Sürdürülebilir Tasarıma Dünyadan En Güzel Örnekler
Yazı Boyutu:
Sürdürülebilir tasarım, doğal kaynakları koruyan, çevre dostu malzemeler kullanan ve uzun ömürlü çözümler sunan projelerle hayatımıza dokunuyor. Bu anlayış, hem mimari yapılarda hem de ürün tasarımında geleceğe yönelik yenilikçi yaklaşımlar geliştiriyor. Dünya genelinde, sürdürülebilirliği merkeze alan pek çok etkileyici tasarım örneği var. Doğaya saygılı, enerji verimliliğini artıran ve topluma duyarlı bu yapılar, modern dünyanın estetik ve fonksiyonel ihtiyaçlarına da yanıt veriyor.
İster sürdürülebilir ister ekolojik veya yeşil mimari deyin her birinin ortak noktası çevreyle uyumlu, uzun vadeli, enerji kaynaklarının doğru kullanıldığı, yerel malzeme ve iş gücünden yararlanılarak geri dönüştürülebilir malzemelerle tasarlanmış ürünler ve yaşam alanları yaratmak.
Vo Trong Nghia ekolojik mimarinin etik ilkelerini sıralarken şunun altını özenle çiziyor: “Yeşil mimari, insanın doğayla uyum içinde yaşamasına imkân yaratırken güneş, rüzgâr ve suyla bütünleşmiş yüksek yaşam kalitesini mekâna taşır.”
Vo Trong Nghia’dan ağaçlar için ev
Vo Trong Nghia Mimarlık’ın 2 yatak odalı “House for Trees” projesi bir ağaç ailesi için tasarlanmış. Sadece yüzde 0,25’i yeşil alan olan Ho Chi Minh şehrinde konumlanıyor. Amaç, şehrin kaybolmuş yeşil dokusuna çatılarda yetişen tropik ağaçlarla katkıda bulunmak. Evin karbon ayak izinin minimumda tutulması için doğal ve yerel malzemeler tercih edilmiş. Doğal ışık ve hava akımından doğru ve maksimum fayda sağlamak evlerin tasarımını şekillendiren faktörlerden. Bu proje AR House 2014 ödüllerinde birincilik ödülünü kazandı.
The Edge, Amsterdam
Dünyanın en sürdürülebilir ofis binası olarak bilinen The Edge, enerji verimliliği ve akıllı bina teknolojileri ile dikkat çekiyor. Bina, güneş panelleri sayesinde enerji ihtiyacının büyük bir kısmını kendi karşılıyor ve iç mekanlarda doğal ışığı maksimum düzeyde kullanarak aydınlatma maliyetlerini minimize ediyor.
2015 yılında tamamlanan bu bina, Deloitte ve OVG Real Estate tarafından tasarlandı. Binanın sürdürülebilirlik seviyesini gösteren en önemli belge olan BREEAM sertifikasında 98.4 puan alarak “dünyanın en sürdürülebilir ofis binası” unvanını elde etti.
Ofis binası, çalışanların ihtiyaçlarına göre kendini uyarlayan bir sistemle donatılmış durumda. Her çalışanın akıllı telefonuna entegre olan bir uygulama, binadaki aydınlatma, sıcaklık, park yeri yönetimi gibi pek çok özelliği kontrol etmelerini sağlıyor. Binanın çatısında ve cephelerinde yer alan geniş güneş panelleri sayesinde, binanın yıllık enerji ihtiyacının büyük kısmı kendi ürettiği yenilenebilir enerjiden karşılanıyor. Bu özellik, The Edge’in net sıfır enerji tüketimine yaklaşmasına imkan tanıyor. Ayrıca, bina tasarımında doğal gün ışığının maksimum düzeyde iç mekanlara ulaşması sağlanarak enerji tasarrufu sağlanıyor.
The Edge’de kullanılan PoE LED aydınlatma sistemi, enerji verimliliğini artırmak için tasarlanmış. Philips ile birlikte geliştirilen bu aydınlatma sistemi, bina içindeki sensörler sayesinde hareket algılandığında devreye giriyor ve bu da elektrik tüketimini minimuma indiriyor.
Sürdürülebilirlik anlayışının bir parçası olarak, binanın çatısında yağmur suyu toplama sistemleri bulunuyor. Bu sistem, toplanan suyu tuvaletlerde ve çevresel sulama ihtiyaçlarında kullanarak su tüketimini azaltıyor.
Bina inşa edilirken çevre dostu malzemeler ve geri dönüştürülebilir kaynaklar kullanıldı. Bu, sadece enerji verimliliği değil, aynı zamanda karbon ayak izinin azaltılmasını da sağladı.
The Edge, hem bina içi alanları hem de kullanıcı deneyimi açısından yenilikçi bir ofis ortamı sunuyor. Çalışanların sabit bir ofis masası yok; binanın her alanı çalışmaya uygun tasarlanmış ve bu esneklik sayesinde çalışanlar gün içinde diledikleri yerlerde çalışabiliyor. Akıllı sistemler, çalışanların biyometrik verilerini ve günlük alışkanlıklarını öğrenerek aydınlatma ve sıcaklık ayarlarını kişisel tercihlere göre uyarlayabiliyor.
Bosco Verticale, Milano
Bosco Verticale (Dikey Orman), İtalya’nın Milano kentinde bulunan, modern mimaride sürdürülebilirlik açısından çığır açan bir proje. Bu ikonik yapılar, Boeri Studio tarafından tasarlandı ve 2014 yılında tamamlandı. Bosco Verticale, şehir yaşamına yeşil alan katma ve çevresel sürdürülebilirliği sağlama konusunda öncü bir mimari konsept.
İki yüksek rezidans kulesinden oluşan projede toplamda 900 ağaç, 5 bin çalı ve yaklaşık 11 bin çok yıllık bitki bulunuyor. Bu bitkilerin yerleştirilme amacı, binanın hem estetik açıdan doğayla bütünleşmesini sağlamak hem de ekolojik faydalar sunmak.
Bosco Verticale, bir “şehir içi biyoçeşitlilik” projesi olarak tanımlanıyor. Dış cepheleri, çeşitli bitki türlerinden oluşan bir mini ekosistem gibi tasarlanmış. Bu bitki örtüsü, yalnızca estetik bir unsur olarak değil, aynı zamanda hava kalitesini iyileştirmek, şehir içindeki toz partiküllerini filtrelemek, karbon emisyonunu azaltmak ve doğal habitat sunmak amacıyla seçilmiş.
Projenin ana hedeflerinden biri, şehirlerdeki hava kirliliği ile mücadele etmek ve şehirde doğal bir filtre yaratmaktı. Bosco Verticale’nin yoğun bitki örtüsü, yılda yaklaşık 30 ton karbondioksiti emerek şehir havasını temizlemeye yardımcı oluyor. Ayrıca, bitkilerin sağladığı gölgeleme etkisi, bina sakinlerinin enerji tüketimini azaltmalarını sağlıyor. Yeşil cephenin sunduğu yalıtım etkisi, binaların yazın serin, kışın ise sıcak kalmasını sağlıyor.
Kulelerde bulunan bitkilerin sulanması için bina sistemine entegre edilmiş özel bir sulama sistemi var. Bu sistem, binada yaşayanların su tüketiminden arta kalan gri suyu toplayarak bitkilerin sulanmasında kullanıyor. Bu yaklaşım, sürdürülebilir su yönetimini destekleyen bir örnek.
Binaların dış cephelerine yerleştirilen bitkiler, bina sakinleri için bir mikroiklim yaratıyor. Bu sayede, dışarıdaki aşırı sıcaklıklardan korunma sağlanırken, doğal yalıtım etkisi ile enerji tüketimi azaltılıyor. Ayrıca, yoğun bitki örtüsü, şehir gürültüsünü de önemli ölçüde azaltıyor.
Bosco Verticale’nin en dikkat çekici yönü, bitki örtüsü ile kaplı cephesi. Her iki kulede de, balkonlar ve teraslar geniş tutularak bitkilerin sağlıklı büyümesi ve kök salması için uygun alanlar yaratılmış.
Projede yer alan ağaç, çalı ve çok yıllık bitkiler, İtalyan botanik uzmanları tarafından seçildi. Bitki örtüsü, yıl boyunca mevsimlere göre değişen bir renk paleti sunarak, binanın görsel estetiğini zenginleştiriyor. Projede kullanılan bitkiler, farklı yüksekliklerde, ışık alma kapasitelerine göre dikkatlice konumlandırıldı.
Bosco Verticale, dünya çapında birçok ödül kazanarak sürdürülebilir mimari anlayışını destekleyen öncü projelerden biri haline geldi. En önemli ödüllerinden biri, 2014 yılında International Highrise Award’da “En İyi Yüksek Yapı” ödülünü kazanması. Ayrıca, yeşil şehircilik ve sürdürülebilir mimari açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilen bu proje, global anlamda büyük ilgi topladı.
One Central Park, Sydney
One Central Park, Sydney’de yer alan, sürdürülebilir tasarımıyla öne çıkan ve yeşil mimarinin modern örneklerinden biri. Bu ikonik yapı, şehrin peyzajına hem estetik hem de çevresel açıdan katkı sağlıyor. Proje, sürdürülebilir mimarinin önemli isimlerinden olan Fransız mimar Jean Nouvel ve peyzaj mimarı Patrick Blanc iş birliğiyle hayata geçirildi.
One Central Park, iki yüksek kule ve bu kuleleri birbirine bağlayan bir taban yapısına sahip. Bu yapılar, Sydney’in merkezine yakın konumlanmış, hem konut hem de ticari alanlardan oluşuyor. Projenin en dikkat çekici yönlerinden biri, kulelerin dış cephelerini kaplayan geniş yeşil duvarlar ve yenilikçi aynalı ışık yansıtma sistemi.
One Central Park’ın cephelerini süsleyen yeşil duvarlar, projenin imza niteliğindeki unsurlarından biri. Binanın dış cephesine entegre edilen ve farklı bitki türlerinin bulunduğu, devasa bir bahçe gibi konumlandırılmış. Yaklaşık 250’den fazla bitki türü ve 35 bin bitki barındırıyor.
Yapının dikkat çeken bir diğer özelliği, bir cephesinde yer alan büyük yansıtıcı aynalardan oluşan heliostat sistemi. Bu yenilikçi sistem, güneş ışığını binaların alt katlarına ve çevredeki kamusal alanlara yönlendirmek için kullanılıyor. Aynı zamanda binanın çatı katındaki Sky Garden’ın aydınlatılmasına da katkı sağlıyor.
Yapı, enerji verimliliği ve sürdürülebilir su yönetimi açısından da öne çıkıyor. Enerji ihtiyacının büyük bir kısmı, merkezi bir kojenerasyon tesisi tarafından karşılanıyor. Ayrıca, su tüketimini azaltmak amacıyla gri su ve yağmur suyunu toplayarak yeniden kullanan bir sistemi var. Isıtma, soğutma ve havalandırma sistemleri de, binanın iç ortamını optimize ederken enerji tüketimini minimize etmek üzere tasarlanmış.
One Central Park, pek çok uluslararası ödüle layık görüldü. 2014 yılında Council on Tall Buildings and Urban Habitat (CTBUH) tarafından “Dünyanın En İyi Yüksek Yapısı” ödülünü kazanarak, mimari mükemmeliyetini ve sürdürülebilirlik başarısını tescilledi. Ayrıca, 2015 yılında Good Design Awards’da “En İyi Mimari Tasarım” ödülünü aldı.
The Crystal, Londra
The Crystal, sürdürülebilirlik açısından öncü olan bir yapı. Siemens tarafından inşa edilen bina, şehirlerin geleceği üzerine odaklanan bir sergi merkezi olarak hizmet veriyor. Bu yapı, karbon nötr standartlarını karşılayan ilk yapılardan biri.
2012 yılında açılan The Crystal, karbon salınımını en aza indiren, enerji tüketimini azaltan ve doğal kaynakları etkin bir şekilde kullanan bir yapı. WilkinsonEyre Architects tarafından tasarlanan bu binada enerji verimliliği sağlamak amacıyla inovatif sistemler bulunuyor. Düşük enerji tüketimi ve çevre dostu malzeme kullanımı sayesinde en yüksek sürdürülebilirlik puanlarına ulaşmış durumda.
Örneğin yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak kendi elektrik ihtiyacının büyük bir kısmını karşılar durumda. Çatısında yer alan geniş güneş panelleri sayesinde güneş enerjisi üretiyor, aynı zamanda enerji tüketimini en aza indiren verimli aydınlatma ve HVAC sistemleri kullanıyor. Karbon nötr olma hedefini başarılı bir şekilde gerçekleştiren örneklerden biri.
Su tüketimini azaltmak amacıyla yağmur suyu toplama sistemine sahip. Bu sistem, toplanan yağmur suyunu arıtarak tuvaletlerde ve çevre düzenlemesinde kullanıyor. Ayrıca, bina içindeki su arıtma sistemi, atık suyun yeniden kullanılmasına olanak tanıyor.
Eentegre akıllı bina yönetim sistemi sayesinde bina içindeki enerji tüketimini sürekli izleyip optimize ediyor. Aydınlatma, ısıtma ve soğutma sistemleri, bina içindeki kullanıcıların ihtiyaçlarına göre otomatik ayarlanıyor.
Dikey orman şehri: Liuzhou Forest City
Çin’in güney doğusundaki dağlık Guangxi bölgesinde Liuzhou Forest City isimli bir orman şehri yükseliyor. Stefano Boeri Mimarlık ofisinin gerçekleştirdiği bu yaşam projesi 30 bin kişinin doğayla iç içe yaşaması öngörülerek kurgulanmış. Yeşilliklerle kaplı binaların dış yüzeylerinde 40 bin ağaç yükselirken, tüm projede toplamda yaklaşık 100 bitki çeşidi ve 1 milyon bitki kullanılmış. Dikey orman uygulaması, iç mekânlar için pasif soğutma işlevi görüyor ve aynı zamanda bölgede yaşayan bitki, kuş ve küçük hayvan popülasyonlarının şehrin yakınındaki karayolundan korunması için güvenli ve sakin bir ortam yaratıyor. Yılda 10 bin ton CO2’i emerek havayı temizlemesi öngörülen dikey ormanların 900 ton oksijen üreterek havanın kalitesini artıracağı tahmin ediliyor.
Atık malzemelerle tasarlanan Villa Welpeloo
Hollanda’nın Enschede kentinde bir banliyö olarak bilinen Roombeek’te 2012Architecten Mimarlık Stüdyosu tarafından tasarlanan Villa Welpeloo yıkım malzemelerinden ve imalat atıklarından yapılmış sıra dışı bir ev. 2012Architects ekibi karbon ayak izlerini minimuma indirmek için evin tasarım sürecinde kullanacakları malzemeleri inşaat sahasının çevresindeki 15 kilometrelik alandan temin etmiş. Villa Welpeloo’nun destekleyici yapısını, komşu bir fabrikadaki tekstil makinesinden alınma kirişlerle bir çelik konstrüksiyon iskelet oluşturuyor. Ön cephenin ahşabı kablo varillerinden elde edilmiş. Pencerelerin çoğu yerel bir cam fabrikasından çıkan cam atıklardan yapılmış ve civardaki bir karavan imalatçısının polistiren parçaları da ön cephe yalıtımında kullanılmış.
Iratzoki’den biyoplastik sandalye
Yüzde 100 bitkisel polimerden üretilen ilk biyoplastik sandalyenin yaratıcısı Jean Louis Iratzoki’yi bugün tasarım otoriteleri yıldızı parlayan tasarımcılar arasında gösteriyor.
O, tasarımın bir obje olmanın ötesinde, sürdürülebilirlik, zamansızlık ve özgünlük gibi değerlerinin esas olduğuna inanan sıra dışı bir tasarımcı. Fransız Alki markası için tasarladığı Kuskua sandalye doğada çözünebilen mısır, pancar, patates gibi sebzelerin nişastasından elde edilen bir madde ile üretiliyor. Bu temel malzeme yüzde 100 çözünüp kaybolma özelliğine sahip olduğu için plastikler gibi geriye zararlı atıklar bırakmıyor.
Doğal liflerden sandalye
Werner Aisslinger, geleceğin tasarımı, geleceğin malzemesi ve geleceğin evi sorularının peşine düşmüş, Moroso, Vitra, Cappellini gibi tasarım duayenleri için gerçekleştirdiği yaratıcı tasarımlarla son yıllarda adından en çok söz edilen tasarımcılar arasına girmeyi başaran bir isim. Çevreye duyarlılık, sürdürülebilirlik, yalınlık, fonksiyon ve estetik Aisslinger’in tasarımlarındaki çıkış noktası. Geçtiğimiz senelerde Milano Tasarım Haftası kapsamında Ventura Lambrate’de gerçekleştirilen “Poetry Happens” sergisi için tasarladığı Hemp Chair doğal liflerden monoblok olarak üretildi.
Bir ağaç öldü bir koleksiyon doğdu
Modern mimarinin öncülerinden Le Corbusier’nin 1924 yılında Cenevre’de yaptığı “Le Lac” isimli evinin bahçesindeki Pavlonya ağacı bir hastalık yüzünden ölümle can çekişirken devreye Cassina markası girdi, ortaya yepyeni bir koleksiyon çıktı. Cassina, Fondation Le Corbusier’nin de işbirliğiyle tasarımcı Jaime Hayon ile irtibata geçerek bu ağaçtan büyük usta anısına bir koleksiyon yaratmasını talep etti. Hafifliği ve kullanışlılığının yanı sıra zor şekillendirilmesiyle bilinen Pavlonya ağacından Jaime Hayon sınırlı sayıda üretilen “Villa Le Lac Paulownia” serisini yarattı. Koleksiyon ilhamını evden alıyor. Ağacın yaşam döngüsünü ve bir asra yakın tarihini düşünerek tasarımlarını şekillendiren Jaime Hayon yarattığı fonksiyonel objelerin ortak noktasının ağaç yaşarken orada olan ama artık var olmayan şeyler olduğunu ve yarattığı koleksiyonun bir nevi ağacı ve bu şeyleri yaşatacak şiirsel bir anlamı olduğunun altını çiziyor.