Yediklerimizi Değiştirirsek Dünyayı İklim Felaketinden Kurtarabilir Miyiz?
Yazı Boyutu:
İklimle alakalı en kötü senaryoların gerçekleşmesine çok az bir zaman kala üzerimize düşen sorumlulukların yanında yediklerimizi değiştirmemiz ne kadar etkili olur?
Sonraya bırakmadan en baştan belirtelim ki şu üç şeyi yaparsak, iklimin kötü yönde değişmemesini sağlayabiliriz:
1 – Yeme alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz.
2 – Sürdürülebilir tarım ve yemek pratiklerini uygulamalıyız.
3 – Herkes için adil ve bilimsel verilere dayalı çözümler geliştirmeliyiz.
Şimdi biraz bu maddeleri irdeleyelim. Nasıl oluyor da yediklerimiz gezegenimizin iklimini bu kadar etkileyebiliyor?
Gıda Üretimini ve Dağıtımını Geliştirmeliyiz
Gıda sistemleri, çiftliklerden soframıza dek gıdayı getiren sistemin tümüne deniyor. Yiyecekleri nasıl ürettiğimizi, işlediğimizi, taşıdığımızı, pazarladığımızı ve tükettiğimizi içeren bir sistemler bütünü diye düşünelim. Türkiye’de çoğu zaman hem üreticinin hem de tüketicinin şikayet ettiği esasen bu sistemin yokluğudur. Üretici ve tüketici arasındaki iletim kanallarının dolambaçlı ve çok fazla aktörü içeriyor olması sebebiyle, ürettiğimizi çok pahalıya tüketiyoruz. Çünkü bilinçsizce taşınan yiyeceklerimiz fazla karbon emisyonu salgılayan iletim kanallarıyla dünyayı kirletirken arada tüketilen yakıtın ve el değiştiren yiyeceklere eklenen kârın ücretini nihai tüketici ödüyor. Bu durum dünyada da nispeten düzgün yapılan yerler hariç genellikle böyle.
Mevcut gıda sistemlerimiz, iklim değişikliğinin ana unsuru olan küresel sera gazı emisyonlarının üçte birinden fazlasını üretiyor. Bu, gezegendeki tüm araçların saldığından daha büyük.
Gıda sistemlerinin emisyonlarının yarısından fazlası, bu gıdaların tüketicileri arasında et ve süt ürünlerine olan talepten kaynaklanıyor. Aynı zamanda, büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı olan modern endüstriyel tarımın da etkili olduğunu söylemek gerek.
Sera gazı emisyonları bitki ve hayvanların büyümesini etkiler ve yükselen deniz seviyelerine, daha sıcak okyanuslara ve aşırı hava ve iklim olaylarına neden olur. Bunları hepimiz artık biliyoruz. Bunun yanında onların da desteklemesi sonucu değişen iklim gıda sistemlerimizi ve sağlığımızı etkiliyor.
Artan kara ve deniz sıcaklıkları, kuraklıklar, seller ve öngörülemeyen yağışlar, hayvanlara ve mahsullere zarar veriyor.
Örneğin, Kenya’nın yarısında görülen kuraklık ülkenin temel gıdası mısırın hasadını etkiliyor ve üretiminin %50 oranında azalması bekleniyor. Bu arada dünyanın diğer bir yanındaki Avustralya’da seller yüzlerce inekten oluşan sürüleri süpürüyor ve ekinlerle tarım ekipmanlarına zarar veriyor.
Küresel olarak her beş ölümden biri, tam tahıllar, meyveler ve sebzeler gibi sağlıklı gıdaların yeterince tüketilememesi durumundan kaynaklanan kötü beslenmeyle ilişkili. İklim değişikliği bu gıdaların yakın zamanda verimini azaltacak ve daha fazla insanın sağlığını riske atacak.
İklim Değişikliği Yediğimiz Besinlerdeki Faydalı Besin Maddelerini Azaltıyor!
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) altıncı değerlendirme raporu, atmosferdeki artan CO2 seviyelerinin gıdalarımızın besin kalitesini azaltacağını vurguladı. Buna proteinler, demir, çinko ve tahıllar, meyveler ve sebzelerdeki bazı vitaminler dahil. Bu kritik besinler olmadan, daha fazla insan mikro besin eksikliği riski altında olacak ve bu da ciddi fiziksel ve zihinsel sağlık sonuçlarına yol açacak.
Kanıtların sistematik bir incelemesi, sebze alımımızı azaltmanın koroner kalp hastalığı ve felç gibi bulaşıcı olmayan hastalıkların ve farklı kanser türlerinin riskini artırabileceğini ortaya koymuş durumda. Ayrıca, yeterince sebze ve bakliyat yememek de besin eksikliklerine yol açıyor.
Gıda Kıtlığına ve Daha Yüksek Gıda Fiyatlarına Katkıda Bulunmaktan Vazgeçmeliyiz!
Gıda sistemindeki eşitsizlikler, bariz bir şekilde kötü beslenme ve sağlıkla bağlantılı. Bugün dünyadaki çoğu insan sağlıklı gıdaya ya erişemiyor ya da erişse bile almaya gücü yetmiyor. Yaklaşık iki milyar insan gıda ve beslenme güvencesinden yoksun ve 820 milyon insan da zaten yetersiz besleniyor.
Şüphesiz iklim değişikliği bu sorunu daha da şiddetlendirecek. Gıda kıtlığı başlayınca gıda fiyatları artacak ve daha fazla insanı gıda ve beslenmeden yoksun bırakacak. Kronik açlık ve geçim kaynaklarının kaybı riskiyle karşı karşıya kalacak insanları düşünün. Ve onlara obezite, kalp krizi, felç ve diyabet gibi yeme-içmeyle kesin ilişkili olan hastalıklara bağlı ölümlerin artacağı gerçeğini de ekleyin.
Bunlar mevcut ve gelecekteki etkilerden sadece birkaçı. 2050 yılına kadar dünyanın iki milyar insanı daha beslemesi gerekecek. İklim değişikliğinden hem sorumlu hem de ona karşı savunmasız olan bozuk bir gıda sistemiyle bunu yapabilir miyiz?
Eğer şimdi tüm dünya için faydalı olabilecek bir beslenme tarzını seçer ve gıda üretim ve dağıtım sistemlerimizi iyileştirirsek bunu tersine çevirebiliriz.
Yapılması Gerekenler:
1. Et ve Süt Ürünlerine Olan Talebi Azaltmalıyız
Bu ürünler en büyük iklim etkilerinden bazılarına sahip ve bu gıdalara olan talebin önümüzdeki otuz yılda %68 oranında artacağı tahmin ediliyor. Çözümüyse çok basit: Kalorisi yüksek diyetler ve hayvan kaynaklı yiyeceklerle beslenen bölgelerdeki insanlar, daha fazla bitki bazlı yiyecekler yerse, emisyonları önemli ölçüde düşürmeye, diyetle ilgili risklerden kaynaklanan ölümleri azaltmaya ve toplum sağlığını iyileştirmeye yardımcı olabilirler.
2. Yiyecek Kaynaklarımızı Çeşitlendirmeliyiz
Dünyamızda yararlanabileceğimiz mükemmel beslenme profillerine sahip 14.000 yenilebilir bitki türü var. Şu anda 200’den azını kullanıyoruz. Dünyadaki gıdanın yaklaşık %75’i ise sadece 12 bitki ve beş hayvan türünden geliyor. Yediklerimizi ve ekinlerimizi çeşitlendirmek, gıdalarımızı sel, kuraklık ve hastalıklardan korumaya da yardımcı olacaktır.
3. Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Politikalarını Teşvik Etmeliyiz
Tarım ve gıda süreçlerini iklime daha dayanıklı hale getirmek için çeşitli fırsatlar var. Bunlardan biri toprak kalitesini iyileştirmekten geçiyor. Sağlıklı toprak, karbonu depolar ve emisyonları azaltabilir. Ayrıca kuraklık ve sel yönetimine yardımcı olurken, mahsul üretkenliğini ve direncini de artırır. Başka bir yoluysa, besin kalitesi yüksek ve aşırı iklim ve hava olaylarında daha dayanıklı olan mahsul çeşitlerini seçmektir. Çeşitlendirmeyle besin değeri düşük gıdaların yerini alabilecek olanlara fırsat sunmuş oluruz. Bu da ileride yediklerimizi çeşitlendirmek için gerekli adımları atabilmemizi kolaylaştırır.
Bu arada en önemli yapmamız gereken şey gıda kaybını ve israfını en aza indirmek olacaktır. Ülkemizde de en büyük sorunlardan birisi olan çöpe giden gıdalar yüzünden, inanılmaz sera gazı emisyonu oluştuğundan haberiniz var mı? Tüm dünyada sadece çöpe atılan gıdalar yüzünden salınan emisyon, ABD ve Çin’den sonra en büyük üçüncü ülke olmasına yetecek kadar fazla. Dünyadaki açlık ve çöpleri bertaraf etmek için harcanan suyu da hesaba katarsanız ne kadar zararlı bir durum olduğunu anlarsınız.
4. Herkes İçin Adil ve Bilime Dayanan Çözümlere Yatırımı Artırmalıyız
İklim krizinin etkileri eşit hissedilmiyor. Bundan en az sorumlu olan ülkeler, etkilerine karşı en savunmasız olanlar ve harekete geçmek için maalesef ya hiç kaynakları yok ya da daha az kaynağa sahipler. En sorumlu olan zengin ülkelerin, iklim değişikliğinin hafifletilmesinde çabalayarak gıda sistemlerimizin dönüşümüne hız vermesi ve öncülük etmesi bu yüzden kritik önem taşıyor. Ayrıca, daha sürdürülebilir ve iklime dayanıklı yerel gıda üretimine uyum sağlamak için düşük gelirli ülkeleri gerekli finansman ve teknolojiyle desteklemeliler.
Bunların hepsini ancak tüm dünya aynı anda ve aynı hevesle yapmaya başlarsa belki başarılı bir sonuca ulaşmak için zamanımız hâlâ kalmıştır. Yoksa kendi başımızın çaresine bakmak için elimizden geleni yapmamız gereken zamanlar yaklaşıyor.