirli insanları orantısız bir şekilde etkilediğini söylüyor.

Polasky ve diğer araştırmacılar, 2019 yılında yaptıkları bir çalışma kapsamında emisyonları, insanların bu emisyonlara maruz kalmasını ve bunun ABD’deki sağlık sonuçları üzerindeki etkisini izlemek için hava kalitesi monitörleri kullandılar. Çalışmanın sonunda, ABD’deki siyahi ve azınlık grupların daha az sorumlu oldukları kirlilikten daha fazla zarar görme riski altında oldukları ortaya çıktı. Polasky, “Zengin insanların daha fazla tüketme eğiliminde olduğunu gördük,” diyor. “Ancak kirliliğin büyük kısmından sorumlu olanlar, zararın büyük kısmından uzak duruyordu.” Çalışma, PM2.5’e maruz kalma oranının 2002-2015 yılları arasında her üç etnik grup için de %50’ye varan oranda azaldığını, ancak bu düşüşün eşit dağılmadığını ortaya koyuyor. Hispanik olmayan beyazlar, araştırmacıların ‘kirlilik avantajı’ olarak adlandırdıkları durumu yaşıyor; ortalamadan %7 daha az PM2.5’e maruz kalıyorlar, ancak daha yüksek tüketim seviyeleri nedeniyle ortalama maruz kalma oranının %12 daha fazlasından sorumlular. Maruz kalma seviyeleri ile kirlilik üretimi arasındaki farkın tersine döndüğü ‘kirlilik yükü’ ise %56-63 gibi yüksek bir oranda ve siyah ve Hispanik topluluklar tarafından orantısız bir şekilde deneyimleniyor.

Dünyanın en düşük gelirli insanlarının tahminen 716 milyonu, güvenli olmayan seviyelerde hava kirliliğine sahip bölgelerde yaşıyor.

Eşitsizliğin büyük bir kısmı, bu toplulukların kirlilik kaynaklarına yakın yaşamalarından kaynaklanıyor. 2021’de yayınlanan önemli bir çalışma, ABD’deki siyah, Asyalı ve Hispaniklerin, kirlilikten sorumlu kaynakların %73-87’sinden ortalamanın üzerinde PM2.5 seviyelerine maruz kaldığını ortaya koyuyor.

Ancak zenginlik de insanların hava kirliliğine maruz kalmasında önemli bir rol oynuyor. Polasky, zengin olduğunuzda kirli bir topluluğu terk etme gücüne sahip olduğunuzu, ancak yoksul insanların ve azınlık gruplarının zengin insanların tüketiminin sonuçlarına katlanma eğiliminde olduğunu ve tersine, evlerini bu kadar kolay terk edemediklerini söylüyor.

Avrupa’da en yoksul bölgeler, en zengin bölgelere kıyasla üçte bir oranında daha yüksek PM2.5 konsantrasyonlarına maruz kalıyor. Yoksul topluluklar, daha zengin emsallerine göre kirletici endüstrilere daha yakın yaşama eğiliminde ve genellikle erişebilecekleri yeşil alan eksikliği var.

Hava kirliliği eşitsizliğini anlamak için bunun kaynağını anlamak önem arz ediyor

Temiz Hava: Herkesin Karşılayamayacağı Lüks

Polasky ve meslektaşları çalışmalarında, 2015 yılında ABD’de PM2.5’e maruz kalmanın neden olduğu 131.000 erken ölümü inceledi. Bu ölümlerin 102.000’inin doğrudan otomobil ve araçlardan kaynaklanan emisyonlarla ilgili olduğu, 29.000’inin ise çoğunlukla orman yangınları olmak üzere diğer kaynaklardan kaynaklandığı sonucuna vardılar. ABD Çevre Koruma Ajansı tarafından finanse edilen araştırma, ırksal ve etnik azınlık gruplarının sanayi, inşaat ve karayolu taşıtlarından kaynaklanan hava kirliliğinden etkilenme olasılığının daha yüksek olduğunu gösterdi.

Ancak PM 2.5 kirliliğinin kaynakları ülkeler arasında büyük farklılıklar gösterebiliyor. University College London’da çevre sağlığı alanında araştırma görevlisi olan Karn Vohra ve meslektaşları, kentsel hava kalitesindeki uzun vadeli değişiklikleri ölçmek amacıyla aerosoller tarafından emilen ve saçılan ışık miktarının bir ölçüsü olan aerosol optik derinliğini (AOD) incelemek için 2005-2018 yılları arasındaki uydu verilerini kullandı. Araştırma için Hindistan’daki sekiz şehir de dahil olmak üzere tropik bölgelerdeki şehirlere odaklandılar. Vohra, “Hızlı büyüyen tropik şehirlerin çoğunda 2005’ten 2018’e kadar çoğu kirleticide artış tespit ettik,” diyor. Geçmişte tropik bölgelerdeki hava kirliliğine araziyi temizlemek ve tarımsal atıkları bertaraf etmek için mevsimsel olarak yakılan biyokütle neden olurken araştırma, yoğun nüfuslu şehirlerin, gelişmekte olan endüstrilerin, karayolu trafiğinin ve ev yangınlarının havayı bozduğu ‘yeni bir hava kirliliği çağı’na girdiğini öne sürüyor. Vohra, özellikle Hindistan’daki tropik şehirlerin daha önce görülmemiş bir hızla nüfus artışı yaşamasına rağmen, rutin kirlilik izleme çalışmalarının sınırlı olduğunu ve kirliliği azaltmak için henüz politikalar uygulamadıklarını veya altyapı kurmadıklarını belirtiyor.

Temiz Hava: Herkesin Karşılayamayacağı Lüks

Ann Arbor’daki Michigan Üniversitesi’nde kamu politikası profesörü olan Catherine Hausman, yeni inşa edilen kömürlü termik santrallerden orman yangınlarına kadar her yıl partikül madde kirliliği kaynaklarının ortaya çıktığını söylüyor. “Bu sorunun yakın zamanda ortadan kalkacağını düşünmüyorum.” Hausman, düşük gelirli ve azınlık etnik toplulukları orantısız bir şekilde etkileyen bir halk sağlığı sorunu olmasının yanı sıra bu tür kirliliğin üretkenliği azalttığı için ekonomik büyüme üzerinde doğrudan bir etkisi olduğunu söylüyor. “Bunu dünya çapında hükümetlerin mücadele etmesi gereken kilit bir mesele olarak görüyorum.”

Hausman, hükümetlerin insanları yüksek kirlilik seviyeleri ve alabilecekleri koruyucu önlemler hakkında bilgilendirme görevi olduğunu söylüyor. “Dünyanın pek çok yerinde hava kirliliği izleme ağı yetersiz, bu nedenle insanlar mahallelerinde kirliliğin ne kadar kötü olduğunu bilmiyorlar,” diyor. “Ve yakınlarda bir monitör olsa bile, hane halkı yaşayabilecekleri tüm sağlık zararlarının farkında olmayabilir. Dolayısıyla insanlar kendilerini korumak için her zaman yeterli önlemleri almıyor,” diye ekliyor.

Özellikle düşük gelirli topluluklar söz konusu olduğunda, kirliliği azaltmak için bireylerin alabileceği önlemler çoğu zaman yetersiz veya pratik olmayabilir. Hindistan’da hava temizleyicilere olan talep her geçen yıl artarken, bu cihazlar düşük gelirli hanelerden gelen insanlar için engelleyici derecede pahalı olmaya devam ediyor. Delhi’deki Astım Göğüs Alerji Merkezleri’nin kurucusu ve yöneticisi Vikram Jaggi, “Her türlü zorluk en çok toplumun zayıf kesimlerini etkiliyor,” diyor. Bedensel emekçilerin dışarıda çok fazla zaman geçirme eğiliminde olduklarını ve bu nedenle daha da savunmasız olduklarını ekliyor. “Hindistan yollarında her gün trafiği düzenleyen trafik polislerinin bile akciğer fonksiyonlarının diğer mesleklerdeki akranlarına göre daha zayıf olduğunu tespit ettik.”

Şehirlerde toplu taşımanın yenilenmesi, araba egzozlarından kaynaklanan emisyonların azaltılmasına yardımcı olabilecek bir başka önlem.

Daha fazla insan temiz hava ve dolayısıyla yaşam hakkı için ayağa kalkmalı

Hava kirliliğinin yükünü hafifletmek için daha sistematik değişiklikler gerekli elbette; ancak hızlı alınabilecek bazı etkili önlemler var: Dizel kamyonların yeniden rotalandırılması ve düşük emisyonlu bölgelerin oluşturulması hava kirliliğini azaltabilir ve yakınlarda yaşayan insanların sağlığını iyileştirebilir. Avrupa’daki pek çok şehir hava kirliliğini azaltmak amacıyla düşük emisyon bölgelerini uygulamaya koydu. Kaliforniya’daki Santa Monica, 2,6 kilometrekarelik bir alanda yalnızca elektrikli araçlara izin vererek ABD’de teslimat araçları için ilk sıfır emisyonlu bölgenin pilot uygulamasını yaptı.

Şehirlerde toplu taşımanın yenilenmesi, araba egzozlarından kaynaklanan emisyonların azaltılmasına yardımcı olabilecek bir başka önlem. Çin dünyanın en büyük elektrikli otobüs filolarından birine sahipken, Hindistan federal hükümeti de kısa süre önce önümüzdeki on yıl içinde ülke genelinde 169 şehirde 10.000 elektrikli otobüsün konuşlandırılmasına yönelik bir projeyi onayladı. Ancak elektriğe geçişin tek başına trafik kaynaklı PM2.5 kirliliğini önleyemeyeceğine dair endişeler var; zira bu kirliliğin büyük bir kısmı egzoz dumanı yerine geçen araçların tozu yeniden sürüklemesinden kaynaklanıyor olabilir.

Temiz Hava: Herkesin Karşılayamayacağı Lüks

İyileştirilmiş izleme de bir rol oynayabilir. Hindistan’da, Delhi Kirlilik Kontrol Komitesi ve Hindistan hükümeti Ulusal Bilişim Merkezi tarafından geliştirilen Yeşil Delhi Uygulaması, şehir sakinlerinin herhangi bir kirlilik kaynağını yetkililere bildirmesine olanak tanıyor. Delhi Ulaştırma Bakanı, uygulamanın kullanıcılarının hava kirliliğinin %30 oranında azalmasına yardımcı olduğunu ve bunun sekiz yıldaki ilk düşüş olduğunu söyledi. Eylül 2022’den bu yana Hindistan’ın 2026 yılına kadar partikül kirliliğini %40 oranında azaltma gibi iddialı bir hedefi var. Hindistan Çevre Bakanlığı’nın verilerine göre genel bir iyileşme kaydedildiyse de Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan bir rapor Hindistan’ın hava kirliliği konusundaki ilerlemesini eleştiriyor ve azaltma planlarının yeterince ileri gitmediğini söylüyor.

Polasky, hava kirliliğinin yol açtığı sorunlarla mücadele edilebilmesi için dünyanın dört bir yanındaki hükümetlerin daha sıkı düzenlemeler getirmesi gerektiğini savunuyor. Bu da endüstriyel kirlilik kaynaklarının üzerine gidilmesi anlamına geliyor. “Hükümetler, ne pahasına olursa olsun ekonomik büyüme peşinde koşmanın artık öncelik olamayacağını, bunun savunmasız toplumlara büyük zarar verebileceğini anlamalıdır,” diyor.

Gerçek o ki, küresel ısınmayı ve nedenlerini ele alırken artık ekonomik eşitliğin güvence altına alınmasını da masaya yatırmamız ve iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak için cesurca ve benzeri görülmemiş bir aciliyetle hareket etmemiz gerekiyor. Kaybedecek zamanımız yok. Her nefes önemli.

Zeynep Özar Berksü
Zeynep Özar Berksü Tüm Yazıları